Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, parti Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında güncel gelişmeleri değerlendirdi. Günay, konuşmasında Meclis Genel Kurulu’nda görüşmelerine başlanacak “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi” üzerinde durdu.
Günay, hazırlanan teklife ilişkin, “Bildiğiniz gibi şimdi de sivil toplum örgütlerini imha yasa teklifini önümüze getirdiler. Kanun teklifinin alelacele Meclise getirilmesinin sebebi, OECD’nin Türkiye’ye ilişkin gri liste uyarısının bulunması. ‘Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin aklanması ve terörizmin finansmanı ile mücadele kuruluşu’ olan FATF’nin düzenlediği 2019 tarihli raporda, Türkiye ile ilgili verilen birtakım tavsiyelerin yerine getirilmesi amacıyla yapıldığı iddia edilen teklifin, amacının çok dışında demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere müdahale eden birtakım düzenlemeler getirdiği ortada” ifadelerini kullandı.
‘TEKLİF ANAYASA’YA AYKIRI’
Söz konusu teklifin İçişleri Bakanlığı’nın dernekler üzerindeki yetkisini artıracağını vurgulayan Günay, “Birçok sivil toplum kuruluşunun faaliyetlerini geçici ve hatta kalıcı olarak durdurup sivil toplumu susturarak yapmaya çalışıyor. Teklifte yer alan 43 maddeden yalnızca altısı kitle imha silahlarının yayılması ve terörün finansmanıyla ilgili, 7 maddesi dernekleri doğrudan ilgilendiren Dernekler Kanunu’na, 4 maddesi ise dernek faaliyetlerini ilgilendiren Yardım Toplama Kanunu’na ve özellikle Dernekler Kanunu’nda yapılmak istenen değişiklikler, temel hak ve özgürlüklere müdahale eder nitelikte ve uluslararası hukuka ve Anayasanın birden fazla maddesine aykırılık teşkil eder içerikte. Özce madde gerekçelerine ve içeriklerine bakıldığında ise, genel gerekçedeki amaçlarla örtüşmeyen ve kapsamı suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin aklanması ve terörizmin finansmanını aşan ve herhangi bir meşru amaçla ilişkilendirilmeyen düzenlemelerin yasalaştırılmaya çalışıldığı görülüyor” dedi.
DEĞİŞİKLİK NELERİ GETİRECEK?
Parti Sözcüsü Günay, teklifin bu haliyle kabul edilmesi durumunda Cumhurbaşkanına ‘mal varlığını dondurma yetkisi’ verileceğinin altını çizdi. Günay, sözlerini şöyle sürdürdü: “İnternet ortamında yardım toplanmasıyla ilgili olarak erişim yasağı getirilebilecek. Yardım toplama faaliyetleriyle ilgili bankalar da dahil kamu kurum ve kuruluşlarından kişisel verileri korumaya aykırı olarak bilgi, belge istenebilecek. İçişleri Bakanlığı kararıyla yargı kararı olmadan soruşturma aşamasında dahi derneklerin faaliyetleri, OHAL döneminde KHK’lerle yapıldığı gibi ‘geçici süreyle de olsa’ durdurulabilecek, yöneticileri görevden uzaklaştırılabilecek, derneklere kayyım atanabilecek. Derneklere keyfi ve orantısız para cezaları verilebilecek.”
AVUKATLARA BİLGİ PAYLAŞMA ZORUNLULUĞU
Teklifte avukatlara dair de düzenlemelerin olduğuna işaret eden Günay, “Avukatlara, teklifte sayılan yasaklı işler kapsamında ‘avukat-müvekkil gizliliğine’ ve ‘avukatın sır saklama yükümlülüğüne’ aykırı olarak müvekkillerine ait tüm bilgi ve belgeleri paylaşma zorunluluğunu getirecekler. Keyfi uygulamalar yurtdışında bulunup Türkiye’de faaliyet yürüten tüm kuruluşlara da uygulanabilecek bu teklif. Kanun kapsamında daha önce ceza almış kişiler, memnu hakları iade edilmiş olsa dahi dernek, vakıf yöneticisi olmaları ömür boyu yasaklı hale gelecek. Dernekler uzman olmayan kişiler tarafından keyfi bir şekilde denetlenebilecek; kamu görevlisinden kastın ne olduğu belli olmadığı için polis, jandarma dahil bu denetimi yapabilecek. Bir dernek başka bir derneğe sadece hibe verdiği veya ortak çalıştığı için kendisi de ayrıca denetime tabi tutulabilecek.
Başta insan hakları dernekleri olmak üzere, kadın hakları, mülteci hakları, çocuk-gençlik hakları ve LGBTİ+ hakları alanında faaliyet gösteren dernek ve vakıflar, çeşitli hukuk dernekleri, sosyal mücadele yürüten dernekler ile sosyal yardım için fon kaynakları kullanan dernekleri, hemşeri dernekleri, spor kulüpleri, farklı inanç gruplarının dernek ve vakıflarının tümü tek imza ile kapatılma riskiyle karşılaşacak, bu konuda açılacak idari davalar yıllarca süreceği için pratikte ‘hızlı kapatma’ prosedürü yaratılmış olacak. Yine İnternet ortamında örneğin SMA hastaları gibi hastalar, ögrenciler, yardıma muhtaç kişiler için toplanan yardımlar kriminalize edilebilecek, dayanışma duygusuyla oluşturulan girişimlerin önü kesilebilecek” diye konuştu.
KAPATILAN STK’LER
15 Temmuz sonrası sivil toplum kuruluşları ve insan hakları örgütlerine yönelik saldırıların arttığını vurgulayan Günay, şunları söyledi:
“Bu kuruluşlar benzeri görülmemiş bir cendereye alındılar. Örneğin; Gündem Çocuk Derneği ve Özgürlükçü Hukukçular Derneği gibi sivil toplum kuruluşları ve hak örgütleri KHK’lerle kapatıldı; İstanbul Kürt Enstitüsü ve Roboski-Der kapatıldı. Gezi Parkı soruşturması kapsamında hak savunucuları evleri basılarak gözaltına alındı; Osman Kavala derhal tahliyesini talep eden kesinleşmiş AİHM kararına rağmen hala tutuklu; raporları sebebiyle aralarında İHD, TİHV, TOHAV ve Mazlum-Der gibi kuruluşların olduğu dernek ve vakıflar hakkında soruşturma başlatıldı. Bu tablodan da anlaşılacağı üzere Türkiye’deki herhangi bir sivil toplum kuruluşunda hakkında soruşturma ya da kovuşturma bulunmayan kimsenin kalmadığı söylenebilir. Soruşturma ve kovuşturmaların içeriği ise, bilindiği üzere, bu kişilerin insan hakları alanında yürüttükleri faaliyetler.
YOLSUZLUKLARIN ORTAYA ÇIKMASINI ZORLAŞTIRACAK
AKP iktidarı bu faşizan uygulamalarla kendi lehine olabilecek düzenlemeleri dahi tek adam rejiminin istikbali ve otoriter rejimin bekası için araçsallaştırmıştır. Bu yolla yıllardır belediyeler için gördüğümüz kayyım uygulamasını, derneklere de uyarlamıştır. Türkiye’nin uyumsuz olarak gösterildiği tavsiye kararlarından biri de 12. Maddedir. 12. madde ise siyasi nüfuz sahibi kişiler başlığı. AKP bu alanda özellikle düzenleme yapmıyor. Çünkü bu tavsiye yolsuzlukların önlenmesi ve tespit edilmesine ilişkin bir düzenleme öngörüyor. Ve böylesi bir düzenleme yapılması da iktidardakilerin, yerli ve yabancı siyasi nüfuz sahibi kişilerin ve yakınlarının dahil olduğu yolsuzluk olaylarının ortaya çıkarılmasına ve kara para aklamalarını zorlaştırmaya neden olacak.
Türkiye’deki nüfuz sahibi kişiler de ya iktidarda olduğu ya da iktidara yakın olduğu için AKP’nin 12. Maddeyle ilgili bir düzenlemeye neden yanaşmadığı anlaşılacaktır. Bu nüfuzlu kişileri tanımak için Rıza Zarraf’tan, Irak Yüksek Yargı Konseyi tarafından hakkında tutuklama kararı ve yurtdışı yasağı getirilen, Işid’e 50 bin dolarlık bağış yapan ve iktidarın oturma izni verdiği Tarık el-Haşimi gibi isimlere bakmak yeterli.
‘DERNEKLERLE İLGİLİ HÜKÜMLER TEKLİFTEN ÇIKARILSIN’
Zaten yeterince baskılanmış sivil toplum tamamen ortadan kaldırılmak istenmektedir. O nedenle HDP olarak biz öncelikle Dernekler Kanunu ile ilgili hükümlerde olduğu gibi Yardım Toplama Kanunu ile ilgili değişiklik teklifi Genel Kurul’da yapılacak görüşmeler sırasında teklif metninden çıkarılmalıdır diyoruz. Daha sonra da sivil toplum örgütlerinin ve konunun uzmanlarının katkıları alınarak ve teklif sivil toplum örgütlerinin örgütlenme ve kaynak geliştirme faaliyetlerini kolaylaştıracak, kişi ve kurumların bağış yapmasını teşvik edecek şekilde yeniden hazırlanmalıdır diyoruz.
AİHM’İN DEMİRTAŞ KARARI
AİHM, verdiği kararla Türkiye’nin Kürt Halkını sindirme amacıyla yürüttüğü siyasi yargılamaları uluslararası mecrada ifşa etti. Bu karar, Türkiye’nin utancı olarak AHİM arşivinde yerini alacak. Bu karar; sizin, Demirtaş’ın tutukluluk halinin devamı için sunduğunuz belgeler, farklı siyasi emellerinizi gizlemeye yöneliktir diyor. Tutukluluğunun devamına yönelik kararlar siyasi saikle verilen klon kararlarınızdan biridir diyor. İkinci tutuklama, sadece kirli siyasi bir hamleniz ve birinci tutukluluğun devamı niteliğinde bir karardır diyor. Erdoğan’ın ‘Biz karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz’ cümlesini hatırlatmakta fayda var. İşte AİHM tam da bu kirli hamleden bahsediyor. Anayasa’ya aykırı davranılmıştır diyor. Dokunulmazlıkların kaldırılması, TC Anayasa geleneğinde benzeri görülmemiş bir değişiklik ve kişiyi hedef alıyor diyor. Türkiye’de iktidar bloğu siyasi rakibini egale edebilmek için Anayasa ile oynamıştır diyor.
‘SİYASİ REHİNE OLDUKLARININ İSPATI’
Türkiye’de ifade özgürlüğü yok diyor. Meclis içerisinde ve dışarısında yaptığı konuşmalar nedeniyle, ifade özgürlüğünün ve milletvekili olarak faaliyet yürütememesi nedeniyle serbest seçim hakkının ihlal edildiğini söylüyor. Bakın bu kararı iyi okumak lazım. Bu karar Demirtaş’ın yargılaması özelinde Türkiye’de adaletin katledildiği, hukuk devletinin cenaze namazının kılındığının ve yargının şüphesiz bir şekilde iktidar bloğunun aparatı olduğunun özetidir. Bu karar, sadece Demirtaş’ın değil, başta Figen Yüksekdağ olmak üzere diğer siyasetçilerimizin de Saray oyunları ile tutuklandığının ve hepsinin birer siyasi rehine olduğunun ispatıdır. Bu karar ayrıca DTK dosyalarının, belediye eş başkanlık yargılamalarının hukuksuz olduğunun, AKP-MHP ortaklığının siyasi emellerine hizmet eden yargılamalar olduğunun, uluslararası bir belgeyle kanıtıdır. Biz, bu karardan yıllar önce söyledik; milletvekillerimizin haksız yere tutuklandığını. Kayyım atamalarının halkın iradesinin gaspı olduğunu. Her platformda DTK’nın legal siyaset yürüten bir mekanizma olduğunu. Bizim bunca zaman söylediklerimizi kısaca tekrarlamış AİHM kararı ve Türkiye’nin utancını gözler önüne sermiş.
‘İKTİDAR BU UTANCA SON VERMELİ’
İktidar bu utanca bir an önce son vermeli. AİHM kararına uymalı ve başta Demirtaş olmak üzere siyasi rehine olarak tuttuğu tüm vekil, siyasetçi ve belediye eş başkanlarımızı il –ilçe yöneticilerimiz derhal serbest bırakmalıdır. Türkiye’nin tüm demokratlarına sesleniyoruz bu karar aynı zamanda bütün demokratlara, adalet ve özgürlük isteyen herkese bir çağrıdır. Bir imkandır. Yoldaşlarımız direnerek bizler mücadele ederek bu imkânı yarattık. Şimdi gelin bu imkânı birlikte büyütelim, değerlendirelim. Eğer bu iktidar bu kararın gereğini yerine getirmezse Türkiye’de demokrasiye inanan, adalet istediğini söyleyen herkesi hemen bugün Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Leyla Güven başta olmak üzere tüm siyasetçiler için özgürlük diye haykırmaya çağırıyoruz. Gelin Hep birlikte adalet ve özgürlük yürüyüşünü büyütelim.
LEYLA GÜVEN’İN TUTUKLANMASI
DTK Eşbaşkanı Leyla Güven’e, 22 yıl 3 ay ceza vererek tutukladılar. Güven hayatı boyunca baskı ve zorluklarla boğuştu. Defalarca cezaevi yattı, cezalar aldı. En son 7 Kasım 2018’de başlayan açlık grevinde 200 gün direndi. Ne Leyla vazgeçti ne de mücadelemiz durdu. Bilinmelidir ki, Halen toplumsal uzlaşı ve sağduyulu bir çaba için çok önemli bir şans iken bugün kapısına kilit vurulan, çalışmaları saldırı altında olan Demokratik Toplum Kongresi’nin ruhu, zenginliği ve çok sesliğinin de teminatıdır Leyla Güven.
Leyla Güven şahsında son 30 yıla baktığımızda, aslında devlet aklının Kürt sorununa neden ve niçin çözümsüz kaldığını da görürüz. Devlet ve onun cisimleşmiş adı olan çözümsüzlük; Leyla Güven’in sürekli kapısını çalan güvenlikçi politikalardır, gözyaşlarını sildiği annelerin sesine savaş ile cevap veren akıldır, barış çağrılarına cezaevleri tehdidi yağdıran hamaset siyasetidir, dayanışmasını gözaltı odaları ile bölmeye çalışan anlayıştır, halkın yanında yer alışını, sokak sokak dolaşmasını sürekli kriminalize eden erkek egemenlikçi devlet zihniyettir. Açıktır ki devlet en iyi bildiği şeye, düşman hukukuna sarılarak Leyla’yı ve onun şahsında yol yürüyen nice Leylaları cezalandırmak istemektedir. Bu karar yok hükmündedir. Çünkü Leyla Güven bir iradedir. Yükselttiğiniz duvarların, ördüğünüz tellerin, verdiğiniz cezaların bizi bu haklı davamızdan ve siyaset yapma inancımızdan alıkoyamayacağını bilmenizi istiyoruz.
MUSA PİROĞLU’NA YÖNELİK SALDIRI
Leyla’nın tutuklanmasını protesto eden arkadaşlarımıza AKP-MHP iktidarının polisleri, İstanbul’da saldırdı. Çok sayıda arkadaşımızı, İstanbul il yöneticilerimizi sürükleyip, döverek gözaltına alan Saray’ın polisleri, İstanbul Milletvekilimiz, yoldaşımız Musa Piroğlu’nu ise tekerlekli sandalyeden yere düşürüp, tartakladılar. Bu saldırılar, oradaki polislerin kişisel tavrı, kinleriyle değil iktidarın talimatlarıyla yapılan saldırılardır. Bize saldırma nedenini bizler çok net bir şekilde biliyoruz. Çünkü biz en demokratik hakları gasp edilen, inkar ve asimilasyon altındaki Kürtlerin, inancı yok sayılan Alevilerin, açlığa mahkum edilen milyonlarca işçi ve emekçinin, yok sayılan, şiddete maruz bırakılan kadınların ve bu ülkedeki tüm ötekilerin hem yoldaşı hem de sesiyiz. Bu sesten korkuyorlar. Bu sesin direnmesinden, geri adım atmamasından, teslim olmamasından korkuyorlar.
ÇIPLAK ARAMA İŞKENCESİ!
AKP-MHP iktidarının, çırılçıplak ortada olan bir zulmüne daha değinmek istiyorum. Hapishanelerde, polis ve asker karakollarında yıllardır uygulanan çıplak aramanın olmadığını iddia ediyor, iktidar sözcüleri ve yargısı. Bu insanlık dışı uygulamayı gündeme getiren Kocaeli Milletvekilimiz Ömer Faruk Gergerlioğlu’nu hedef alıyorlar, utanmadan, sıkılmadan küçücük bir haya dahi duymadan. Saray’ın yargısı hemen harekete geçiyor. Neymiş çıplak aramayı gündeme getirenler, FETÖ ile ilişkili olabilirmiş, hemen soruşturma başlattılar. Hapishanelerde, polis ve asker karakollarında insan bedenine yönelik bu uygulama yıllardır yapılıyor. ‘Çıplak arama yoktur’ diyen iktidarın sözcülerine şunu söylüyoruz; İşkenceyi savunan, insanların helikopterden atılmasını savunan, çırılçıplak bedeniyle meydanlarda gencecik bir insanın katledilmesini ‘Canlı bomba’ diye lanse eden bir İçişleri Bakanınız var. Muhalefet partilerini tehdit eden iktidar ortağınız mafya liderleri var. Uluslararası sözleşmeleri, Anayasa Mahkemesinin kararlarını ayaklar altına alan bir yargınız var. Bunlar saymakla bitmez. Şimdi bu oluşturduğunuz suç örgütü sisteminiz, dışarıda onlarca kameranın, insanların gözleri önünde yaptıkları ortadayken hapishanelerde, karakollarda insan haklarına saygılı olduğunu mu iddia ediyorsunuz? Kimseyi kandıramazsınız.”
MA