■ Politika’dan Yorum
Seçimlerden beri “rasyonel ekonomiye dönüş” hazırlığı yapan iktidar icraatlarına başladı: İşbaşına getirildikten sonra “verginin tabana yayılması gerektiğini” açıklayan ekonomi bakanı bu sabaha doğru KDV’den, noter, pasaport ve vize harçlarına, yurt dışından getirilen telefon harçlarına kadar birçok şeye zam yaptı. Ayrıca araç sahiplerinden ‘bir defaya mahsus’ 2023’te tahakkuk ettirilen MTV tutarı kadar ek MTV alınacak. Ek MTV ise aracın sıfır ya da trafiğe kayıtlı olması fark etmeksizin bir defaya mahsus tüm araçlara uygulanacak. Böylece yüzde 200 kar açıklayan, vergi borçları affedilen sermaye yerine ekonomideki açığın faturası yine emekçilere kesildi!
Seçimlerden başarıyla çıkan iktidar, “yerli ve milli” ‘faiz sebep, enflasyon sonuç’ ve ‘nas var nas’ anlayışını terk etti –en azından bir süreliğine- ve IMF’siz IMF programı sayılması gereken bir ekonomi politikasına geçiş için de Mehmet Şimşek’i ekonominin başına geçirdi. İktidarın, seçimlere kadar, ihracata yönelik üretimi sürdürerek istihdam yaratma ve böylece yaşanan gelir kaybından dolayı oluşan memnuyetsizliğin daha da derinleşmesini önleme stratejisi aslında başarılı oldu. Seçimleri kazandı. Şimdi “rasyonel ekonomi”ye dönüş yapılabilir. Nitekim yeni bakanın ilk açıklaması da buna işaret etti.
Emperyalist kapitalist sisteme bağımlı, bu yüzden de ancak emperyalistlerden alından borçlarla, kredilerle, fonlarla ekonomide genişleme sağlayabilen Türkiye kapitalizminin yapısal karakteri bir kez daha yasasını okutmuş, “epistemolojik kopuş” “nas ekonomisi” politikalarına galebe çalmıştır. İktidarın ABD/AB ile Rusya/Çin arasındaki kutuplaşmanın yarattığı boşluklardan yararlanma, siyasal İslam üzerinden Arap petro-dolar oligarşileriyle iş tutma ve içerde de anayasa ve yasaları “buzdolabına kaldırma” yoluyla iktidarını ayakta tutma planları 14-28 Mayıs seçimlerinden başarılı çıkmasını sağladı. Seçim sonuçları tam bir zafer olmadı; çünkü yeni taktik adımlarla Saray’da kalmayı başarmış olsa bile örneğin “Kanal İstanbul Projesi”, ikinci hatta üçüncü nükleer santral gibi mega projelere gereken finansal kaynakları bulması için emperyalist kapitalist ekonomi ile ilişkilerini “normalleştirme”si gerekmiştir.
Fakat genel olarak ekonomi politikasının neoliberal normlara (“Serbestleştirme”, “deregülasyon” ve “özelleştirmeler” “mali disiplin” ve “merkez bankası bağımsızlığı” gibi) uymakla burjuva demokrasinin kurallara uyulması arasında bir koşut ileri sürülmektedir. Tersten de demokrasi olmadığı için yabancı sermaye Türkiye’ye gelmiyor söylemi de AKP karşıtlığının temel “nas”ı haline getirildi. Nitekim yeni ekonomi bakanının “rasyonel ekonomiye dönüş” sinyali vermesi, liberal burjuva kesimleri heyecanlandırdı. Millet İttifakı iktidara gelseydi de “rasyonel ekonomiye dönüş” yapacaktı zaten. Seçim öncesinde Mİ’yi destekleyen liberaller şimdi Şimşek heyecanı yaşıyorlar.
Ekonominin bir politik araç olduğunu unutan ve de unutturanlar için rasyonellik ya da irrasyonellik arasındaki fark bize birinin bilimsel, tartışmasız ilkelere, kurallara göre diğerinin de tam tersi olduğuna ikna etmeye çalışıyorlar. Oysa evet “nas” da çok rasyonel bir politika idi ve nitekim iktidarın seçimi kazanmasını sağladı. Şimdi vergi zamları ile başlayan rasyonele dönüş de politik bir tercih. Seçimlere kadar işsizliği kontrol atında tutup, asgari ücrette artışla enflasyonu dengelemeye çalışan iktidar, köprüyü geçtikten sonra, şimdi de hem küresel sermayeye hem de Türk sermayesine yeni kaynaklar yaratmak için adımlar atıyor.
Asgari ücrete yapılan ikinci zam ve memur maaşlarına yapılan zammın hemen arkasından gelen KDV’den, noter, pasaport ve vize harçlarına, yurt dışından getirilen telefon harçlarına kadar zamlarla şimdi yeni ekonomi politikasına giriş yapılıyor. Bütün bu zamların toplumun farklı kesimlerini farklı etkileyeceği kesin. Fakat bu zamlarla sermayeye ve savaşa aktarılarak boşaltılan merkez bankasının rezervlerinin yurttaşların sırtından geriye kazandırılmak istediği çok açık. Türkiye işçi sınıfının büyük oranda asgari ücret bandında ücret alır duruma getirildiği, kıdemli işçilerin ve beyaz yakalı işçilerin ücretlerinde asgari ücret oranında artışların yaşanmadığından dolayı yaşadıkları gelir kaybının yarattığı memnuniyetsizlik zamlarla birlikte artacaktır. İşçi sınıfının bu “rasyonel ekonomi”deki irrasyonel sömürüye daha ne kadar “sabır göstereceği” ise belirsiz bir durumdur.