Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Sağlık Meclisi, koronavirüs (Kovid -19) salgınına ilişkin Aralık ayı raporunu kamuoyu ile paylaştı. Raporda, Aralık 2019’dan beri devam eden salgından yaşamını yitirenlerin sayısı dünyada 2 milyona yaklaştığı, Türkiye ve Kürdistan’da da şu ana kadar resmi kayıtlara göre 21 bine yakın kişinin yaşamını yitirdiği açıklandı.
Türkiye vaka sayısı bakımından dünyada ve Avrupa’da üst sıralarda yerini koruduğunun belirtildiği raporda, hükümetin salgının başından bu yana yürüttüğü “antidemokratik, tekçi, ayrımcı ve sermaye yanlısı salgın yönetiminin” toplumda tam bir hastalık krizine neden olmakla beraber siyasi, ekoloji, ekonomi gibi toplumsal her alanda yaşanan krizi de derinleştirdiği vurgulandı.
PANDEMİ FIRSATA ÇEVRİLDİ
AKP-MHP iktidarının otoriter ve baskıcı bir rejimini bir üst aşamaya çıkararak pandemiyi fırsata çevirmeye çalışıldığının belirtildiği raporun devamında şunlara yer verildi:
“Her gün kadınların katledilmesi, maden ocaklarına verilen ruhsatlar, yoksulluk, şiddet, İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin tutum, DTK ve HDK ye yönelik operasyonlar, Kürt emekçilere yönelik devam eden ihraç, açığa alma ve sürgünlerle beraber, muhalif konumdaki tüm STÖ’lere baskılar devam ederken, HDP yöneticilerine yönelik gözaltı, baskı ve tutuklamalar artarak devam etmektedir. Halka yazılan acı reçeteler vb. gelişmelere bakılırsa AKP-MHP iktidarının pandemiyi nasıl fırsata çevirdiği daha iyi anlaşılacaktır.
HER İNSAN AŞIDAN FAYDALANMALI
Sürecin başından itibaren bilgi kirliliği toplumda ne yapılması gerekliliği hakkında bir kaosa neden olmuştur. Maske, mesafe, ve tedavi konularında olduğu gibi aşı konusunda da benzer tartışmalar ve kafa karışıklığı mevcut. Salgın noktasına varmış küresel bir hastalığın çözümü ancak yaygın aşılama ile mümkündür. Aşının hangi ülkede üretildiğinden, hangi millete ait olduğundan çok klinik çalışmalarını tamamlamış ve onay almış olması esastır. Dünyada aşının dağılımı sermayeden pay kapanın öncelikli olması Türkiye’nin pandemi ile mücadelede dünyaya örnek olması yalanını da bir kere daha açığa çıkarmış oldu. Yetersiz olan her şey fırsatta eşitsizlik yaratmaktadır. Yetersiz sayıda aşının olması, sağlıkta fırsat eşitsizliği yarattığı diğer alanlar gibi aşıda da yaratılabilir. Yoksulların, ötekileştirilmiş kimliklerin ve farklı siyasi toplumsal görüşlerin aşıya erişimi kaygısı gün geçtikçe artmaktadır. Aşının bilimsel çalışmaları bağımsız bilim insanları tarafından yapıldıktan sonra, toplumla şeffaf bir şekilde paylaşılmalıdır. Hiçbir bahane gösterilmeden toplumdaki her insan aşıdan şartsız – koşulsuz bir an önce yararlanmalıdır.
DEMOKRATİK GÜÇLER CEZALANDIRILMAK İSTENDİ
Covid ve aşıya erişime karşı yürütülen tüm mücadeleler toplumsal olmalıdır. Toplumun bütününü ilgilendiren bir konuda tekçi iktidar odaklarının dışına çıkmak esas çözüm olacaktır. Kapanma ve kapatma hali bu sürecin üstünü sadece kısmi örtecektir. Bu konuda toplumu esas alması gereken iktidar hala toplumu nasıl yanlızlaştırabilirim ve tahakküm altına alabilirimin derdine düşmüştür. Kendi bekasını ve milliyetçi tabanını düşünen dikta yönetim kaos ve şovenizmden beslenerek kendini var etmeye çalışmaktadır. Bunun için de içerde faşist yönetime boyun eğmeyen ve kendisine tehdit olarak gördüğü Kürt özgürlük ve siyasi hareketini tasfiye edip Kürt hareketi şahsında Türkiye’deki tüm demokratik güçleri cezalandırmak istemektedir.
Tam da bu noktada, 2007 yılında kurulan ve 801 sivil toplum kuruluşunu çatısı altında örgütleyerek 13 yıl faaliyet yürüten DTK’ye saldırarak DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i rehin alarak tutuklaması, derneklere kayyım atabilecek yasal düzenlemeyi getirerek baskıcı bir rejim kurmak istemektedirler. Pandemi ile birlikte Kürt düşmanlığının büyüyerek devam etti ve soykırıma dönüştü. Kürdistan coğrafyasını adeta savaş alanına çevirmesi ile İmralı kapılarını tamamen kapatılarak Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan şahsında Ortadoğu ve Kürdistan halklarının tecrit edilmesi, cezaevlerindeki sağlıksız koşullar, hak ihlalleri, işkence ve kötü muamele toplumda direnişi körüklemiş ve soykırım, faşizm, tecrid ve işgale karşı özgülük hemen şimdi hamlesi kapsamında Türkiye’de yaklaşık 120 cezaevinde 2 bin 500 tutsak 27 kasımdan bu yana 39 gündür süresiz ve dönüşümlü, Mahmur Kampı’nda ise kadınlar 18 gündür açlık grevi başlatmışlardır.
CEZAEVLERİNİN DURUMU
Pandemi ile birlikte Covid -19’un cezaevlerine de sıçraması ile birçok mahkum bu hastalığa yakalanmıştır. Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı, ihmalleri ve salgına ilişkin cezaevlerinde hiçbir önlem almamaları bu mekanları adeta ölüm evlerine çevirmiş durumda. Hijyen setlerinin verilmemesi, temizlik malzemelerinin çok pahalı satılması, erişimin zor olması, dar alanlarda kapasitenin üstünde tutsağın birlikte kalması virüsün hapishanelerde hızlı bir şekilde yayılmasına neden olmuştur.Pandemi öncesinde bile havalandırma, dengeli beslenme, sağlık hizmetlerine erişim, hijyen konularında çok kötü şartları olan cezaevleri pandemi ile birlikte bu eksiklikler tutsakların salgına karşı çaresiz kalmalarına neden olmuştur. Sağlıksız koşullarda hayatta kalmaya çalışan tutsaklar pandemi ile birlikte işkence, kötü muamele, hak kayıpları ile çok zorlu bir süreci yaşamaktalar. Sağlık hizmetlerine erişimin neredeyse imkansız hale geldiği için cezaevlerinde kronik hastalar her gün ölmeye devam etmektedirler. Siyasi tutsaklar her hastaneye gidiş ve gelişlerde 14 günlük tek hücre karantinası ayrı bir işkence haline dönüşmüş, tutsaklar hastaneye gitme haklarından feragat etmek zorunda kalmışlardır. Özgür olmayan toplumların sağlıklı olma ihtimalleri olmadığı gerçeğinden yola çıkarak özgürlükleri elinden alınmış, soykırım ve yok etme kıskancında direnen halkların sıklıkla başvurduğu eylem biçimi olan açlık grevi, siyasi rehinelerin tarihin hemen hemen her döneminde ağır işkence ve hak ihlallerine karşı başvurduğu demokratik ve meşru eylem biçimidir. Kürt özgürlük hareketi 1980 darbesinden sonra işkenceye karşı başlatmış oldukları ölüm oruçları ile mücadeleyi bir üst aşamaya çıkararak anıları ile direnişi bu günlere kadar taşırmayı başarmışlardır. Aradan geçen zamana rağmen devletin saldırıları gittikçe artmış, siyasi tutsaklar açlık grevleri ile saldırılara cevap olabilmeyi başarmışlardır.”
MÜCADELE HAMLESİ
DTK Sağlık Meclisi, demokrasi güçlerine çağrıda bulunarak, DTK’ye ve siyasi tutukluların başlatmış oldukları açlık grevine ilişkin duyarlılık çağrısında bulunarak, tüm saldırılara karşı mücadele hamlesi başlatmaya davet etti. DTK’nin sahiplenmesinin tüm halkın sorumluluğunda olduğunun belirtildiği raporda, “Unutmamalıyız ki halkların kendi mücadelelerini büyütmesi faşist iktidar bloğunu kıracaktır. Var olan yalnızlaştırma ve tecrit edilmeye karşı fiziki ve zihni olarak dayanışmayı arttırıp mücadele ağlarını örmeliyiz” denildi.
MA