Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy halkı 4 yıldır köylerini ve etraflarındaki ormanı yok etmek isteyen LİMAK ve IC İÇTAŞ şirketlerine karşı direniyor. Köylülerin direnişi, iki yıldır, şirketin kaçak kesim girişimlerinden sonra aralıksız nöbet biçiminde devam ediyordu. Yeniköy ve Kemerköy Termik Santralleri için yeni kömür sahaları açmak için harekete geçen şirketlere ilgili bakanlıklar 200 bin hektarlık bir alan tahsis etmiş durumda. Bu alan içinde, zaten daha önce köylerini madene kaptırdıkları için İkizköy’e yerleştirilen köylülerin mahallesi, Akbelen ormanı ve daha birçok mahalle var.
Yirmi yıllık iktidarları boyunca birçok doğa katliamına imza atan AKP iktidarı, Mayıs seçimlerinden başarılı çıkan iktidar, İkizköylülerin madenle aralarındaki son duvar olan Akbelen ormanını savunmak için geliştirdikleri direnişine saldırdı.
Akbelen direnişinin ekoloji mücadelesi bakımından önemi, direnişte yaşanılanları ve bundan sonrası için çıkarılması gereken dersleri, son Meclis toplantısını Akbelen’de yapan Ekoloji Birliği’nin Eşsözcüsü Güner Yalınç ile konuştuk.
İktidarın ilk icraatı, Akbelen ormanını katletmek oldu. Böyle bir operasyonu bekliyor muydunuz?
Böyle bütüncül bir saldırıyı beklememek saflık olurdu. Geçen 20 yıllık dönemde başlayan talan politikalarında her yıl çıtayı daha da yükselten bir iktidar oldu. Bu değerlendirmeyi elbette sadece talancılık politikasıyla açıklamak eksik kalacaktır. Şöyle bir değerlendirme sorunu tanımlamak açısından doğru olacaktır.
Osmanlının yıkılmasıyla birçok ulus devlet kurulmuştur. Bunların birçoğunun uluslararası alanda tanınması ve resmiyet kazanması Lozan antlaşması sonrası olmuştur. Osmanlıya rağmen kurulan Türkiye Cumhuriyeti de Lozan’la birlikte resmiyet kazanarak ulus devlet olarak belgelenmiştir. Cumhuriyet’le birlikte, su buharının bulunması ile başlayan sanayi devrimi denen endüstriyalizm bu coğrafyada da başlamış, buna doğa ve emek sömürüsünü ekleyerek aşırı kar ayağını da tamamlamıştır. Bu çerçeve de Akbelen’de yaşananları tanımlamak ve çözüm üretmek gereklidir.
Akbelen ormanlarının katledilmesi yüz yıllık bir politikanın sonucudur. İktidarlar değişse de kapitalist sistemin bu politikaları devam edecek ve kana susamış bu sistem daha nice Akbelen’ler katledilecek, ekolojik kırım suçunun failleri olacaktır.
Cudi’de güvenlik-ulus devlet inşası gerekçe gösterilerek yok edilmekte, Dikmece’de deprem krizini fırsata çeviren sermaye ve iktidar ortaklığı TOKİ yapıyoruz diye arazileri kamulaştırma adı altında gasp ediyor, Akbelen’de enerji ihtiyacı var denilerek ormanları katlediyorlar. Böylelikle her yerel için ayrı bahaneler ile sömürü çarkına su taşınmaktadır.
Akbelen direnişi iki yıldır Türkiye’nin gündeminde olan bir sıcak nokta idi. Ekoloji Birliği de son meclis toplantısını Akbelen’de direniş alanında yapmıştı. Akbelen direnişi ekoloji hareketi açısından anlamı/değeri nedir?
Akbelen direnişinin çok kıymetli iki özelliği var. Biri yerelin-köylünün ormanını, ağacını, havasını, suyunu, toprağını savunması ve bu bilinçte olmasıdır. Diğeri ise beş bin yıllık erkek egemen sisteme karşı başlayan kadın öncülüğünde mücadele olmasıdır.
Yaklaşık dört yıl önce İkizköylü kadınlar öncülüğünde başlayan yaşam alanlarını koruma mücadelesi iki yılı aşkın süredir çadırlı eylemle devam ettiği için daha fazla görünür oldu. 700 günü geçen ve 24 saat esaslı nöbetler çok ciddi emek ve direnişçi bir ruh ister. Yerelden tüm ülkeye yayılan bu direniş ve ruhu Ekoloji Birliği gibi tüm ülkeyi kapsayan bir birliğin daha güçlü sahiplenmesi gerekirdi. Bizde öyle yaptık; eksik ya da duyarsız kalmamak gerekirdi. Mücadeleye destek ve yükseltmek adına bizler ekoloji birliği olarak kurulduğumuz günden beri dört duvarı aşarak Akbelen ormanlarında meclis toplantımızı yaptık. Hem meclis toplantısını hem bir günlük nöbet tutarak eyleme destek verdik. Tabi bu toplantıdan önce Akbelen direnişine destek çağrısını tüm ekoloji çevreleri ile bileşenlerimize yaptık.
Akbelen direnişi karşısında toplumsal muhalefetin yaklaşımı nasıldı?
Doğaya ve yaşama dair saldırıların artması beraberinde buna karşı doğasını ve yaşam alanlarını koruyanların direnişlerini artırmış, bir araya gelişlerini kolaylaştırmıştır. Saldırlar dört koldan ve bütüncül olduğu için direnişlerinde dayanışması bir araya gelmesini sağlamıştır. Akbelen direnişi duyuldukça toplumsal muhalefetin desteği de artmıştır. Bugüne gelmesinde çok önemli bir destek olmuştur.
Tarihi bir direnişe tanıklık eden Akbelen direnişi yaşanacak birçok ekolojik kırım suçunu şimdiden önlemiştir diyebiliriz. Ne iktidar ne enerji şirketleri ne de muhalafet bu denli bir direniş beklemiyordu. Hızları kesildi ve kendileriyle çelişen hukuksuz yollara başvurmaya başladılar. İktidar direniş bitsin, destek azalsın diye kriminalize etmeye çalışsa da ağacını ormanını koruyan direnişçi kadınlar başta olmak üzere yerellerde bir anlam ifade etmemiştir. Bu tavırları direnişi kırmak yerine güçlendirmiştir. Doğa/çevre/ekolojiye dair kapsayıcılığı çok fazla olmuştur.
Enerji politikası ile tahsis edilen linyit kömür alanlarının şirketler için gaspı söz konusu mudur?
Elbette sermayenin kazancı sadece ürettiği enerjiden değildir aynı zamanda büyük ölçeklerde desteklemeler verilerek sömürüsünün devamı sağlanmaktadır. Diğer kazanç ise ağaçlar kesildikten ve linyit kömürü çıkarıldıktan sonra da şirket o alanda hak sahibi olacaktır. Ve o araziyi artık o şirketin elinden kimse alamaz çünkü şirketlere hizmet eden bir kapitalist sistemin devleti ve onun yürütücüsü iktidarlar olduğu müddetçe kimse alamaz.
Ayrıca şirket civardaki arazilere piyasa fiyatından çok daha ucuza sahip olacaktır. Çünkü fiyatlar genelde vergi üzerinden düşük olarak ve şirketlerin istediği gibi belirlenmektedir. Kamulaştırma meselesi hep gasp için kullanılan bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Güya kamu adına yapıldığı söylense de sermayeye dışında hizmet ettiği bir yer yoktur.
Kamuya ait alanlar şirketlere verilince ve yetmezken tapulu mallarında ucuz bir fiyata şirketlere devir edilmesi için çıkarılmış bir yöntemdir. Eskiden devlet adına yapılan bu yasa şimdilerde tamamen devlet eliyle şirketlere devir edilmesini sağlayan bir yola dönüşmüştür. Kamulaştırmaya yanaşmayan tapu sahipleri zorunlu kamulaştırma ile karşı karşıya kalmaktadır. Ve sonucunda da kabul etmediğinde ise zorla kamulaştırma ile araziler gasp edilmiş olacaktır.
Kamulaştırma meselesi hep gasp için kullanılan bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Güya kamu adına yapıldığı söylense de sermayeye dışında hizmet ettiği bir yer yoktur. Elbette kamuya ait alanlar şirketlere verilince ve yetmezken tapulu mallarında ucuz bir fiyata şirketlere devir edilmesi için çıkarılmış bir yöntemdir. Eskiden devlet adına yapılan bu yasa şimdilerde tamamen devlet eliyle şirketlere devr edilmesini sağlayan bir yoldur. Kamulaştırmaya yanaşmayan tapu sahipleri zorunlu kamulaştırma ile karşı karşıya kalmaktadır. Ve sonucunda da vermediği zamanalar da zorla kamulaştırma ile araziler gasp edilmiş olacaktır.
Küresel ölçekli çevreci dernek, vakıfların tutumu ve durduğu yer?
Akbelen ormanının yok edilmesi beraberinde çok şeyi açığa çıkardığı içinde önemli bir olay ve direniştir. Şöyle ki sermayenin yeşil yüzlü kurumları olan dernek ve vakıfların nasıl işlediği ve neye hizmet etiğini su yüzüne çıkarmıştır.
Ormanı ve başka yerlerde doğayı yok eden sermayedarların bu kurumların üst düzeylerinde hep yer almışlardır. Akbelen’de gördüğümüz sadece bir örnek. Diğer yeşil yüzlü kötü niyetli kurumlarda bu sermaye gruplarının sahipleri ve yöneticileri ile doludur. Sermayeyi esas alan bu yapılar burada ve her yerde teşhir etmek gerekir. Sermayeye hizmet eden noktada durduklarını ve emek kadın, doğadan yana olmadıklarını görüyoruz.
Elbette bu yeşil yüzlü kötü kurumlar Akbelen direnişini kaçırmış olmamak adına arada ses vererek sürece dahil olmaya çalışmaktadırlar. O sesin samimiyetten uzak ve sadece gelişen direnişin kontrol alınması adına çıkarılan seslerdir. Çünkü kurucuları yöneticileri ve foncuları bu sermaye grupları ve tabi çalışanları da buradan finanse edilir. Doğalında gelişen bu teşhir sürecini bu bilinçle değerlendirmek gerekir.
Akbelen ormanı katledildi ama direniş şimdi yeni bir sürece girdi. Çünkü kömür ocağı ve termik santraller 2050’ye kadar çalıştırılacak ve daha birçok köyü, ormanı yutması sözkonusu. Dolayısıyla Akbelen direnişinin derslerinden de hareket ederek, hem ekoloji hareketi hem de daha genel olarak toplumsal muhalefet neler yapmalı?
Bırakın 2050’yi bir gün daha kömür çıkarılmamalıdır. Hizmet ettikleri sistemin yeşil yüzlü kurumları bile fosil yakıt olan kömürün çıkarılmamasını salık vermektedir. Kömür çıkarılması, ısrarla kullanılmasının altında yatan neden, sermaye açısından en önemli noktalardan biri olan sürdürülebilirlik. Sürdürülebilirlik yaklaşımı bizlere doğru bir şeymiş gibi sunularak temiz, saf ve iyi niyetli duygularımızı sömürmek üzerine kurmuşlardır. Bize de karbon ayak izi, tüketim çılgınlığı türünden bir çok söylemle hedef şaşırtmaya çalışmaktadırlar.
Kömür fosil yakıt olup bir metre küpünün bile dahi çıkarılmaması gerekirken hala enerji elde etmek için kullanılmasının sömürü dışında bir açıklaması olamaz. Gözünü kan bürümüş sermaye ticari olarak zararı karından çok olsa da kararlı bir şekilde kıyıma, talana ve tahribata devam etmektedir. Doğa ve yaşama verdiği zararlar ve ona dair kaygıları görmezden, çığlıkları duymazdan gelmektedir.
Bugün ülkenin en büyük muhalefeti görevi gören Akbelen direnişi zafere kadar direnişe devam etmelidir. Elbette yerelden ve tüm ülkenden bu direnişe destek verilmelidir. Akbelen orman katliamı son değil ama sonuncu olmalıdır.
Cemil Aksu / POLİTİKA HABER