Kemal arkadaş, Filistin’deki son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hepimizin yakından izlediği gibi 7 Ekim 2023 günü HAMAS İsrail hedeflerine yönelik kapsamlı bir roket saldırısı başlattı ve beraberinde karadan 50 kilometre kadar İsrail topraklarına girerek saldırı eylemleri düzenleyerek güçlerini geri çekti. Bu İsrail’e karşı bir şok eylemi niteliğinde oldu. İsrail’in de bu operasyona yanıtı geç kalmadı. Gazze bölgesine hiçbir insan faktörünü dikkate almadan acımasız ve yoğun bir saldırıya geçti. Bu saldırı bugün de sürüyor. Meskun konutlar, hastaneler, çarşılar, çoluk çocuk demeden hedef alınıyor. Buraya kadar olanı tüm dünya kamuoyu izlemekte. Önemli olan bu durumun politik analizini yapmak olmalıdır.
ABD ve İngiltere hemen savaş gemilerini göndererek Gazze’yi denizden abluka altına aldı ve ABD dışişleri bakanı Blinken İsrail başta olmak üzere bölge ülkelerini ziyaret ediyor. Dün de Almanya Başbakanı Scholz İsrail’e gitti. ABD ve AB’nin bu desteğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Önce şunu görmek lazım. HAMAS’ın operasyonunu Filistin direniş hareketinin bir eylemi olarak görmemek lazım. HAMAS İran ve Lübnan Hızbullah’ının desteğiyle İsrail’e karşı bir operasyon başlatmıştır. ABD uzun zamandır İran ile bir çatışma ortamı yaratmak peşinde ve bunu İsrail ile birlikte planlıyorlar. ABD, Rusya’nın Donbass askeri operasyonu sonrasında AB’deki temel ülkeler olan Almanya ve Fransa’yı kendi etkisinde yönlendirmeye ve Rusya ile olan ilişkilerini kesmelerini sağlamayı başardı. Bugün Almanya’da da Transatlantikçi, Amerikancı bir hükümet oluştu. ABD için özellikle Rusya ve Çin’in Ortadoğu’da izledikleri politikalara karşı hamle yapması ve onların müttefiki olan İran’a karşı harekete geçmesi gerekiyor ve planlanıyordu. HAMAS’ın İsrail’e yönelik bu operasyonu bir anlamda gündemi değiştirdi. Yani bu saldırı İran ile HAMAS’ın İsrail’e yönelik saldırısıdır ve savaş, İsrail, İran ve HAMAS arasındadır. İsrail’in Gazze dışında Lübnan Hizbullah’ı ve Suriye’ye saldırması da bu nedenledir. Önce bunu görmemiz lazım. ABD de bölgedeki mevziilerini korumayı ve geliştirmeyi, son aşamada da kendinde o gücü görünce İsrail ve Türkiye’nin yardımıyla İran’a saldırmayı düşünüyor. O açıdan İsrail’in desteklenmesi ABD ve diğer batılı emperyalist merkezler açısından önemlidir.
Oluşan ortamın Filistin direnişi ile bağını nasıl görüyorsunuz?
Bu operasyonda mağdur olan Gazze’deki Filistin halkı olmuştur. Bizim ikircimsiz ve sonsuz dayanışmamız Gazze’deki Filistin halkıyladır. İsrail uzun zamandır Gazze’ye saldırmanın planlarını yapıyordu. Son bir yılda artırdığı tekil saldırılar da bunun işaretiydi. Bugün Gazze’deki Filistin halkı bir zorunlu göç ve soykırım ile karşı karşıya. Bu durumda FHKC ve FDHC de operasyona Filistin halkını savunma amacıyla zorunlu olarak katılmışlardır. Tabii ki Filistin’deki iç dinamikleri tam olarak bilemiyoruz. Ancak şunun altını çizmek gerekir. FKÖ eski FKÖ değildir. Leyla Halit’lerin, Goerge Habbaş, Naif Havatmeh dönemindeki FKÖ değil. FKÖ, ABD ve İsrail ile girdiği uzlaşma sonunda Filistin Direniş Hareketi’nin önderliğini kaybetmiştir. Marksist-Leninist nitelikli FHKC ve FDHC ciddi güç yitirmiş durumdadırlar.
Filistin halkının ulusal kurtuluş hareketini bu çerçevede nasıl değerlendirmek gerekir?
Ulusal Kurtuluş Hareketleri Sovyetler Birliği ve Dünya Sosyalist Sistemi varken dünya devrimci sürecinin üç ayağından biriydi. Dünya Sosyalist Sistemi, Kapitalist ülkeler işçi sınıfı hareketi ve Ulusal Kurtuluş Hareketleri bu üç ayağı oluşturuyordu. Bugün bu özelliklerini maalesef kaybettiler. Ulusal Kurtuluş Hareketleri, Sosyalizme yönelme ve Sovyetler Birliği’ne yaklaşım konusunda ölçülürdü. Bu aynı zamanda Ulusal Kurtuluş Hareketlerinin önderliklerini de belirlerdi. Bugün durum farklı. Nasıl ki El Kaide, Taliban, IŞİD’i ve Türkiye’de İBDA-C’nin legal kolu HÜDA-PAR’ı bir Ulusal Kurtuluş Hareketi olarak niteleyemezsek, HAMAS’ı da bu nitelikte değerlendirmemiz mümkün değildir. Ulusal Kurtuluş Hareketleri’nin niteliğini stratejik amacı ve o harekete önderlik eden politik gücün niteliği belirler. Bu nedenle gerek FKÖ gerekse de HAMAS’a mesafeli durmamıza rağmen Filistin halkıyla dayanışmayı sınırsız olarak öne çıkarıyoruz. Bu çerçevede Filistin’de ilerici güçlerin, başta Filistin Komünist Partisi ve Filistin Halk Partisi’nin politikalarını destekliyoruz. FHKC ve FDHC’nin güç kazanmasını ve Filistin Direnişinde belirleyici konuma gelmelerini bütün gönlümüzle istiyoruz ancak bunun kolay olmadığını da biliyoruz. Son tahlilde 1991 karşı devriminden sonra tüm dünyada olduğu gibi Filistin’de de Marksist-Leninist’ler mevzii kaybettiler ve zorluklar içinde bunu telafi etmeye çalışıyorlar. Bu önemli çünkü, ulusal kurtuluş hareketlerinin içinde yapısı gereği her tür siyasi eğilim ve toplumsal kesim yer alabilir ama belirleyici olan onun önderliğidir ve Filistin direniş hareketinde bugün sıkıntı olan konu budur.
Filistin direniş hareketi kadar İsrail’de Siyonist faşist rejime karşı savaşan güçlerin önemine değinmek gerekir. Bu faktör Filistin davası için çok önemlidir. İsrail içinde Filistin halkının davasını savunan İsrail Komünist Partisi’nin politikalarını destekliyor, İsrail’in ilerici ve demokratik güçleri ile dayanışmamızı yineliyoruz.
Burada önemli bir noktaya daha değinmemiz gerekir. Türkiye’de nasıl ki sol içinde Kemalist eğilimli gruplar varsa, Ortadoğu Arap ülkelerinde de Baasçı ulusalcı örgütlenmeler mevcut. Hatta kimi Komünist Partileri dahi Baas politikalarının etkisinde. Bu sorunun aşılması ve Ortadoğu için devletlerüstü, bölgesel, gerçekten Marksist bir çözüm eğiliminin güçlendirilmesi gerekiyor.
Filistin sorunu sizce nasıl çözülür?
Eski yıllarda Ortadoğu’da en can alıcı sorun Filistin sorunuydu. Son kırk yılda Kürt Özgürlük Hareketi’nin gelişmesi ile Ortadoğu sorununun çözümü farklı bir nitelik kazandı. Ortadoğu ülkelerinde de bir dizi değişiklik oldu. O açıdan sorunun çözümüne eski şablonlarla bakamayız. Bundan sonra Ortadoğu sorununun çözümü ilk aşamada Kürt özgürlük mücadelesi çerçevesinde yürüyen devrimci sürecin gelişimine bağlı olacak. Ayrıca artık sadece Arap halklarının değil, Arap halklarının Kürt ve Türkiye halkları ile birlikte geliştirecekleri birleşik mücadeleye göre belirlenecek. Bölgede yaşayan Ezidi, Nasturi Suryani, Keldani, İbrani, Pers,Türkmen, Çerkes, Ermeni halklarının buna katılımı önemli olacak. Filistin için yıllardır demokratik çözüm olarak ön görülen iki devletli çözüm yerini Ortadoğu’da saydığımız tüm halkların federatif ve konfederal çözümüne bırakıyor gibi bir perspektif gözüküyor. Ortadoğu sorununun konfederal çözümü zorlu ancak en ideal çözüm olarak kendini gösteriyor. Ancak bu şekilde demokratik ve sosyalizm perspektifli bir çözüm ortaya konabilir. Değilse İran’ın, Rusya’nın veya ABD’nin politikaları ışığında ortaya çıkacak her olasılık çözümden fazla var olan statükonun biçim değiştirerek sürmesi olacaktır.
Bu süreçte önemli olan Filistin halkına yönelik soykırımın önüne geçmek ve Filistin direniş hareketinin içinde demokratik unsurların gelişmesine yönelik enternasyonalist dayanışma pratiğini geliştirmektir.
Türkiye’deki rejimin Filistin sorununa yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye tamamıyla ABD ve NATO’nun Ortadoğu için geliştirdiği çözümün bir parçası, hatta aracıdır. Propaganda amacıyla Filistin halkının haklarına sahip çıkıyor ve ajitasyon anlamında kendi tabanını Filistin ile dayanışma konusunda ayakta tutarken özünde Müslüman Kardeşler odaklı, HAMAS politikaları doğrultusunda bir çizgi izliyor ve İsrail ile olan ilişkilerine zarar vermeyecek politikalar uyguluyor.
Türkiye onun ötesinde Ortadoğu’da kendi amaçlarına yönelik adımlar atıyor. Kürt soykırımını sürdürüyor, Irak ve Suriye topraklarını işgal ediyor, Kuzey ve Doğu Suriye ile Kuzey Irak, yani Güney Kürdistan topraklarına sürekli askeri jetlerle saldırıları düzenliyor. Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan kısa bir süre önce Kuzey ve Doğu Suriye’deki tüm alt yapıyı tahrip edeceklerini resmen açıkladı. Aynı Hakan Fidan diğer yandan İsrail’in Gazze’de alt yapıyı tahrip etmesine, hastanelerin bombalanmasına, çocuklar dahil sivillerin katledilmesine itiraz ediyor. Bu bir çifte standarttır. Özünde İsrail’in Filistin halkına uyguladıkları ile Türkiye’nin Kürt halkına karşı uygulamaları aynıdır. Ve bizler ikisine de karşı çıkıyoruz.
Tek kutuplu dünyada bu sorunlar nasıl çözülecek?
Emperyalizm çağında yaşıyoruz. Aynı zamanda nükleer çağdayız. Üçüncü Dünya Savaşı olarak adlandırabileceğimiz savaş farklı kapitalist emperyalist merkezler arasında bölgesel nitelikte sürüyor. Avrupa’nın göbeğinde Ukrayna topraklarında NATO ile Rusya arasında bir savaş var. Ortadoğu’da bölgesel savaşa şahit oluyoruz. ABD’nin amacı Asya Pasifik bölgesinde bir savaşın koşullarını olgunlaştırmak. Bu koşullarda çok ciddi bir nükleer savaş tehlikesi ile karşı karşıyayız. Nükleer bir dünya savaşının kazananı olmayacaktır. Bu nedenle hem ulusal alanlarda hem de uluslararası alanda barış mücadelesinin güçlendirilmesi son derece yakıcıdır.
Diğer yandan emperyalizmin bölgesel savaş ateşleri yakması, bölgesel olarak savaşların aynı zamanda devrimlere gebe olduğunun da işaretidir. O açıdan bölgesel düzeyde farklı devletlerdeki devrimci, sosyalist ve komünist güçlerin konumlanması ve de bu mücadeleleri özellikle komünistlerin yönlendirmesi nükleer savaşın önlenmesi ve bölgesel zaferler kazanılması açısından belirleyici önemdedir.
Ortadoğu örneğinden yola çıkarsak bunun objektif koşulları vardır, sübjektif faktörün ise zaman kaybedilmeden ortak strateji çerçevesinde birleşik bir mücadele niteliğinde olgunlaştırılması gerekmektedir. Filistin sorununun da Kürt sorununun da, bölgenin diğer devletlerinde, başta Türkiye olmak üzere kapitalist sömürüyü aşma sorunlarının da çözümü buna bağlıdır. Bu çerçevede Türkiye’deki sınıf mücadelesinin gelişmesi bölgede oynayabileceği rol ve yaratacağı etki itibarıyla belirleyici önemdedir. Türkiye’de birleşik mücadelenin başarılı olması tüm bölgeyi doğrudan etkileyecek ve önemli bir işlev görecektir.
Toparlarsak şöyle diyebiliriz. Türkiye ve Kürt devrimcilerinin Filistin halkıyla sonuna kadar enternasyonal dayanışması ve sorunun kökten çözümü için Ortadoğu’da devrimci çözümler belirleyici olacaktır.
Politika Haber