Yaklaşık iki aylık seçim yarışının bitmesine saatler kaldı. 14 Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri Türkiye’nin gelecek yıllarını etkileyecek. Bu nedenle de hemen herkesin nefesini tutmuş durumda 15 Mayıs’ı beklediği söylenebilir.
Seçimlerde Yozgat’ta Yeşil Sol Parti’den aday olan Cemal Bilgin, Türkiye’deki ilk taşeron işçi örgütlenmesini yaratan işçilerden biri. İşçilerin Kendi Partisi’nin de genel başkanı olan Bilgin ile YSP adaylığını ve seçimleri görüştük.
Partiniz hem HDP/Yeşil Sol Parti’nin hem de Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bileşeni olmadığı halde Yeşil Sol’dan vekil adayı oldunuz. Öncelikle nasıl bu kararı aldığınızı merak ediyorum? Yozgat’tan aday olmak sizin tercihiniz mi oldu, neden Yozgat’tan aday oldunuz?
Evet, biz parti olarak Emek ve Özgürlük İttifakı içinde değildik. Yozgat’tan aday olmak fikri bizim çalışma hayatımızda yaşadığımız hak mücadelesi ile bire bir bağlantısı vardır. İnançla ve cesaretle zalimlerin zulmüne karşı hak mücadelesi veren işçi sınıfının tercihidir.
Biz parti olarak esasında işçi sınıfının birliği ve emek siyasetlerinin bir konferans düzenleyip, demokratik çoğulcu bir birlik oluşturup mazlum siyasetler ile HDP ile ittifak yapılmasını önerdik ama olmadı gerçekleşmedi.
Yozgat’tan aday göstererek sınıf temelli mücadelemizin aynı zamanda samimi olarak hiçbir hesap yapmadan mazlum Kürt halkının eşitlik, adalet, özgürlük ve emek mücadelesi ile yanında olduğumuzu göstermek istedik.
Adaylığınız memleketiniz Yozgat’ta nasıl karşılandı, halktan nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Memleketim Yozgat’ta zaten haksızlığa, hukuksuzluğa ve ayrımcılığa uğrayan işçi sınıfı vardır.
Adaylığımda ilk önce işçi arkadaşlarımın haberi oldu ve işçi arkadaşlarım hangi partiden aday oldun demeden önce hayırlı olsun dediler. Çalışma hayatımızda bir hak kazanım elde ettiğimizde bu başarı hepimizin derdik ve birbirimize hayırlı olsun derdik.
Ailem ve akrabalarım ise ilk adaylığımı duyduklarında ise MHP ya da İYİP’den aday olacağımı sanıyorlardı. Bizim oğlan bir sürpriz yapar yaklaşımı da vardı. Yeşil Sol Parti’den aday olmam bir rahatsızlık yaratmadı ancak Yozgat’ta çalışma yaparken başımın belaya girmesinden endişelendiler.
Akrabalarımın hayırlı olsun demeleri aslında bir değişimin yaşandığını ve bu değişimin emeğimizi ve hayallerimizi çalan patron iktidarların yarattığı ekonomik krizi derinden hissetmelerinden kaynaklandığını düşünüyorum. Emek ve alın teri ayrımları ortadan kaldırıyor. Hepimiz yoklukta eşitleniyoruz.
Sağ, muhafazakâr bir anlayışın içinden taşeron örgütlenmesiyle başlayan bir mücadele süreciniz var. Türkiye’deki iktidarların hepsinin ama özellikle AKP’nin kendini “muhafazakâr”, “Müslüman” vb. olarak lanse ederek ideolojik hegemonyasını tesis etti. Böylesi koşullarda sağcı, muhafazakâr emekçilerin bu hegemonyadan sıyrılması için ne yapmak gerekir, kişisel deneyimleriniz üzerinden bu konuda görüşlerinizi öğrenmek isteriz.
Taşeron sistemine karşı verdiğimiz kadrolu ve güvenceli çalışma hakkı mücadelesi İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Çapa Hastanesi’nde başladı. İş güvencemiz yoktu. Yemek yiyemiyorduk. Servis hakkımız yoktu. Kreş hakkımız yoktu. Kıdem tazminatı hakkımız yoktu. Yıllık izin hakkımız yoktu. Görevimiz dışında işler yapıyorduk.
İtiraz etsem patronların, idare amiri ve sorumlu hemşirelerinin iki dudağı arasında işimize son veriliyordu. Mesai saatleri hakkımızı anlamıyorduk. İşçi sağlığı ve iş güvenliğimiz yoktu. Baskıyı, tehdidi ve mobingi bedenimizde yaşıyorduk. Ruhsal ve psikolojik olarak çok büyük rahatsızlıklar yaşıyorduk.
Taşeron İşçiler Derneği ile hak mücadelesine başladık. Sendikalı toplu iş sözleşmeli, sosyal ve özlük haklarımız için, kadrolu ve güvenceli çalışma hakkımız için bir araya geldik.
Çapa Hastanesi’nde aynı işi yaptığımız, kadrolu işçi ya da memur arkadaşlarımız ile aramızda çok büyük maaş ve sosyal haklar arasında farklılıklarımız vardı. Bir araya gelince kazanımlarda gelmeye başladı. “Çapa Hastanesi’nde eylem olmaz çünkü işçiler patronun akrabaları hiç biri eylem yapmaz” dediler. Tek tek işçileri gezdik, ev ziyaretleri yaptık, köy derneklerine gittik, birlikte çaylarını içtik, işçi arkadaşlarımızın eşleri ve aileleri ile tanıştık… İyi günümüzde kötü günümüzde hep birlikte olduk. Öyleyse çalışma hayatımızda hak mücadelesini de birlikte yapacağız dedik.
Bugün işçi arkadaşlarımızın çoğu sorunları çözülmüş gibi gözüküyor olsa da sınıf siyasetinin eksikliğinin farkına vardık. Rızkımızı çalan ve emeğimizi gasp eden patron siyasetlerine oy veriyorduk, ailemiz, yaşam tarzımız üzerinden kimliklerimiz etkili oluyordu. Sınıf ve Emek mücadelesi ya da sosyalizmin sanki Müslümanlığa aykırı bir günah gibi bir şey olduğunu düşünüyorduk, yıllardır işçiler emekçiler böyle anlamaktadır ya da yıllardır böyle dayatıldı.
Kendisini Müslüman ya da milliyetçi olarak gören bir işçi hak mücadelesi veremez mi, sınıf siyaseti yapamaz mı? Devrimci, sol, sosyalist ve komünist hareketler bu konuda çok yanlışlar yaptı ve yapmaya devam ediyorlar. Fraksiyonculuk da bir din gibi, farklı mezhepler gibi işçi sınıfını hak mücadelesinden uzaklaştırıyor.
Buna karşı her bir emek ve özgürlük temelli muhalefet dili geliştirmelerinin önünün açan yaklaşım yapılmalı.
Biz taşeron işçilerin mücadelesi içinde, bu konuya doğru yaklaşan sosyalist ve mazlum siyasetler ile birlikte yaptığımız hak mücadelesi içinde, giderek gerçekten kimlerin bizim yanımızda olduklarını görerek kendimle birlikte arkadaşlarımda kendilerini de geliştirdi. Birlikte bilinçlendik ve öğrendik
Zaten bizim partimiz İşçinin Kendi partisi içinde Müslüman kimliği ön planda olan, eşitlik, adalet, özgürlük ve emek mücadelesinin kendi dilinden ifade eden eğilimler var… Bizim partimiz hem enternasyonalist hem de HDP gibi çoğulcu bir yaklaşıma sahip çok farklı renklerden işçi arkadaşlarımız var.
İşçi sınıfı sermayeden bağımsız ve mazlum halklar zalimlerden bağımsız olmalıdır. Emekçiler çok kimliklidir, sınıf mücadelesinde de bu görünür olmalıdır. Bu birliğimizi bozmaz tersine güçlendirir… İşçi arkadaşlarımız ve mazlum halklar hak mücadelesinde kendi yaşam tarzıyla, kendi kimlikleriyle ve kendi ağıtlarıyla var olmalıdır. Zulme karşı kendi dilleriyle haykırmalıdır. Biz bu yolu seçtik işçi sınıfı olduğunu öğrendi ve kendini gördü…
Partinizin “işçi ittifakı” çağrısı var. Seçimlerden sonra HDP veya YSP ile Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bileşeni olacak mısınız?
Biz birbirlerinden farklı siyasi görüşlere sahip işçi örgütlerini başta sendikal konfederasyonlar olmak üzere bütün sendikal yapılara birlik çağrısında bulunarak “işçi ittifakı”nın kurulmasını istiyoruz. Bununla birlikte amacımız içine girdiğimiz dönemde İşçi İttifakı ile Mazlumların İttifakını birleştirmeye çalışmak ve her türlü gelişmeye hazırlıklı olmaktır.
HDP yapılanması yeni dönem de nasıl yol alacak bilemiyoruz. Ancak şuna inanıyoruz: İşçi sınıfına toplu iş sözleşmesi, Mazlum halklarla toplumsal sözleşme olmalıdır. Ama her koşulda, biçimi farklı olabilir ama birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz. İşçi sınıfı ve mazlum halklar birbirine rakip değildir. Pazarlık yapmamız söz konusu dahi olamaz olmamalıdır. Birbirimize dayatma ya da üstenci bir dil kurma hakkımız da yoktur. Tam tersine birlikte iç içe geçmiş kader birliğimiz vardır.
Cemil Aksu / POLİTİKA HABER