Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde 3 Ekim’de Yargıtay tarafından hakkında verilen 8 yıl 9 ay hapis cezası onandıktan sonra gözaltına alınarak tutuklanan 67 yaşındaki Abdurrahman Gemicioğlu, kolon kanseri, prostat, kalp yetmezliği, şeker, tansiyon ve anksiyete gibi birçok hastalığı bulunuyor. Gözaltına alındıktan sonra rahatsızlıkları artan Gemicioğlu’nun Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne girişi yapıldıktan hemen sona Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi’ne kaldırıldı. Gemicioğlu, tedavisi tamamlanmadan yeniden cezaevine götürüldü.
Gemicioğlu’nun Avukatı Gülistan Karaduman, müvekkili hakkında açılan dava dosyasında, hukuka aykırı bir şekilde alınan tape kayıtları ve kolluğa gönderilen asılsız ihbar maili bulunduğunu belirterek, cezalandırma için bu tür delillerin yetersiz olduğunu vurguladı. Karaduman, “Dosyada şüpheli olarak bulunan ve telefon dinlenmesi incelemesinde olan başka bir şahsın müvekkilim ile telefon görüşmesinden sonra müvekkilim soruşturmaya dahil edilmiştir. Tape kayıtlarının içeriğinde, yerel örf ve adetler gözetildiğinde bölgede itibar sahibi olan kişilerin, sivil toplum kuruluşu ve siyasi parti temsilcilerinin, aile büyüklerinin ve aşiret liderlerinin sulh faaliyetlerinde bulundukları, aralarında uyuşmazlık olan kişileri bir araya getirerek uzlaştırdıklarını, bu yönüyle toplumsal barışın sağladıkları bilinen bir gerçekliktir. Dolayısıyla bu tür eylemlerin örgüt üyeliğine delil sayılması veya farklı nitelendirmelerle suçlu algısı yaratılması hukukla bağdaşmayan, usul ve yasaya aykırı uygulamalar olup müvekkilimin yargılama süresince adil yargılanmadığının en büyük göstergesidir” ifadelerini kullandı.
AYM’YE TEDBİR BAŞVURUSU
Yargıtay’ın ceza kararını onamasının hukuka uygun olmadığını söyleyen Karaduman, müvekkilinin yaşam hakkına yönelik ciddi bir tehlike bulunması nedeniyle de Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) tedbir talepli başvuruda bulunduklarını söyledi. Karaduman, “Çeşitli hastalıklardan ciddi oranda rahatsızlıkları bulunan yatağa bağlı müvekkilim, 3 Ekim 2024 tarihinde ambulans eşliğinde cezaevine götürülmek üzere evinden alınarak 10 saat ambulansla bekletilmiştir. Akabinde Yüksekova’dan, Van F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne götürülmek üzere yola çıkılmış yolda fenalaşan müvekkil Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi’nde gerekli tetkik ve tedavileri yapılmadan sadece bir gece hastane de yatırıldıktan hemen sonra taburcu edilerek tekrar Van F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevine götürülmüştür. Müvekkil rektum kanseri nedeniyle hem ameliyat olmuş hem kemoterapi hem de radyoterapi tedavisi alıyordu. Müvekkilim aynı zamanda kalp yetmezliği, hipertansiyon, şeker, prostat büyümesi hastalıkları da bulunmaktadır. Bu hastalıklara bağlı olarak ise psikolojik rahatsızlıkları da bulunmaktadır” diye konuştu.
“YAŞAM RİSKİ VAR”
Müvekkilin onlarca ağır hastalığının yanı sıra vücudunun kontrol edemeyeceği derecede titreme, nefes almada ve işitmede güçlük çektiğini belirten Karaduman, “Müvekkilimin fiziki koşulları tedaviye uygun bir sağlık kuruluşunda tedavisi gerekmekte olup müvekkilin sağlık koşulları cezaevinde kalmasına elverişli değil ve cezaevinde kalacağı her dakika yaşam hakkının ihlal edilmesine sebep olacaktır. Ayrıca müvekkilimin hali hazırda yaşamını yalnız idame ettiremeyecek boyutta olması ve bu şartlarda cezasının infazının müvekkilin yaşamı için ciddi risk oluşturacağı göz önünde bulundurularak infazının ertelenmesi gerekmektedir. Nitekim insan hakları bağlamında ağır hasta olan müvekkilimin cezaevinde tutulması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3’üncü Maddesi ve Anayasa’nın 17’nci Maddesi’ndeki kötü muamele yasağını ihlal edebilecek niteliktedir” şeklinde konuştu.
“YAŞAM HAKKI” HATIRLATMASI
Hasta tutsaklar için insani bir çözüm bulunması gerektiğin ifade eden Karaduman, tıp etiği, bilim ve gerçek hukuk öncülüğünde hukuki bir düzenlemeye gidilmesi gerektiğini ifade etti. İnsanların göz göre göre ölmesi ve sağlığını kaybetmesine neden olmanın ceza uygulaması ve tutukluluğun amaçlarıyla uzlaşmadığını dile getiren Karaduman, sözlerini şöyle sürdürdü: “En geniş anlamda tahliye, ev hapsi, infazın ertelenmesi olasılıkları hayata geçirilmelidir. Hasta tutsakların tahliyesi ulusal ve uluslararası mevzuatın gereğidir. En son ağır hastalıklarına rağmen, ‘Son günlerimi çocuklarım ile geçirmek istiyorum.’ diyen, ölüm döşeğinde olmasına rağmen tahliye edilmeyen hasta tutsak Abdulkadir Kuday’ın ölüm haberi bizi derinden etkiledi. Çünkü Abdulkadir Kuday’ın durumu yaşam hakkının yok sayıldığının göstergesidir. Keza Abdulkadir Kuday için de defalarca infaz erteleme, infaz durdurma talebinde bulunulmuş. Ancak sonuçlar hep olumsuz gelmiştir. Yaşam hakkı en temel insan hakkıdır. Bu hakka yönelmiş tehditlerin bertaraf edilmesi devlet için en önemli ve öncelikli görevdir. Devletin bu konuda mevcut pozitif yükümlülüğünü yerine getirmesi hukuksal, anayasal ve vicdani bir zorunluluktur.”
MA / Mazlum Engindeniz