Gazetenin Başyazısı 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle dünyadaki savaş ocakları değerlendirilip ulusal ve uluslararası alanda güçlü ir barış hareketi yaratmanın gereksinimi üzerinde duruluyor. Başyazı’da “Bu gidişata dur demek acil bir konudur. Kapitalist emperyalist sistem ekonomik ve siyasal krizi derinleştikçe daha fazla saldırıyor. Dolayısıyla savaşa karşı çıkmak, savaşları durdurmak, barışı savunmak ve elde etmek kapitalist emperyalist sisteme karşı elde edilecek ciddi bir kazanım olacaktır. Barış savaşımının uluslararası karakteri belirleyicidir. “Savaşa Karşı Barış” belgisinin dünya çapında aynı anda yükseltilmesi sonuç getirir. Dünya çapında güçlü bir hareketin yaratılması ise ulusal çapta, tek tek ülkelerde barış savaşımının yükseltilmesi ile mümkündür” deniliyor.
İkinci sayfada Kemal Atakan’ın “TKP’nin 104’cü kuruluş yıldönümünde sesli düşünceler” başlıklı yazısı yer almaktadır. Atakan yazısında dünyada değişen koşullar ışığında bir dizi değerlendirmeler yapmaktadır. Bir dizi düşünce ortaya atılan yazıda “Komünistler (…) en geniş işçi ve halk yığınlarına ulaşmanın yol ve yöntemlerini günlük pratikte yaşama geçirdikçe adım adım ilerlenecek ve sonuç alıcı olunacaktır. Her kazanılan başarı hareketin daha da büyüyüp genişlemesine itki verecek ve sınıf savaşımı toplumun her alanında etkisini gösterecektir.
Bunlar sadece popülist parlamenterist söylemler ile ve de “en saf ve doğru benimkidir” aklı ile sadece kendini tatmin edici söylemler ile olmaz. İkisi de sınıfı ve halkları örgütlenme ve mücadeleye yöneltme konusunda kalıcı yöntemler değildir” tespitinde bulunmaktadır.
Üçüncü sayfada TKP MK’nın 104. kuruluş yıldönümü ile ilgili yayınladığı açıklamaya yer verilmiş. “Partimiz 104 Yaşında… Lenin, Parti, Komsomol!” başlıklı açıklamada yeni gelişmeler konusunda bilgilendirici açıklamalar yapılmış sonunda şu görüş paylaşılmış: “Kuruluş yıldönümümüzü kutladığımız bugünlerde, likidasyon sürecinden çıktığımızı, partimizi geçmişin temelleri üstünde yeniden inşa etme yolunda niteliksel adımlar attığımızı dostlarımıza, uluslararası komünist ve işçi hareketine duyurmaktan TKP olarak haklı bir gurur duymaktayız.”
Dördüncü sayfada Mehmet Tosun üzerinden zaman geçmesini bekleyerek 2024 İstanbul ve genel 1 Mayıs’lar ile ilgili “2024 1 Mayıs’ından Kızıl 1 Mayıs’lara” başlıklı bir değerlendirme kaleme almış. Yazıda “Bugün yepyeni bir durumla karşıyayız. Birleşik mücadele toplumsal mücadelenin her alanında olduğu gibi sendikal ve siyasal alanda da pekiştirilmelidir. 1 Mayıs bu noktada özel bir önem taşımaktadır. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ve Newroz Direnişi kutlamalarına sağlanan yığınsal katılım, 1 Mayıslarda sürdürmelidir. 1 Mayıslar sınıfın ve ezgiye uğrayan halkların ulusal düzeyde özgün sorunlarının dile getirilmesi yanında, enternasyonal yönü de, bütün ülke ve bölgeye yayılan içerik ve eylemliliğe hizmet edecek şekilde örgütlenmelidir. Aksi durumda sistem içinde kaybolan, kanıksanmış bir gün olmaktan öteye gidemeyecektir” görüşü savunulmaktadır.
Beşinci sayfada TKP’nin proleter kadrolarından Vahap Ünseven’in 12 Eylül sonrası ağır illegalite koşullarında yaşadıkları deneyimlerden anı tarzında aktarımına yer verilmiş. Yazıyı okuyunca karşılaşılan “iş kazaları” konusunda da bir fikir edinilebiliyor ve Sefaköy Semt Komitesi’ne neden “Mustafa Hayrullahoğlu Parti Komitesi” adının verildiği anlaşılıyor.
Altıncı ve onuncu sayfalar arasını kapsayan İsmail Duygulu’nun “’Sosyalist Kimlik’ Üzerine”
Yazısı güncel bir konuda tartışma içeriyor ve yararlı açılımların düşünülmesine neden oluyor.
Duygulu “Biz önce kendi zihnimizden başlayarak, içinde bulunduğumuz toplumu değiştirmeye aday insanlarız. Kendisini değiştiremeyenlerin, toplumu değiştirme gücü olmayacaktır” düşüncesinden yola çıkarak sosyalistler arasında kangrenleşmiş bir dizi sorun üzerine Cem Somel ve Ali Altıntaş’ın yazdıkları bir yazı ile ilgili görüşlerini tartışma biçiminde ifade etmektedir. Dikkatle okunup üzerinde kafa yorulacak değerli bir yazı olarak değerlendiriyoruz.
Mustafa Durmuş onbirinci sayfada “İktidara yakın bir patron daha fazla vergi ödediğinde daha mı değerli oluyor?” yazısında açıklanan vergi rekortmenleri listelerine atıfta bulunarak ve inceleyerek konuya sosyalist bakış açısıyla yorum getirmektedir.
Orta sayfalarda, onikinci ve onüçüncü sayfalarda Veysi Sarısözen “Yeni bir dünya partisi… Konfederal devrim ve parti” başlıklı yazısında komünist hareket içinde yaşanan ayrışmaları, görüş farklılıklarını inceleyerek günümüze bağlıyor ve komünistlerin farklı örgütlerde yaşanan ayrışmalar konusunda nasıl bir tutum sergilemeleri gerektiği konusunda görüşlerini dile getiriyor. Aynı zamanda uluslararası alanda komünist hareketin yeni bir enternasyonal yaratma konusunda olanaklar ile ilgili düşüncelerini paylaşıyor. Kürt özgürlük hareketi ile ilişkinin “müttefik” ilişkisi değil neden “kardeş parti” ilişkisi temelinde geliştirilmesi gerektiği konusunda görüşlerini okuyucuya aktarıyor.
Ondördüncü sayfada DİSK Uluslararası İlişkiler sekreteri Kıvanç Eliaçık ile yayınlanan kitabı “Ortadoğu’da işçiler ve sendikal hareket” üzerine söyleşi yer almaktadır. Okuyucularımızın çok yakından takip edemediği Ortadoğu’daki sınıf hareketi konusunda zengin bilgiler içeren kitabın bizleri yakından ilgilendirdiği için okunmasını sadece tavsiye edebiliriz.
Onbeşinci sayfada Cem Erdeveciler’in 92. Sayıda yayınlanan Mayakovski üzerine incelemesinin ikinci ve son bölümü yer almaktadır ve “Sosyalist gerçekçilik” teması işlenmektedir.
Onaltı ve onyedinci sayfalarda Halit Erdem “TKP 104 Yaşında. Mustafa Suphi ve yoldaşları yolumuza ışık tutuyor” yazısında yaşanan tüm gelişmelerden sonra TKP’nin Mustafa Suphi’nin programının temel düşüncelerine dönmesi ve Türkiye’de sınıf mücadelesinin yükseltilebilmesi açısından sosyalizm mücadelesi ile demokrasi mücadelesi arasındaki bağının önemine işaret eden görüşleri ortaya koyuyor. Buradan yola çıkarak programın günün koşullarına göre güncellenmesi ihtiyacını gerekçelendiren düşüncelerini paylaşıyor. Erdem’in “İşçiler komünistlerin öncülük ettiği sendikaların mücadelesine destek veriyor ancak onların siyasal programlarından ya haberleri yok, ya da benimsemiyor. Her iki durumda da soru gelip parti programına dayanıyor; program, tabandan işçilerin, çalışanların yani bizzat mücadeleyi verecek olan “özne”nin katılımıyla mı yapılıyor, yoksa bir şablona göre mi hazırlanıyor. Demokrasinin tabandan inşası da demokrasinin, demokratik mevzilerin, kurumların korunması da bu sürecin, demokrasinin tabandan inşa süreciyle doğrudan bağlıdır” cümleleri ile ifade ettiği sorun üzerinde ciddi düşünülmesi ve ele alınıp çözülmesi gereken bir konu olarak önemli bir gündemdir.
Naci Sümeli onsekizinci sayfada iki bölümden oluşan ve komünist kadrolar arasında değerlendirilip düşünülmesi gereken iki konuda sesli düşüncelerini kağıda dökmüş. “Kendini sorgulama ve gözden geçirme” başlıklı yazı okunduğunda kendimizde ve yakın çevremizde sık karşılaştığımız sorunların tartışmaya açıldığı ve farkındalık yaratılmaya çalışıldığı anlaşılacaktır. Bu konuların dile getirilmesi ve yazıya dökülmesinin dahi çok önemli olduğu yazı okununca anlaşılacaktır.
Ondokuzuncu sayfada TKP MK’nın 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne ilişkin bildirisi yayınlanmış ve barışın ancak uğruna mücadele edilerek kazanılabileceği vurgulanmıştır. Savaşların kapitalist düzenden kaynaklı sömürü düzeninin bir ürünü olduğu görüşünün işlendiği bildiri barış mücadelesinin sınıf mücadelesi açısından önemini öne çıkarmaktadır.
Armağan Barışgül yirminci sayfada “10 Eylül ve Günümüz” başlıklı yazısında tarihsel gelişmeleri işledikten sonra günümüz sorunlarına dikkat çekiyor ve “Bugün de10 Eylül ruhu işçileri, emekçileri, kadınları, gençleri ve ezilen halkları birlik ve dayanışmaya çağırıyor. 10 Eylül 1920’de Türkiye Komünist Partisi’ni kurucusu Mustafa Suphi’lerin anısını yaşatmanın gizi bu satırlardadır. Ülkeyi bir zindana çeviren burjuvaziyi ve onun politik sözcüsü AKP-MHP iktidarını durdurmanın yolu özgürlük, barış ve demokrasi mücadelesinde Kürt halkıyla omuz omuza durmaktan geçmektedir” cümleleriyle birleşik mücadelenin önemine değiniyor.
Yirmibirinci ve yirmidördüncü sayfalarda Kürt komünisti Salih Şimşek’in TUSTAV yayınları arasından çıkan mücadele deneyiminden kesitler içeren ve görüşlerini dile getiren Kürtçe kitabının tanıtımı Müslüm Üzülmez ve Fevzi Karadeniz tarafından yapılmakta. İki yazar da Kürt dilinde yayınlanan bu kitabın önemine değişik açılardan yaklaşarak görüşlerini ortaya koymaktadırlar. Kürt diline hakim olan her okuyucumuzun bu kitabı edinip okumasını öneririz.
Murat Çakır yirmiiki ve yirmiüçüncü sayfalarda Haziran ayında gerçekleşen Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarını “Militarizmin Zaferi” başlıklı yazıda ele alıyor ve Avrupa’da sağa kaymanın, faşist eğilimlerin ve militarizmin gelişmesinin gerekçelerini anlatıyor. “(…) Avrupa Parlamentosu egemen sınıflar için önemli bir araçtır. Bilhassa otoriter neoliberal uygulamalara, paternalist yönetim anlayışına, demokratik ve sosyal hakların erozyonuna karşı gelişen toplumsal hiddeti sisteme zararsız alanlara kanalize edebilmek için kullanılan bir nevi paratoner olarak! Avrupa çapında ırkçı-faşist formasyonların güç kazanmasını da bu bağlamda ele alabiliriz” tespitini yapıyor.
Tüm okuyucularımıza gazetenin basılı 93. Sayısını edinmelerini öneriyor iyi okumalar diliyoruz.