Kürt sorununa dair sürdürülen çözümsüzlük politikaları ile AKP iktidarı tarafından hedef alınan Kürt siyasetçilerden sonuncusu daha önce milletvekilliği düşürülen Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Genel Başkanı Leyla Güven oldu. Yürüttüğü siyasi faaliyetler nedeniyle yargılandığı davada 22 yıl 6 ay hapis cezası verile Güven, tutuklanarak bir kez daha cezaevine konuldu.
Güven’in tutuklanması, 24 Aralık 2009 tarihinde gözaltına alınan Kürt siyasetçiler, belediye başkanları ve insan hakları savunucularının elleri kelepçelenmiş olarak tek sıra halinde çekilip, servis edilen fotoğrafı hatırlattı.
Hafızalara kazınan o fotoğrafta yer alan isimlerden biri dönemin Viranşehir Belediye Başkanı olan Leyla Güven’di.
Emniyet’teki işlemlerin ardından adliyeye sevk edilen 36 kişiden 8’i serbest bırakılırken, Leyla Güven ile birlikte Hatip Dicle, dönemin Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak, Batman Belediye Başkanı Nejdet Atalay, Şırnak’ın Cizre ilçesi Belediye Başkanı Aydın Budak, Diyarbakır Kayapınar Belediyesi Başkanı Zülküf Karatekin, Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, Çınar Belediyesi Başkanı Ahmet Cengiz, Suruç Belediyesi Başkanı Ethem Şahin, Kızıltepe Belediyesi Başkanı Ferhan Türk, Dicle Belediyesi eski Başkanı Abdullah Akengin, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Ali Şimşek, İHD Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şube Başkanı Muharrem Erbey tutuklandı.
O dönem gözaltına alınıp tutuklananlardan bazılarının avukatlığını yapan Diyarbakır Barosu eski Başkanı Avukat Mehmet Emin Aktar, hafızalara kazınan o fotoğrafa ve o günden bugüne Kürt siyasetçilerine dönük ‘sopa’ olarak kullanılmaktan geri durulmayan yargıyı değerlendirdi.
‘BİLİNÇLİ OLARAK SERVİS EDİLDİ’
Operasyonun yapıldığı 24 Aralık gününün bilinçli olarak tercih edildiğini söyleyen Aktar, batı dünyası için 24 Aralık tarihinin “Noel” günü olduğunu, bunun için de operasyonun bugüne denk getirildiğini dile getirdi.
Kürt siyasetçilerinin gözaltına alındıktan bir gün sonra adliyeye sevk edildiğini belirten Aktar, hemen akabinde ise kentteki bazı basın mensuplarına haber verilerek çekilen fotoğraf ve görüntülerin bilinçli olarak servis edildiğini anlattı.
‘DEVLETİN RESMİ TAVRI’
Servis edilen fotoğraf ile Kürtlere mesaj verildiğini ifade eden Aktar, “Kürde şu söyleniyor: Sizin varacağınız hedef bu kelepçelerdir. Size hapis görünüyor. Ya biat ederseniz ya da bu resimdeki gibi olursunuz. Kürtlere, söylenmek istenen aslında buydu” dedi.
Kürt siyasetçilerin bu kelepçeli fotoğrafı ile zırhlı araca iple bağlanıp sürüklenen bir “gerilla”nın fotoğrafını katıldığı bir konferans katılımcılarına gösterdiğini paylaşan Aktar, “Ölü üzerinden siz herhangi bir şey yapamazsınız. Ama devletin ölmüş Kürde bakışının simgesidir. Haklarını talep eden, meşru haklarını isteyen Kürtler açısından da kelepçelenmektir, bu da devletin resmi tavrıdır” diye konuştu.
‘HABUR’DAN SONRA OPERASYON’
Aktar, Kürt siyasetçilerin gözaltına alınmasından iki ay önce Kürt sorununun çözümü için Kandil’den 34 kişilik “Barış Grubu”nun geldiğini de anımsattı. Aktar, sözlerini söyle sürdürdü: “Habur’da bulunmuştuk, ama iki ay sonra kelepçelenmiş siyasetçilerin tek sıra halinde dizildiği fotoğrafın hafızamıza kazındığı andı. Zaman Kürt meselesinde çözüme ilişkin bazı umutlar yeşertilmeye çalışıldığında da sonrasında devletin daha sert bir şekilde yöneldiği, Kürtlerin devlet nazarında olması gereken yeri sık sık hatırlatılıyor. Kürtler için varılacak hedef kelepçelenip, hapse atılmaktır. Devlet tarafından bu mesaj sık sık verilir.”
‘İTTİHAT TERAKKİ ZİHNİYETİ HİÇ DEĞİŞMEDİ’
Devletin Kürt sorununa dair kodlarının dünden bugüne değişmediğini de vurgulayan Aktar, “Devlet hep aynı kodlarla hareket ediyor. İttihat ve Terakki zihniyeti hiç değişmedi. Kürtler, egemenliğin paylaşımını istediğinde devlet ret ediyor. Devlet, bu talebin ortada kaldırılması için de en sert biçimde müdahale ederek, bu fikri ortadan kaldırmaya çalışır” ifadelerini kullandı. Çözüm sürecinin sonlandırılması akabinde Kürt siyasetine dönük son 4 yıldır artan baskı, gözaltı, tutuklama ve sindirme politikalarına dikkat çeken Aktar, “Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı kentlerdeki belediyelere kayyım atandı. Mesele seçilen belediye başkanın suç işlediği meselesi değil tabi ki. Devlet, egemenliğini paylaşmayacağını söylüyor. Bu yok saymadır. Bu da Kürde karşı tarihten bugüne var olan bir durumdur” dedi.
‘SİSTEMİN DİŞLİLERİNDEN BİRİ YARGI’
“Devlet, bugün Kürt yoktur demiyor ama o bu durumu sürekli bir şekilde kafamıza nakşedecek uygulamalar ile karşı karşıyayız” diyen Aktar, bu tür uygulamalar ile Kürtlerin iradesizleştirilmeye çalışıldığını söyledi.
Dünyanın her yerinde yargı yetkisini kullanan mahkemelerin “tarafsız” olarak kabul edildiğini, ancak Türkiye’de ise yargının “sistemin önemli dişlilerinden biri” olduğunu söyleyen Aktar, Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar mahkemelerin Kürt’e bakışının hiç değişmediğini kaydetti. Aktar, şimdiki mahkemelerin İstiklal Mahkemeleri’nden bir farkı olmadığını belirterek, “Yargıçlar, kendilerini bir askerden farklı görmüyor. ‘Asker ülke savunmasını sağlar, ben ise askerden daha önemli bir iş görüyorum, tehdit oluşturduğuna inandığım kişileri, tehlikeli fikirleri savunanları cezalandırarak etkisiz hale getiririm’ diyor. Onun için şaşılacak bir şey yok. Bu sistemin çarkı olan yargıdan adil bir sonuç veya karar beklemek, hayalciliktir” diye belirtti.
‘BASKIYLA DEĞİL, DİYALOGLA ÇÖZÜLÜR’
Kürtlerin dünyada meşru olarak kabul edildiği bir dönemde baskılar ile Kürt sorununun çözülemeyeceğinin altını çizen Aktar, sorunun ancak diyalog ile çözülebileceğini vurguladı.
Mehmet Şah Oruç – Mehmet Erol / MA