Kürtlerin yaşadıkları coğrafyada sınırların çizilmeden önce var olan işlerinin bölgenin bir geçim kaynağı olduğunu, bunun “servete servet katma” işi olmadığını, ancak buna rağmen “kaçakçı” olarak ifade edilmenin yanlışlığına dikkati çeken Şırnak eski Milletvekili Ferhat Encu, “Sınır diye bir şey yok. Hani şurası sınırdır, teldir, barikat kurmuşlar ya da farklı bir duvar örmüşler diye bir şey söz konusu değil. Dağ silsilesine sınır demişler ve siz o dağ silsilesini geçerseniz sınırı ihlal edersiniz. O dağ silsilesinin hemen ardından buradaki insanların toprakları, arazileri, hayvanları için ot biçme meralarıdır. Ne zamanki askeriye buraya yerleşip ‘burası sınırdır’ diyene kadar sınır bilinmiyordu” dedi.
UYGULAMALAR AŞAMA AŞAMA DEĞİŞTİ
Kürt sorununda askeri politikaların yükseldiği 1980 ve 1990’lı yıllarda uygulamaya konulan politikaları sıralayan Encu, “Önce sınır hattı boyunca mayın döşediler. O sınırlardan geçip akrabalarına giden herkes mayınlara basa basa, acı bir şekilde sınırı öğrendi. Sonra köyler boşaltıldı. Yani sınıra yakın köyler boşaltılarak insanları daha iç kısımlara doğru göç ettirmeye ya da büyük şehirlere göç etmeye zorladılar. Yani o yerleşim yerlerini tamamen insansızlaştırmaya çalıştılar. Ardından da ekonomik olarak kendilerine bağladılar” diye belirtti.
‘BU YOL ZORUNLU KILINDI’
Zorunlu göçle birlikte hayvancılık ve tarım gibi geçim kaynakları biten insanların geçimleri için yeniden yönünü sınıra verdiğini vurgulayan Encu, “İnsanların tek yolu kaldı ki o da o sınır geçmekti. Daha önce akrabalar arası ziyaretlerde hediye getirip götürme şeklinde olan sınır geçişleri artık bir geçim kaynağına dönüşmeye başladı. Çünkü hayvancılık bitirildi, ekilecek toprak yok. İnsanlar artık her şeyi göze alarak, sınırı geçmeye çalıştı. Yaralanmalar oldu, yakalananlar oldu, mallarına el konulanlar oldu… Yetinmediler insanlara, ‘Siz ekonomik olarak bize bağımlı olacaksınız’ dayatması yapıldı.”
ROBOSKİ’DEN SONRA YAVAŞ YAVAŞ KESİLDİ
Roboski Katliamı’nda sonra insanların bu yoldan geçimlerini sağlamaya devam ettiğini ancak 2016 yılında iki gencin yine Roboski’de top atışlarıyla öldürülmesinin ardından işin tamamen kesildiğini kaydeden Encu, şöyle devam etti: “Tabi sonrasında o köy nüfusları yoğunluklu genç nüfustur. Yani her ailenin nüfusu 13 kişiye kadar çıkar. Beşten aşağı nüfusu olan aile yok. Dolayısıyla yoğun genç nüfusu olan bir yer. Dolayısıyla bu gençler, okuldan boştan kalan zamanlarını başka bir iş olmadığı için bu yola başvuruyor. Gençler o sınırlara yönelmeye başladı. Yani Roboski Katliamı’nda hayatını kaybeden birçok insan bu vesileyle oraya gittiler. Sınırların kapatılması, her kilometrede bir askeri üs bölgesinin oluşturulması, gidenlerin vurulmasıyla sınır artık geçilmez oldu. Gençler ise metropollere gitti.”
İŞ DEĞİL SİLAH VERİYOR
Askerlik yapmış işsiz kalan ve yapacak hiçbir işi olmayan gençlerin metropoller ile koruculuk sistemi arasında tercihe zorlandığına işaret eden Encu, devamla, “Askerliğini bitirmiş gençlerin eline maalesef silah verdiler. Yoksulluktan kaynaklı. Şimdi bu bölgenin durumu bu. Bu sadece Roboski açısından değil, diğer komşu köyler açısından da böyledir. Silah veriliyor ve kendilerine birer asker yetiştiriyor… Yani insanların kendi topraklarında çalışmalarına müsaade etmiyorlar ama kendilerine asker yapmaya mecbur bırakıyorlar” dedi.
TERCİH GÜVENLİKÇİ POLİTİKALAR OLDU
Roboski’nin etrafındaki tüm dağ ve tepelere kuruluş karakol, kalekol ve üslere vurgu yapan Encu, şunları söyledi: “Devletin güvenlikçi politikaya harcadığı paralara bakınız… Yol boyunca 7-8 baraj var. Bu barajlar elektrik üretilmiyor, sulama yok. Bunlar güvenlik barajlarıdır. Şimdi her baraja milyarlarca para harcandı. Ya da her askeri üs bölgeye yolundan tutun o yapıya kadar milyonlara para harcandı. Devletin o güvenlikçi politikası eğer devrede olmasaydı, o paralar buradaki insanların yaşamlarını sürdürecek ekonomik yatırımlar oluşturulsaydı sınıra ihtiyaç duymazlardı. Yani kimse keyfinden dolayın o sınırları geçmezdi. Devletlerin anlayışı güvenlikçi olduğu için halka ‘Ya silahı eline alıp benim askerim olacaksın ya da burayı terk edeceksin’ deniliyor.”
YAŞAMA ŞANSI BIRAKILMIYOR
“Ya korucu ya da göç” politikası göçü arttırdığını sözlerine ekleyen Encu, “Kimileri büyük şehirlere, kimileri bu anlayışa isyan ederek Mahmur Kampı’na yerleştiler. Kimileri daha içe doğru komşu köylere göç ederek, direnmeye çalıştı. Nihayetinde devletin baskısı maalesef birçok aileyi koruculaştırdı. Şimdi sonraki nesil, yani dayatmaların olduğu dönemlerde 10-12 yaşlarında olan insanlar büyüdü ve artık ailelerinden bağımsız hareket etmeye başladılar. Bırakılan tek yol var o da ‘korucu olacaksınız, asker olacaksınız’ Kabul etmezseniz sizin burada yaşama şansınız yok” diye belirtti.
ÇIKIŞ DAYANIŞMA VE MÜCADELE
Roboski Katliamı’yla sınır hattına dair bir mesaj olarak algılamak gerektiğini ifade eden Encu, sözlerini şöyle tamamladı: “Aslında Roboski’de çok değişen bir şey yok. Zaman akıp gidiyor, çocuklar büyüyor insanlar yaşlanıyor ve acılar maalesef devam etmektedir. İnsanlar hala o katliamın şokunu, travmasını yaşıyorlar. Eskisi gibi köyde düğünler, nişanlar, çalgılı eğlenceler gerçekleşmiyor. Anneler, kardeşler, kız kardeşler hala siyah elbiselerle dolaşıyor. Dolayısıyla siyah elbiseler yasın sembolüdür bu anlamda bir değişim söz konusu değil. Ama baskılar, korkutmalar, tehditler, yargılamalar devam etmektedir. Aynı zamanda mücadele de devam etmektedir. Zorlansa da bu insanlar bu mücadeleyi vermek durumundalar. Bir yandan politik mücadele, adalet mücadelesi, diğer yanda da ekonomik mücadele de devam etmektedir. Ne yapmak gerekir sorusuna gelirsek, devletten herhangi bir beklenti içinde olmadan mücadele etmek gerektiğini düşünüyorum. Bunun yolu Roboski aileleriyle dayanışma içinde olmakla ve ortak mücadele verilmeli.”
MA