Doğu Karadeniz illerinde Mayıs ayı ile birlikte yaş çay sezonu başlar. Yaş çay artık eskisi gibi para etmese bile Karadenizlinin temel, garantili gelir kaynağı olmaya devam ediyor. Rize, Artvin, Trabzon ve Giresun’da kayıtlı 200 binden fazla çay üreticisi var, aileleri ile birlikte çaydan nasiplenenlerin sayısı milyona yaklaşıyor.
ÇAYKUR Genel Müdürlüğüne bağlı 47, özel firmalara ait 146 fabrika var. 35 yıl öncesinde yaş çayın yüzde 95’i ÇAYKUR, yüzde 5’i özel sektör tarafından alınırken 2020 yılında yüzde 52’si ÇAYKUR, yüzde 48’i ise özel sektör tarafından satın alındı. Yani ÇAYKUR özelleştirilmedi ama çay üreticileri özel şirketlerin insafına terk edildi. Bu nedenle de her yaz çay üreticilerinin eylemleri eksik olmuyor.
Bu yıl da çay sezonu eylemlerle başladı. İktidarın A’dan Z’ye her şeye zam yaparak ekonomik krizin faturasını emekçilerin sırtına yüklemesine karşı bir tepki de çay üreticilerinden geldi. Artan gübre fiyatları, şirketleri kayıran politikalara karşı Çay Üreticileri Meclisi kuruldu.
Çay Üreticileri Meclis, başta yaş çay taban fiyatı olmak üzere bir dizi talebi için imza kampanyası başlattı. Topladığı imzaları ÇAYKUR’a vermek için harekete geçen üreticilerin eylemi Rize Valiliği “milli güvenlik sorunu” ilan ederek, yasakladı. Buna rağmen üreticiler eylemlerini ilçelerde gerçekleştirdi ve topladıkları imzalarla birlikte taleplerini ÇAYKUR’a ilettiler.
Çay üreticilerinin sorunlarını, taleplerini ve mücadelelerini Çay Üreticileri Meclisi’nden Handan Ustabaş ve Süleyman Hacıbektaşoğlu ile görüştük.
Çay sezonu dertli başladı. Ekonomik kriz elbette en fazla üreticileri, köylüleri etkiledi. A’dan Z’ye her şey pahalandı. Çay üreticileri nasıl etkilendi artan enflasyondan?
Handan Ustabaş: Çay üreticilerinin sorunları diğer bütün üreticilerden farklı değil. Elde edilen gelir enflasyon karşısında eriyip bitiyor. Bu yıl yüksek gübre fiyatları nedeniyle gübre alırken borçlanarak sezona başladık. Bir de hasat süreci girdi maliyetleri yükseldi.
Süleyman Hacıbektaşoğlu: Tarımın olmazsa olmazlarındandır gübre. Bütün çiftçiler gibi biz de gübreyi kullanmak zorundayız verimli bir hasat dönemi geçirmek için. Bu ekonomik krizle birlikte geçen yıl 2500 TL’ye aldığımız gübre %200’ün üzerine zamlanarak önce 7500 sonra 10000 TL’lere kadar çıktı. Pek çok çay üreticisi gübre alamadı. Pek çoğu kullandığının yarısı kadar kullanmak zorunda kaldı. Mazottan, diğer giderlerden bahsetmiyorum bile.
Her yıl çay üreticilerinin eylemleri eksik olmuyor. Ama bu sefer yaş toplama sezonu başlamadan örgütlenmelere başlandı. Çay Üreticileri Meclisi çalışmaları başlandı. Nasıl başladı, nasıl gidiyor çalışmalar? Üreticilerin ilgisi nasıl?
H.U.: Evet, her yıl eylemler oluyordu ancak hasat dönemi sorunlarla ilgilenmek etkili olmuyor çünkü hasat dönemi herkes tarlada oluyor. Bu yıl sorunlarımızın farkındaydık bu sorunları hasat başlamadan dillendirelim, çay üreticileri yana yana getirecek çalışmalara başlayalım istedik. Doğu Karadeniz bölgesinde çay tarımı ile ilgilenen bölgelerde toplantılar oldu, ancak bu toplantılar başlangıç için yeterli olsa da uzun vadeli bir program için yetersiz. Henüz çalışmaların başındayız. Yolumuz uzun, bu çalışma dönemlik değil. Biz çay tarımının bütün sorunları ile ilgileneceğiz. Bugüne kadar yaptığımız çalışmalar kısa vadeli çalışmalardı, artık daha uzun vadeli bir programa ihtiyacımız var. Henüz üreticilerin tamamına ulaşmadık. Temas ettiğimiz insanlardan olumlu tepkiler alıyoruz. Bölgemizde çay üreticilerinin örgütünün eksikliğini her herkes hissediyor.
S.H.: Evet, uzun soluklu bir çalışma bu. Bir sezon boyunca belki birkaç yıl sürecek bir çalışma. Çay üreticisinin taleplerini karşılayana kadar bu çalışma bölgede devam edecek. Üreticilerin ilk çalışmamıza gösterdikleri ilgi gayet iyiydi. Ve katılacaklar eminim. Yaşayarak öğreniyorlar ve öfkeliler, gelecekler. Sadece ülkede öyle bir korku ortamı oluşturulmuş ki, “hakkımı ararsam devlet beni terörist sayar mı, başıma bir hal gelir mi” korkusu var herkeste.
Talepleriniz arasında özel sektörün devlet tarafından belirlenen taban fiyatın altında yaş çay alımının yasaklanması talebi var. ÇAYKUR özelleştirilmedi ama çay sektöründe özel şirketler öne geçmiş durumda. Özel sektörün bölgedeki fiyat politikası nasıl?
H.U.: Özel sektörün temel politikası tek kelimeyle hırsızlık! İnsanların emeğini sömürmek üzerine kurulu bir politikaları var. Ne kadar ucuza yaş çay alırsak o kadar iyi mantığı ile hareket ediyorlar.
S.H.: Evet, başlıca sorunumuz bu. özel firmalar taban fiyat uygulaması olmadığı için keyfi alım politikaları izliyorlar ve üreticinin en yoğun zamanında çayın fiyatının ölü derecesine düşürerek elimizden alacak duruma kadar gelen bir fiyat/alım politikaları var. Zaten devletin açıkladığı fiyatın yarısına çay alan bu firmalar sezon içerisinde daha da acımasız olabiliyorlar. Bu yüzden devletten, hükümetten, bizi yönetenlerden sesimizi duymalarını ve sömürüye izin vermemelerini istiyoruz. Bunun yolu da taban fiyatın altında çay alımının yasaklanmasıdır.
Çay üreticilerin bir sorunu da kota ve kontenjan… Kota ve kontenjan çay üreticileri açısından ne anlama geliyor?
H.U.: Üreticiler açısından kota-kontenjan demek ÇAYKUR’a çay satamamak demektir. Kota-kontenjan daha çok özel sektörün işine yarıyor. ÇAYKUR’a çay satamayan üretici özel sektörün insafına kalıyor. Orda da hırsızlık başlıyor.
S.H.: Kota ve kontenjan bizim için çayımızın özel sektöre teslim edilmesi anlamına geliyor. Devlet kota uygulayarak çayımızın yarısından fazlasını özel firmalara vermemize sebep oluyor. Sömürünün başlıca sebebi bu kota sorunudur. Kontenjan ise devlet fabrikalarının her zaman kapasitelerinin altında çalıştırılıp günlük kontenjan miktarının düşük tutulup yine üreticiyi bıktırıp özele yönlendirme araçlarından biridir.
Çaylıklar filizlenince üretici mecburen çayını toplamak ve karşısına kim çıkarsa ona satmak zorunda, yoksa çay elinde çöp olacak. Üreticileri bu mecburiyetten kurtarmak, hem şirketler hem de hükümet karşısında elini güçlendirmek için ne yapmak gerekir?
S.H.: Başta bunun için üreticinin de içinde bulunduğu, üreticinin haklarını garantiye alan bir Çay Kanunu’na ihtiyaç var. Sonra ÇAYKUR’un kesinlikle Varlık Fonu’ndan çıkartılıp kapasitesinin artırılarak, bünyesine yeni fabrikalar eklenerek üretimdeki payının artırılması gerekiyor.
ÇAYKUR bölgenin ve üreticinin sigortasıdır. Burada alternatif üretim tesislerinin varlığını sürdürebilmesi için de ÇAYKUR’a ve Çay Kanunu’na ihtiyaç vardır. Kooperatifçilik dillendiriliyor. Devletin desteklemediği hiçbir kooperatifin bölgede özel firmalarla rekabet edebilme şansı yoktur. Kooperatifler olsun ama ÇAYKUR olacaksa. Çayın ithal edildiği, gümrük vergisinin %7 olduğu bir ortamda kooperatiflerin bu firmalarla yarışabilme şansı yoktur.
H.U.: Aslında bu sorduğunuz sorunuzun cevabı, Çay Üreticiler Meclisleri çalışması. İşte bu nedenle çay üreticilerinin örgütlenmesi gerek. Başka çözüm yok.
Birkaç yıldır Kemalpaşa’da ve Trabzon’da çay üreticilerinin kooperatifleşme çalışmaları var. Kooperatifler çay üreticileri için şirketlerin sömürüsünden kurtarıcı olabilir mi? Çay Üreticileri Meclisi’nin de buna benzer planları var mı?
H.U.: Elbette kooperatifleşmek önemli. Bütün kooperatif faaliyetleri kıymetlidir. Ancak kooperatiflerin çay tarımı gibi bir alanda ayakta kalabilmeleri için ciddi bir örgütlülüğe ihtiyaç var. Bu da ancak çay üreticilerinin örgütlenmesinden geçer. Çay üreticilerinin örgütlü gücü kooperatifleri de başarıya erdirir. Şu an bu konuda bir tartışma yapmış değiliz. Daha çok yeni bir çalışmayız. İlk etapta acil sorunlarımızı tartıştık. Ancak başta da söylediğim gibi çay tarımının bütün sorunları ile ilgileneceğiz. Kooperatifler sömürüye karşı ciddi bir araç ve örgütlü güçtür. Tartışmamız gereken bir çalışmadır.
Karadeniz’de sadece Hemşin vadisinde organik çay üretimi var. Onlar durumdan memnun mu? Hükümet birkaç yıl önce organik gübreye geçeceğini ilan etmişti ama sonra unutuldu bu durum. Organik çaya geçiş çay üreticilerinin bir talebi var mı?
H.U.: Organik çay tarımı İkizdere ve Borçka’da da var. Topraklarımız ölüyor. Bu nedenle organik tarım şart. ÇAYKUR bir dönem destekledi ama şu an desteği çekti. Elbette şu an üreticiler organik çayı canla başla savunmuyor. Ama herkes kimyasal gübrenin zararının farkında. Devlet desteği olmadan organik tarım faaliyetleri zor. İlk yıllarda üreticiye ekonomik kayıp oluyor. Bunu da üretici göze alamıyor.
Rize Valiliği topladığınız dilekçeleri ÇAYKUR’a teslim etmek için yapacağınız eylemi “milli güvenlik sorunu” ilan ederek yasakladı. Rize, en fazla çay üreticisinin olduğu ilimiz. Çay üreticilerinin yaşadığı sorunları değil de taleplerini dile getirmesini “milli güvenlik sorunu” görülmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
S.H.: Bu ülkede hükümetin hoşuna gitmeyen ne varsa yıllardır “beka sorunu” var diye engellendi. Eğer siz artık yönetemiyorsanız, işler kontrolünüzden çıkmışsa, yönetmenin başka yollarını ararsınız. Bunun en kolay yolu da yasaklardır. Bu yasaklara da kılıf bulmak zorundasınız. Bu kılıf halkın kabul edeceği bir kılıf olmalıdır. Bizi de engellemek için milli güvenlik sorunu olarak görmüş vali.
H.U.: Valilik açıkça sesimizi kısmak istedi. Daha fazla üreticiye ulaşmasını engellemeye çalıştı. Medyada bunu başaramadı ancak Rize bölgesindeki arkadaşlarımızla yan yana gelmemizi engellemiş oldular. Sorun değil biz daha çok yol yürüyeceğiz.
Hem yaş çayın toplanmasında hem de kuru çay üretiminde mevsimlik ve göçmen işçilik ne kadar yaygın? Ayrıca yoğun bir şekilde Gürcistan’dan gelen mevsimlik işçiler var. Onların sorunlarından bahseder misiniz?
H.U.: Kuru çay üretiminde göçmen işçilik yok daha çok mevsimlik işçilik var. Kadrolu değiller. Çay toplamada göçmen işçilik çok yaygın. Gürcistan’dan çok fazla var, son yıllarda Afganistan’dan da geliyorlar. Tabi sağlıklı koşullarda barınamıyorlar. Sigortasızlık nedeniyle bir güvencesizlik de var. Tamamıyla bölgemiz üreticilerin insafına kalmış bir hayatları var. Yani art niyetli üretici çok rahatlıkla bu insanları sömürebilir.
S.H.: Yaş çayın toplanması tamamen mevsimlik göçmen işçiler tarafından yapılıyor. Bunun bir düzeni yok. Bu arkadaşlar işçi simsarlarının elinde tam bir emek sömürüsüne uğruyorlar. Kazandıkları paranın neredeyse yarısını onları getiren ve onlara iş veren simsarlar alıyor. Çay Meclisleri bu konuya da el atacak. Bu durum işçiliği de iki katına çıkartıyor bölgede. Hem işçiye hem de simsara aynı parayı vermiş oluyorsun. Berbat yerlerde kalıyorlar. Tamamen sağlıksız koşullarda yaşıyorlar. Devlet İstihdam Büroları diye bir yasa çıkarmıştı. Bu bürolar aracılığı ile sigortalı çalışmalarını ve insani şartlarda çalışmaları sağlanmalı.
Çay Kanunu talebiniz var? Bu kadar yıldır çay üretimi var, bir çay kanunu yok mu? Siz nasıl bir Çay Kanunu yapılmasını istiyorsunuz? Bu konuda sizin hazırlıklarınız var mı?
S.H.: Bir Çay Kanunu halihazırda yok. Bir çok teklif var TBMM’de. AKP Rize milletvekilleri Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’ne bir kanun hazırlattılar. Hazırlattıkları kanun içinde üretici yok, herkes var. Üreticiden ve herkesten gizlenen bir kanun. Tamamen özel sektörü koruyacak şekilde düzenlenmiş. Çünkü elimize geçen bazı bölümleri bize bunu gösteriyor. Bunu asla kabul edemeyiz. Bu üreticinin felaketi olur. Böyle bir durumda hepimiz TBMM’nin önünde olacağız, bundan emin olsunlar.
Biz Çay Meclisleri olarak şimdi önümüzdeki iş bu. Bu işte yetkin insanlarla biz de bir çalışma başlatacağız.
H.U.: İktidar dönem dönem çalışma yaptı, üreticilerin tepkisi nedeniyle kanun geri çekildi. Bu yıl yine böyle bir hazırlık yapıldığını duyduk. Hazırlanan taslağı görmedik ama içeriği hakkında az çok bilgi sahibi olduk. Hazırlanan taslak önceki geri çekilen taslak gibi sermayenin çıkarına hazırlanıyor. Üreticinin fikri alınmadı. Biz taban fiyatın tam uygulanmasını savunurken bunlar taban fiyatı da kaldırmayı düşünüyorlar. Bir çay tarımının sağlıklı yapılmasın, toprağın sağlıklı olmasını ve üreticinin korunmasını sağlayacak bir kanundan yanayız.
Rize başta olmak üzere Karadeniz, hükümetin en çok destek gördüğü bölge. Ama çayda fındıkta ve de başta HES’ler, taş ocakları olmak üzere iktidarın politikalarından en fazla zarar gören bölgelerden biri de. Bölgede gerçekten halktan yana demokratik bir alternatif nasıl güçlendirilebilir?
H.U.: Bölgemizin durumu iç Anadolu veya Çukurova bölgesinden farklı değil. Tek özelliğimiz stratejik bir ürün üretiyor olmamız ve bölgede üretilen tek ürün olması. Kivi ve mısır da üretiliyor ancak yoğun olan çay. Bu nedenle doğrudan çaya yönelik saldırı olduğunda Rize tamamen etkileniyor. Rize’yi kaybetmek istemeyen de çaya doğrudan saldıramıyor. Bu nedenle devlet bütün araçlarını kullanarak bölgeyi ciddi muhafazakarlaştırdı. Bölgemizde demokratik muhalefetin gelişmesinin başat görevi toplumun sorunlarına odaklanmaktan geçer.
S.H.: Üretici, bölge halkı gerçekten bir alternatife evet diyecektir. Bunun için şimdilik sağ bir seçmene sahip olan bölgede asıl alternatifin sağ olmadığını anlatmamız için çok zor koşullara sahibiz. Çay Meclisleri bu konuda da bölgenin önünü açacaktır.
Cemil Aksu / Politika Haber