Yazar, yönetmen, oyuncu, senarist ve ressam gibi birçok sanat dalında üretim yapan sanatçıların bir araya gelerek 18 Temmuz’da deklere ettiği Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi, kültür ve sanattaki sansür ve otosansüre dikkat çekmek amacıyla İstanbul’da bir buluşma gerçekleştirdi. “Sansür ve oto-sansür baskısında kültürel kapan” başlıklı buluşmada, sansür, otosansürün kapsamı, biçimleri, etkileri ve sonuçları ele alındı. Buluşmada, sansür ve otosansüre karşı mücadele yöntemleri üzerinde duruldu.
Buluşmada yer alan müzik yapımcısı Taylan Kesanbilici ve belgesel sinemacı Gül Büyükbeşe, inisiyatifin kuruluş sürecini ve sansür politikalarını değerlendirdi.
İNİSİYİYATİFİN ORTAYA ÇIKIŞI
Türkiye’nin temel sorunlarının çözümüne dair sanatçıların yayınladıkları “Barışa Ses Olalım” deklarasyonun inisiyatifin kurulmasına vesile olduğunu söyleyen Kesanbilici, “‘Barışa Ses Olalım’daki niyet aslında çok uzun süredir Türkiye’de sürmekte olan haksız, hukuksuz tüm durumlara dair bir ses çıkarma süreciydi. Sanat ve kültür emekçileri cephesinden bir ses çıkarmaydı bu. ‘Barışa Ses Olalım’ deklarasyonu çerçevesinde bir araya gelen yaklaşık 600’e yakın sanatçının ortaya koyduğu bir iradeyle ‘Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi’ ortaya çıktı. Orada büyüyen tartışmalar, bu sürecin devam ettirilmesine, daha örgütlü bir hale kavuşturulmasına dönük fikirler bu inisiyatifi ortaya çıkardı” ifadelerini kullandı.
‘ÖZGÜRLÜK İÇİN SANAT İNİSİYATİFİ POLİTİKTİR’
Kesanbilici, inisiyatifin amacının Türkiye’de sesi kısılan ve sansüre maruz bırakılan sanatçılar için bir alan açma olduğunu vurgulayarak, “Aslında normalde işlemesi gereken ve demokratik bir işleyişe sahip olması gereken sanatsal ve kültürel üretimlere yaklaşımın hak ettiği yere, özgür bir zemine oturtulabilmesi için açığa çıkmış bir inisiyatif. Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi politik bir inisiyatiftir. Zaten politikayla sanat ve kültürü birbirinden ayrı tanımlayan tüm yaklaşımlara bir karşı duruş var. Çünkü bizim adımıza sanatsal olanın aynı zamanda politik olarak ifade ediliyor olması gerekir. Bunun toplumsal bir karşılığı vardır. Kendi sanatsal kıymetiharbiyesi de aynı zamanda politiktir. Bu nedenle Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi’nin aslında derdi, meramı ve yapmak istedikleri politiktir” diye konuştu.
İNİSİYATİF’İN ROLÜ
Türkiye’de sanatçıların karşılaştığı anti demokratik müdahalelere, özgürlüğü kısıtlayan eylemlere ve sansüre karşı inisiyatifin oynayacağı role dikkat çeken Kesanbilici, “Bunlara karşı bir rolü olmak zorunda. Çok telaşlı bir yol izleyen değil, oturaklı, yapacaklarını yarına ertelemeyen ve sağlam adımlar atmaya çalışan bir yol izleyecektir. Örneğin yapacağımız alternatif festivaller, bir araya geleceğimiz alternatif buluşmalar, gösterilememiş filmlerin gösterilmesi için bir zemin yaratmak gibi. Kültürü, dili yasaklanan Kürt halkı başta olmak üzere tüm halklar nezdinde karşılaşılan hukuksuzluklara dair sözünü söyleyebilmek için bir arayışımız var. Bu arayış, inisiyatifin kendi içeresindeki dinamikler ile tartışarak açığa çıkacaktır. Dolayısıyla sansüre, dil yasaklarına, kültürel yasaklara, sanatsal yasaklara dair toplumun bir bütünen maruz kaldığı tecride dair de muhakkak Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi’nin bir sözü olacaktır” şeklinde konuştu.
‘İNİSİYATİF CESARET UNSURU OLMAYI AMAÇLIYOR’
Kesanbilici, Türkiye’de halkların tecrit ile karşı karşıya olduğunu vurgulayarak, “Halklar olarak her birimizin gündelik yaşamdaki birçok eylemi yerine getirirken, çok temel kaygılarımız açığa çıktı. Bu toplumsallaşan tecridin çok net bir karşılığıdır. Dolayısıyla bu tecrit, ancak ve ancak böyle bir dönemde cesaretli tutumlarla aşılabilir ve kırılabilir. Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi de bir cesaret unsuru olma derdinde. Umarız ki bunu yerine getirebiliriz. Umarız bu şekilde tüm kesimlere de bir cesaret aşılayabiliriz” diye belirtti.
‘ZİRVELEŞEN SANSÜR’
Türkiye’deki film festivallerinin çoğunda sansür olduğunu dile getiren belgesel sinemacı Gül Büyükbeşe, Altın Portakal Film Festivali’ni bu kapsamda “sicili en bozuk” olan festivallerden biri olduğunu vurguladı. Büyükbeşe, bu konuda Gezi direnişinden hemen sonra çekilen “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek”, diyalog sürecinin devam ettiği süreçte PKK’lilerle çekilen “Bakûr” ile Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraçları konu alan ve geçen yıl festival seçkisinden çıkarılan “Kanun Hükmü” belgesel filme dönük ile zirveleşen sansür uygulamalarını olduğunu hatırlattı. Büyükbeşe, şunları kaydetti: “Bir dönem Türkiye sinema sektörünü biçimlendirmiş neredeyse gelenekselleşmiş bir festivalden bahsediyoruz. Bu yıl, geçen yıl hiçbir şey olmamış gibi 61F’inci Altın Portakal film Festivali ilan edildi. Sinemacı arkadaşlarımız festivale başvurdu. Ama biz bir özür, özür olmasa bile geçen seneyi anıştıracak cümle istedik. Böyle bir cümle de gelmedi. Yine sansür uygulanacak. Tabiî sansürü uygulayanların sansür paneli yapması da komik. Biz de Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi içerisindeki sinemacılar olarak buna bir tepki göstermeye karar verdik.”
‘ÖZGÜR PORTAKAL FİLM GÜNLERİ’
Altın Portakal Film Festivali’nde yine sansüre maruz bırakılacaklarını dile getiren Büyükbeşe, buna karşı mücadele olarak Özgür Portakal Film Günleri düzenlediklerini söyledi. Festivalde yasaklanan 3 filmi bu kapsamda seçtiklerini dile getiren Büyükbeşe, şunları söyledi: “Açılış olarak da Kanun Hükmü’nü belirledik. Çünkü geçen senenin öznesiydi. İkinci gün Kazım Öz’ün filmi ve üçüncü günde Reyan Tuvi’nin Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek filmini göstermeye karar verdik. Daha sonra Kanun Hükmü’nün yönetmeni Necla Demirci’ye sözlü olarak, filmin gösterilmeyeceği valilik tarafından söylenmiş. Daha sonra kolluk, bir buçuk sayfalık bir valilik tebligatı koydu önümüze. Sadece filmin gösterimi değil, örneğin sonrasında yapacağımız forumu ve her şeyi engelleyen bir tebligattı. Açık bir özel alan aşımı var. Örneğin ben evimde 50 kişiyi toplayıp bu filmi göstersem sanki sansür uygulanacakmış gibi. Ve o filmi gösteremedik, ama festivalde yasaklanan diğer iki filmi gösterttik.”
‘MUHALİF SİNEMANIN DERDİ HAKİKATTİR’
Politik belgesel sinemanın “erk” tarafından hedefe konulmasının nedenlerini anlatan Büyükbeşe, şunları söyledi: “Dünyanın her yerinde yalan çok başat bir kimlik kazandı. Neredeyse adaletsizlik kadar, özgürlüklerin kısıtlanışı kadar, eşitsizlik kadar ciddiyetle tartışmamız gereken bir konu olarak ortaya çıktı yalan. Zaten yalan siyasetin içine sızmış bir şeydir, ama artık hakikati yok eden dolayısıyla hafızayı yok etmeye çalışan bir şeye dönüştü. Muhalif belgesel sinemanın derdi de hakikatle. Bir tür hakikat kazıcılığı yaparak, bir bellek oluşturuyoruz. Onu göstermeye çalışıyoruz. Dolayısıyla aslında sözü yeniden kamuoyuna sunuyoruz. Buna itiraz ediyorlar. Bütün yapılmış muhalif belgesellerin başına hemen hemen aynı şey geliyor. Ama biz inatla yürüdüğümüz yolda yürümeye devam edeceğiz.” Büyükbeşe, sansür ve yasaklamalara karşı ise ortak mücadele çağrısında bulundu.
MA