Suruç katliamı, Türkiye’nin 2015’ten beri yaşadığı sürecin ilk katliamı idi. AKP’nin 7 Haziran seçimlerinde ilk kez hükümet kuracak çoğunluğu sağlayamaması, buna karşın HDP’nin yüzde %13,1 oy oranı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 80 milletvekili ile temsil edilmeye hak kazanması, Suriye’de IŞİD’e karşı direniş ve savaşta büyük başarılar kazanan Kürtlerin Kobane’de özyönetim kurmaları gibi bir dizi gelişmenin sonucunda iktidar, “çözüm sürecini” bitirdiğini ve “demokrasiyi buzdolabına aldıklarını” açıkladı. Ve sonrasında da katliamlar, siyasi operasyonlar, seçimlerin iptali, HDP Eş Başkanlarının tutuklanması şeklinde devam bir süreci başlattı. Yaşanılanın adı konulmadık bir darbe süreci olduğunu söyleyebiliriz.
Bu yüzden Suruç Katliamı’nın faillerinin ve bağlantılarının ortaya çıkarılması adalet isteyen herkes için önemli bir dava. Suruç Katliamının 7. Yıldönümünde dava sürecinde yaşanan gelişmeleri davanın avukat grubunda yer alan Sevda Çelik Özbingöl ile görüştük.
Urfa’nın Suruç ilçesindeki Amara Kültür Merkezi bahçesinde IŞİD’in gerçekleştirdiği canlı bomba saldırısıyla gerçekleşen Suruç Katliamı’nın 7. yıldönümündeyiz. Suruç katliamı ile Türkiye büyük bir şiddet sarmalına sokuldu. Suruç Katliamı davası da tek sanığa verilen cezalarla kapatılmak isteniyor. Dava sürecini ve son durumu anlatır mısınız?
Yedinci yılına girdiğimiz Suruç katliamı dosyası birçok toplumsal dosyada olduğu gibi etkin bir soruşturmanın ve akabinde etkin bir kovuşturmanın yapılmadığı bir dosya. Klasik cezasızlık politikalarının uygulanmaya çalışılıyor diğer yandan. Ancak duyarlı kamuoyu ve mağdur ailelerin ve dosya avukatlarının yoğun çabası ile yol kat edilmeye çalışılan ve adalet beklentisinin çok yüksek olduğu, çok özel bir yargılama örneği olarak karşımızda durmaya devam ediyor. Tamamen insani saiklerle ülkemizin dört bir tarafından yola çıkan, ceplerinde bayram şekerleri ve oyuncaklarla Suruç ilçesine gelip, Amara Kültür Merkezi’nde konaklayan barışçıl bir gruba, ülkemizin barış ve kardeşliğini hedef alan bir saldırı gerçekleşti. Ciddiyetle ele alınmadığı için akabinde tüm ülkeye yayılan bir saldırılar ve katliamlar zincirinin de oluşmasının da yolunun açıldığı bir saldırı. Halen yeni bağlantılar ortaya çıkmaya devam ediyor ve kamuoyunun adalet beklentisi de büyüyor.
Nedir bu yeni bağlantılar?
IŞİD’in üst düzey beş liderinden biri olan Mahir el Agal, TSK kontrolü altındaki Afrin Cinderes’te ABD tarafından yapılan bir hava saldırısıyla öldürüldü. Suruç katliamını faillerinden Süleyman el Agal, amcasının oğlu Mahir el Agal’a ilişkin, şunları kaydetmişti: “Suruç patlamasının gerçekleştiği dönemde sınır emiri olduğunu bilmekteyim. Suruç patlamasının talimatını verdiğini ve bombayı temin ederek bombanın sınır geçişine aracılık etmiş.” İçişleri Bakanlığı, 12 Ocak 2021’de yaptığı açıklamada, Süleyman el Agal için “Suruç ve Sultanahmet patlamaları gibi birçok canlı bomba eyleminin planlayıcısı ‘Abu Bera’ Mahir El Agal ile birlikte hareket ettiği” ifadelerine yer vermişti. Ama buna rağmen bu ilişki ağı araştırılmadı. Hâlbuki bu veriler, Suruç katliamının bağlantıları geniş çapta bir organizasyon tarafından gerçekleştirildiğinin apaçık bir kanıtı.
Diğer bir konu 5 Haziran HDP Diyarbakır mitingi, 20 Temmuz Suruç, 10 Ekim Ankara Gar bombalı saldırılarının kritik ismi olan IŞİD’in sınırı emiri İlhami Balı’nın, arandığı dönemde Konya Cihanbeyli Devlet Hastanesi’nde tedavi gördüğü ortaya çıktı. Bu da aynı şekilde failin iştirak ve bağlantılarının daha geniş olduğunu gösteren bir delildi. Yani “kırmızı bülten”le aranan birinin resmi aracılıklarla Türkiye’ye giriş yapıp devletin kontrolündeki bir sağlık kurumunda tedavi edilmesinin sağlanması, bu kişinin çok farklı yerlerden destekler aldığını, kamu gücüne ve kamu olanağına sahip olan yapı tarafından desteklendiğini gösterir.
Saldırıyı IŞİD’in yaptığı söylenmesine rağmen neden davada sadece 1 kişi yargılandı, katliamı yapanların bağlantıları neden açığa çıkarılmıyor? Siz avukatların bu bağlantılara dair bulduğunuz bulgular neler?
Ortada ciddi bir örgütsel yapı tarafından yapıldığı aşikâr olan saldırı olduğu halde biri tutuklu, ikisi firari olan sanıklar üzerinden dava sürdürüldü. Ve tek duruşmaya dahi getirilmeyen tek tutuklu sanık üzerinden bir cezalandırma yoluna gidildi. Dosyanın kalan kısmı açısından tefrik edilip ayrılarak yargılaması devam ettirilmekte. Ancak dosyada ismi geçen kişilerden başka bağlantılarının olduğu biliniyor. Dosya ile farklı şekilde bağlantısı olan, resmi mercilerce yakalandıkları iddia edilen birçok isim dosya içerisine ve iddianamesine eklenmedi.
Olay günü orada olan saldırgan bombacıyı taşıyan, Urfa’nın Halfeti ilçesinde imamlık yapan kişinin bu dosyayla ciddi bağları olduğu halde bu kişi hakkında takipsizlik kararı verildi. Bu imamla ilgili Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından başka bir suç kapsamında yapılan soruşturmada imamın telefon kayıtları incelenmiş ve IŞİD’le bağlantıları olduğu tespit edilmişti. Bunları da Suruç katliamı dosyasına eklediğimiz halde böyle bir takipsizlik kararı verildi. Yine o dönemde yakalanan imamın aracının satılması, kolluk kuvvetin desteği ile gerçekleşmiş. Vekâletnameler verilmiş, hayatı kolaylaştırılmış ve o dönemde telefonuna bile el konulmamış. Dosyaya dâhil edilmesi noktasında hiçbir çaba gösterilmemiş. Ve bu imam halen de Ankara’da Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olarak memurluk görevini sürdürüyor.
Olay günü ihmali olan emniyet personeli ve amirleri ile ilgili Suruç ilçesinde bir soruşturma devam etti ve yargılamaya dönüştü. Bu yargılamada o dönemin Suruç ilçe emniyet yöneticileri, amirleri para cezası mahiyetinde bir cezaya çarptırıldılar. Bu davada “niye gerekli güvenlik tedbirlerini almadınız” sorusuna polisler, “biz kendimizi koruduk” diyorlar. ilgili ile ana davanın birleştirmesi için ısrarlı taleplerimiz kabul edilmedi. Şimdi kendilerini koruma noktasında duruyorlarsa ilgili saldırıya dair istihbarı düzeyde ciddi bir bilgiye, veriye sahip oldukları anlamına gelir. Bu onların beyanları ile açıklık kazanmış durumda. Fakat buna rağmen bu dosya ile Suruç katliamı dosyası birleştirilmedi.
Yargılama sürerken mobese kayıtları uzunca bir süre mahkemeye sunulmadı. Mobese kayıtları geldiğinde ise 5 saatlik bir kısmının olmadığı anlaşıldı. Bunu da yine dosya avukatları tespit etti. Başka birçok davada olduğu gibi, olayla ilgili en önemli delillerden biri olan mobese kayıtlarının hem uzunca zaman mahkemeye sunulmaması ve olayın yaşandığı anları gösteren 5 saatinin olmaması bile başlı başına katliamın bağlantılarına dair fikir vermektedir. Ve bunlar hiçbir şekilde soruşturulmaması da mahkeme heyetinin olayı aydınlatmamak için özel çaba içerisinde olduğunu gösterir.
Kamuoyuna yansıyan olay ile bağlantısı olduğu söylenen hiç kimse dosyamıza dâhil edilmemiştir. İğne ile kuyu kazar gibi kamuoyuna yansıyan ve bağlantılı katliam yargılamalarından edindiğimiz ve mahkemece yapılması kabul edilmeyen birçok husus tarafımızdan dosya içeriğine dâhil edilmeye çalışılmakta. Mahkeme tarafından araştırılmayan birçok husus da mahkemenin dikkatine tarafımızdan sunulmaktadır.
Katliamın gerçekleştiği dönemde başbakan olan Davutoğlu’nun davada tanık olarak dinlenmesi talebiniz var. Mahkeme ve Davutoğlu bu talebinizi nasıl karşıladı?
Katliamın gerçekleştiği dönemde siyasi temsiliyeti olan birçok kişiden biri de dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu. Olaya dair bilgileri olduğunu söylemesine ve mahkemenin kendisini dosyamız tanığı olarak dinlenmesi yönündeki taleplerimize rağmen bir türlü dinlenmedi ve onun dışında da siyasetçiler olaya ve döneme dair bilgileri olduğunu söylediler.
Bu eylemlerden, eylemi yapan örgütün yapılanmasından, gerçekleşen canlı bomba saldırılarına kadar siyasi iktidarın ve güvenlik bürokrasisinin yetkililerinin bilgi sahibi olmadığı düşünülemez. Ki zaten yetkili isimlerin, “canlı bombalar kendilerini patlatana kadar bir şey yapamayız” gibi laflar etmeleri faillerin takip edildiğinin, onlara dair ciddi anlamda bir kamu bilgisinin var olduğunu gösterir.
IŞİD, hem Suruç’ta hem de Ankara’da büyük katliam gerçekleştirdi. Başka bombalı saldırıları da oldu. Bu katliam davaları da sürüyor. Davaların birleştirilmesi yönlü çabalar ne durumda?
Suruç katliamı ile başlayan süreç ciddi şekilde takip edilmediğinden sonrasında IŞİD yüzlerle insanın ölümüne yol açan katliamlar gerçekleştirdi. Kamu imkânlarını kullandıkları yönünde ciddi iddialar var.
Ankara’daki katliamı gerçekleştiren kişi Suruç katliamını gerçekleştiren kişinin kardeşi. İki kardeşin IŞİD bağlantılarına dair birçok bilgi var. Ama Suruç katliamını gerçekleştiren failin bağlantıları ciddi bir şekilde incelenmediği için kardeşine dair bir tedbir alınmadı ya da alınmak istenmedi. Ankara’dan sonra da Antep’teki saldırı oldu. Bunlar aynı örgüt ve aynı dönemde oldu ama bu katliamların davaların birleştirilmesi yönündeki bütün taleplerimize mahkeme heyetleri olumsuz yaklaştı. Tam tersine ellerindeki dosyaları apar topar kapatıp, soruşturmanın kapsamını genişletmek istememektedirler. Birleştirme talepleri davanın hiçbir aşamasında kabul edilmedi.
Bu katliamlar zinciri içinde mağdurların ciddi bir dayanışması var. Bu dayanışma, dosyalar kapsamında yeni delillere ulaşmamızı da sağlıyor. Suruç katliamı dosyasındaki tutuklu sanığa ulaşmamız, Ankara gar katliamındaki soruşturma ile oldu. Urfa’da Suruç’ta dosyaya katkı sunacak hiçbir araştırma yapılmadı. Ama dava mağdurları arasındaki dayanışma ve takip Suruç dosyasındaki yargılama sürecini kısmen bu noktaya taşındı. Dosyadaki üç sanığın varlığı üzerinden dosyanın kapatılmaya çalışıldığını söylüyoruz ama bu üç sanığın bile dosyaya dâhil edilmesi noktasında mahkeme heyeti tarafından bir çaba gösterilmedi. Avukatların, bağlantılı diğer dosyalardaki bilgilerin bu soruşturmaya dâhil edilmesiyle beraber mahkeme kısmen bir yargılama yapmak durumunda kaldı.
Uluslararası düzeyde aileler ve insan hakları örgütleri olarak IŞİD’e dair henüz bir çalışma yok. Çünkü bu soruşturmanın kamu eliyle yapılması lazım.
Yetkililer, ailelere ve avukatlara sanki dosyanın mağdurları değil de sanıkmış gibi davrandı baştan itibaren. Yargılamanın yapıldığı yer, Hilvan Cezaevi Kampüsü içinde gerçekleşen duruşmaya her gelişlerinde olağanüstü güvenlik gücü yığmaları, duruşma çıkışlarında cezaevi önünde açıklama yapmalarının engellenmesi gibi baskılar, aileler hakkında defalarca davalar açılması da aslında katliam faillerinin bağlantılarının açığa çıkmasının yetkililer eliyle engellediğinin bir başka göstergesi.
Davanın bundan sonraki aşamaları neler olacak?
Dava firari ve yakalanmaları konusunda yeterli çalışma yapılmayan, zaman zaman da ciddi anlamda korundukları izlenimi edindiğimiz iki sanıkla sürdürülmeye çalışılsa da tüm bağlantılarının ortaya çıkarılması ve tüm sorumluların adalet önünde hesap verecekleri güne kadar tarafımızdan ısrarla takip edilecektir.
Tüm bilgi sahibi kişilerin dosyamıza gelip tanıklık etmeleri konusundaki çağrımızı da tekrarlıyoruz. Suruç katliamı dosyası böyle bir sorumluluğu da tüm yurttaşlara yüklemiştir.
Kuşkusuz idarenin, mahkeme heyetinin bütün bu yaklaşımlarına rağmen biz katliamın aydınlatılması, faillerin ortaya çıkarılması ve hak ettikleri şekilde cezalandırılması için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Kamuoyu da 7 yıldır ısrarla bu davayı takip etmeyi sürdürüyorsa bu adalet beklentisinin yüksek olduğunu gösterir. Biz bütün yurttaşları bu dosyanın tarafı addediyorum, hepimiz bu dosyanın tarafıyız, ülkemiz yurttaşları olarak barış ve kardeşlik içinde yaşama arzusu taşıyan yurttaşlar olarak adalet talebimize ve beklentimizi yineliyoruz. Ve Suruç için adaletin herkes için adalet olacağını söyleminden yola çıkarak çabalarımıza devam edeceğiz. Bu vesileyle bu davaya sahip çıkan, katkı sunan tüm duyarlı kamuoyuna da savunma avukatları olarak da teşekkürlerimizi sunmak isteriz.
Cemil Aksu / POLİTİKA HABER