Edebiyatımızda yerleri tartışılmaz olan, şiirleri ve romanları aradan onlarca yıl geçmesine rağmen hala ellerden ve dillerden düşmeyen Nazım Hikmet, Orhan Kemal ve Ahmed Arif’in aramızdan fiziken ayrılıklarının yıldönümündeyiz. Orhan Kemal 2 Haziran 1970’de, Ahmet Arif 2 Haziran 1991’de, Nâzım Hikmet ise 3 Haziran 1963 aramızdan ayrıldı.
Nazım Hikmet, Orhan Kemal ve Ahmet Arif birer Partili sanatçıydılar. Bu gerçekliği bu kadar kısa ve net olarak söylüyoruz. Çünkü bugün Partili mücadelenin sanat özgürlüğüne düşman olduğu hemen herkes tarafından kabul edilmiş bir dogma haline geldi. Oysa “her yerde her şeyde hep beraber, diyebilmek adına evlerin, yurtların, dünyaların ve kozmosun kardeşliği adına” şiirlerini yazan Nazım Hikmet, Türkiye Komünist Partisi’nin Merkez Komite üyesi idi. Orhan Kemal yeteneklerini Çukurovalı emekçilerin yaşadığı sömürüyü, yıkımı sadece romanlaştırmak için kullanmadı. O aynı zamanda TKP Adana İl Komitesi Sekreteri olarak da işçi sınıfının ve ezilenlerin kurtuluşu için partili mücadele verdi. Sömürgecilerin 33 Kurşun’unu bağrında hisseden, isyanını, umudunu “Anadoluyum ben” dile getiren Ahmet Arif TKP Diyarbakır İl Komitesi üyesi idi.
Birer Komünist Partili olarak, partilerinin felsefesine, ideolojisine bağlı olarak “sıradan insanları”ın, işçilerin, emekçilerin yaşam mücadelelerini sosyalist bir kurtuluşa yönlendirmek için sanatlarını icra ettiler.
Onlar aynı zamanda komünist sanatçıların sınıf mücadelesindeki önemini de hatırlatmaktadır bize. Bir başka büyük sanatçı Hasan Hüseyin’in dediği gibi, “matarada su / torbada ekmek / ve kemerde kurşun değil şiir / ama yine de / matarasında suyu / torbasında ekmeği / ve kemerinde kurşunu kalmamışları / ayakta tutabilir”. Bu gizli gerçeklik sanat ve sanatçıların sınıf savaşımındaki güçlü yerlerini gösteriyor. Sanatsız Parti, Partisiz de toplumsal sanat olmaz.
Anılarını ve mücadelelerini günümüz mücadelelerinde yaşatıyoruz.
POLİTİKA YAYIN KOLEKTİFİ


















