Nikolai Platoşkin (1965 doğumlu) bir tarihçidir ve 2006 yılına kadar Sovyet ve Rus diplomat olarak görev yapmıştır. 2019’da eşi Angelika Glaskova ile birlikte “Yeni Bir Sosyalizm İçin” hareketini kurdu, 2020’de ev hapsine alındı ve bir yıl sonra cezası ertelendi. Daha sonra eşi RFKP (Rusya Federasyonu Komünist Partisi ç.n.) listesinden Duma için aday oldu ve başarılı sonuç aldı ve Platoşkin o zamandan beri onun danışmanlığını yürütüyor. Temmuz 2022’de 700.000 abonesi olan Youtube kanalı silinmiştir. Junge Welt’ten Arnold Schölzel’in röportajını okurlarımız için çevirdik.
Bu röportaj için size Altay bölgesinde, kelimenin tam anlamıyla Asya’nın coğrafi merkezinde ulaşıyorum. Mayıs 2021’de ayaklanmaları kışkırttığınız iddiasıyla Moskova’da beş yıl ertelenmiş hapis cezasına çarptırılmanıza ve seçimle gelinen görevlerde bulunmanıza izin verilmemesine rağmen siyasi çalışmalarda yer alıyorsunuz. Yine de bazı faaliyetlere izin veriliyor mu?
Sadece ayda bir kez polise rapor vermem gerekiyordu. Ben de öyle yapıyorum. Bunun dışında herhangi bir kısıtlama yoktur. Resmi olarak şu anda Rusya Federasyonu Komünist Partisi RFKP’nin bir üyesi olan Duma milletvekili Angelika Glaskova’nın yardımcısıyım – ve eşim. KPRF listesinden 2021 parlamento seçimlerinde üç federal bölge için aday oldu: Altay Cumhuriyeti, Altay Bölgesi ve Tuva Cumhuriyeti, yani Kazakistan, Çin Halk Cumhuriyeti ve Moğolistan sınırlarındaki güney Sibirya için. Her ayın üç haftasını Moskova’da, bir haftasını da bölgede geçiriyoruz – daha az siyasi ve daha çok halkın temsilcilerinin normal görevleri üzerinde çalışıyoruz. İnsanlarla, hükümet yetkilileriyle ve bazen de işin içine girmesi gerektiğinden şüpheleniyorsak savcılıkla görüşüyoruz. İnsanların sorunlarını yerinde çözmeye yönelik bir girişimdir. Birçok durumda bu başarılı olmaktadır. Aksi takdirde, örneğin yasalarda değişiklik yapılması gerektiği için, Moskova’da uygun yasa tasarılarını sunarız.
Altaylar özellikle Pitoresk bir dağ silsilesi olarak kabul edilir; rezervleri 1998 yılında UNESCO Dünya Doğal Miras Alanları listesine “Altayların Altın Dağları” olarak dahil edilmiştir. Rusya Federasyonu’nun böyle bir bölgesinde ekonomik ve sosyal durum nasıl olmalıdır?
Bilmeniz gerekir: Güney Sibirya, Sovyet tahıl ambarının bir parçasıydı. Bölge iki kısımdan oluşmaktadır: dağlar – ki bugün gerçekten güzel ve çeşitli oldukları ve arkeolojik açıdan ilginç birçok alana sahip oldukları için turistlerin uğrak yeridir (turizmin Mekke’sidir) – ve dağların kuzeyindeki ovalar. Burası, 1954’ten itibaren Sovyetler Birliği’nde tahıl üretimi için sabanla sürülen “yeni toprakların” bir parçasıydı. Tüm federasyondaki en iyi buğday burada yetişir çünkü bitki örtüsü koşulları idealdir: Yaz aylarında Rusya’nın güneyindeki kadar sıcak, kış aylarında ise Sibirya’nın kuzeyindeki kadar soğuk değildir. Burada her yıl en yüksek kalitede birkaç milyon ton buğday üretilmektedir. Sovyetler Birliği’nde de bu alanda çeşitli fabrikalar vardı. Örneğin, ağır topraklar için özel bir traktör geliştirildi ve burada Altay’da üretildi. Ancak, bir zamanların devasa fabrikasından geriye sadece kalıntılar kalmıştır ve benzer gelişmeler başka yerlerde de görülebilir. Eşim ve benim sektörün restorasyonunu savunmamızın nedeni budur. Burada bir köydeki kültür evinin, Almanya’nın büyük şehirlerinde benzerini görmediğim büyük bir binanın fuayesinde durmak bana acı veriyor. Sovyetler Birliği sadece iş değil, aynı zamanda eğlence ve kültür de sağlıyordu.
Bu bana Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ndeki kültür saraylarının kaderini hatırlattı…
Karşılaştırılabilir. Geçmişte fabrikalar veya kolektif çiftlikler bu evlerin bakımını yapıyor ve çoğu zaman ücretsiz olarak barınma imkanı sağlıyordu. Bugün insanlar neyle geçiniyor?
En önemli sorun da budur. Sadece Altay’da değil, diğer bölgelerde de gelirler çok düşüktür ve sosyal altyapının çürümesi de söz konusudur. Kural olarak, bölge hastanelerinde örneğin kalp hastalıkları konusunda neredeyse hiç uzman bulunmuyor, çünkü bu uzmanlar daha fazla kazandıkları büyük şehirlere taşınıyorlar. Gelir farklılıkları çok büyüktür. Biz de yasa projelerimizle buna karşı mücadele ediyoruz. Ancak buradaki insanlar için bu zor, çok zor – onlar yaşamıyor, hayatta kalıyorlar. Bu durum okulları, hastaneleri, düşük ücretleri ve hepsinden önemlisi güvenceli işleri etkiliyor.
Bu koşullar Moskova’daki, federal hükümetin umurunda değil mi?
İktidardaki “Birleşik Rusya” partisi Altay bölgesinde de iktidarda, ancak ben buna güvenmiyorum. Biz komünistler ülke çapında bir vergi reformu öneriyoruz, çünkü şu anda vergi gelirlerinin büyük bir kısmı Moskova’ya gidiyor. Bölgelerdeki eğitim ve sağlık gibi kurumlara yeterli kaynak ayrılmıyor; bu kurumların işleri şekillendirmek için daha fazla özgürlüğe ihtiyacı var. Çalışanların bordro gelir vergileri eyaletin en büyük gelir kaynağıdır, ancak maaşlar ve istihdam düşüktür. En azından Moskova’nın Altay bölgesindeki doktorlar için fazladan 720 milyon ruble (yaklaşık 11,7 milyon avro, jW) tahsis edilmesini sağladık. Bu önemli bir meblağ; buradaki her doktor artık ayda 10.000 ruble (yaklaşık 160 avro, jW) daha fazla alıyor. Bu vergi reformunu zaten sunmuştuk.
RFKP’nin 2021 parlamento seçimlerinde neredeyse yüzde 20’ye ulaşmasının nedenleri bunlar mı?
Örneğin o dönemde, daha önce hiçbir milletvekilinin görünmediği Altay köylerine gittik. Gelenlerin 20 ya da 120 kişi olması umurumuzda değildi – sadece onlarla konuşmaya, sorunlarını öğrenmeye çalıştık. Buradaki insanların, eşim de dahil olmak üzere komünistlere yüzde 30’dan fazla oy vermesinden dolayı çok mutluyum. Köy pazarlarında durdu ve kendisine şaşkınlıkla televizyondan tanıdığımız kişi ile şimdi burada broşür dağıtan kişinin aynı kişi olup olmadığı soruldu.
Eşiniz ve siz 2019’un başında “Yeni Bir Sosyalizm İçin” hareketini kurdunuz. Neden?
Yıllarca büyük Rus televizyon kanallarında uzman olarak yer aldım ve deneyimlerimize dayanarak sosyalizmin yeniden başlatılmasını savundum. Demokratik olması gerektiğine ve seçimleri kazandığımızda uykuya dalmamamız için birkaç partinin olması gerektiğine inanıyorum. Ayrıca küçük işletmelere ve – Almanya’da dedikleri gibi – bir orta sınıfa ihtiyacı var; devletin berber ya da kantin işletmesine ihtiyacı yok. Bu sadece sübvansiyonlar için vergi parasına mal olur. Ancak nüfusun yaşamının bağlı olduğu şeyler devlet tarafından kontrol edilmelidir. Mesele kâr değil, mal ve hizmet sağlamak olmalıdır.
Bu şekilde düşünen insanlar birçok şehirde benim entelektüel ve siyasi bir lider olarak görüldüğüm kulüpler kurdular. Herhangi bir yapı yoktu, aksine her zaman ders vermek için davet edilirdim. O zamanlar Moskova Sosyal Bilimler Üniversitesi’nde kürsü başkanıydım ve neredeyse her hafta sonu farklı bir şehre seyahat ediyordum. Bu şu anlama geliyor: İnsanlar sosyalizmin ülkemizde yasal olarak geri gelmesini bekliyor. O zamana kadar sosyalizm kelimesi bile hoş karşılanmazken, şimdi birileri sosyalizmin yeniden inşasını savunuyordu. İşte böyle oldu, tamamen spontane bir şekilde.
Ardından 2020’de baskılar başladı: ev araması, 349 gün ev hapsi ve nihayet 19 Mayıs 2021’de duruşma?
Sanırım hükümet bir anda ortaya çıkan biri karşısında şaşırdı. Paramız yoktu, organizasyonumuz yoktu ama performanslarımda yüzlerce, hatta binlerce dinleyici vardı. Ve Platoşkin’in başkanlığa aday olmaya karar verebileceğini söylediler. Yüzde 80’i Putin’i destekledi, diğerlerinin hepsi yüzde iki ya da üç oranındaydı, hepsi de tanınmış isimlerdi. Ve şimdi, bir yıl önce kimsenin tanımadığı biri ortaya çıktı. Bugün elbette Rusya’da hiç kimse benim bir bilim adamı ve eski bir diplomat olarak kitlesel ayaklanma çağrısında bulunduğuma inanmıyor. Bu suçlama çok saçma.
Ama aynı zamanda tehlikeli. Duruşma günü, hapishane için eşyalarınızı toplamış ve mahkemeye götürmüştünüz.
Savcılık altı yıl hapis cezasına çarptırılmamı talep etmişti. Bu yüzden ceza duruşmasına bavulla geldim. Davamla ilgili olarak savcılığa sayısız mektup yazan binlerce kişiye minnettarım. Bu insanları tanımıyordum ve tanımıyorum ama şu anda bile olağanüstü şeyler oluyor. Bir Altay köyünde ilk kez gördüğüm bir adam bana şöyle dedi: “Biliyor musun, karar açıklandığında ve sen serbest bırakıldığında ağladım. Ve ben 80 yaşındayım.”
Ukrayna’da 2014 yılından bu yana devam eden ve Rus ordusunun 24 Şubat’tan bu yana müdahale ettiği bir savaş var. Savaşın nedenleri olarak neleri görüyorsunuz?
1991’de Sovyetler Birliği’nin çöküşü, o zamanlar doğru takdir edememiş olsak da SSCB eşsiz bir devletti. Letonyalılar ve Yakutlar, Türkmenler ve Ruslar burada birlikte yaşıyorlardı – bir zamanlar birbirlerine hiç haberleri, bilgileri olmamış halklar. Halklar arasında yüzlerce dil, milyonlarca evlilik vardı. Herkes kendi dilinde okuyup yazabiliyordu, dahası hepsi Rusça konuşuyordu – bu, Rusçanın diğer dillerden daha üstün tutulduğu anlamına gelmiyordu. Ve ortak bir tarih vardı, Büyük Vatanseverlik Savaşı’nda herkes birbiri için savaştı – Kazaklar Moskova için, Ruslar Kiev için. Aradaki farklar ilgi çekici değildi. Parçalanma – Putin haklı – bir felaketti, ancak tek tek cumhuriyetlerdeki liderler kendilerini ön plana çıkarmak istediler. Cumhuriyetlerdeki yeni rejimler kendilerini Rusya’dan ayıran her şeyi vurguladılar, öne çıkardılar.
Özellikle Ukrayna mı?
Nazi işbirlikçileri ve onların torunları orada güçlüdür. Milliyetçi lider ve Hitler hayranı Stefan Bandera’nın ilk anıtları 2014 yılında değil, 1991 yılında dikildi ve Cumhurbaşkanı Viktor Yuşçenko 2010 yılında kendisine “Ukrayna Kahramanı” unvanını verdi. Bandera halkı sadece Yahudileri öldürmekle kalmadı, muhtemelen büyükbabamı da Alman silahlarıyla vurdular. O, 1945’te köyüme geri dönen üç kişiden biriydi ama 300’den fazlası geri dönmedi. Komünist olmasam bile bu tür övgüleri nasıl kabul edebilirim? Sovyetler Birliği ve cumhuriyetlerindeki insanlar onlarca yıl boyunca 9 Mayıs’ı Zafer Günü olarak kutladı. Öte yandan, bağımsız Ukrayna’da Kızıl Ordu gazileri, SS tümeni “Galiçya”nın eski üyeleriyle eşit konuma getirildi.
Wilhelm Liebknecht, 1866 Prusya-Avusturya savaşında “eğitimci okul müdürünün” kazandığını söylerken haklıydı. 1991’den sonra Ukrayna’daki okullarda Rus karşıtı bir üslup geliştirildi. Tarih ders kitaplarına baktım. Onlara göre, Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi Çarlık İmparatorluğu’nda da Ruslar her zaman Ukrayna halkına boyun eğdirmeye çalıştı. Ya da şöyle diyor: 1941’de Alman-Sovyet savaşı Ukrayna topraklarında başladı. Bunu bilmek gerekir: Sovyet Ukraynası ve Belarus, Rusya ile birlikte 1945 yılında Birleşmiş Milletler’in kurucu üyeleri oldular çünkü başta ABD olmak üzere tüm dünya o dönemde bu ülkelerin Avrupa’nın Hitler faşizminden kurtarılmasında ne kadar önemli bir rol oynadıklarını kabul etmişti. Bugün Batı’da – sol partiler arasında değil – slogan şudur: Bir daha asla Sovyetler Birliği. Ruslar, Belaruslular ve Ukraynalılar yeniden güçlerini birleştirirse, Sovyetler Birliği’nin yeniden yükselmesi “tehlikesi” vardır. Bu nedenle, özellikle Rusları ve Ukraynalıları ayırmak ve birbirinden koparmak için her şey yapılıyor.
Bu savaş neden onca yıl içinde 2014’te başladı?
Bunun somut nedeni, bugün anlaşılmaz nedenlerle Rusya yanlısı olarak görülen o zamanki Ukrayna hükümetinin AB ile serbest ticaret anlaşması yapmaya karar vermesiydi. Sonuç olarak, Ukrayna’nın şirket patronları Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’e gidip ona deli olup olmadığını sordular. Üretimlerinin yüzde 80’i Rusya’ya gidiyordu – Batı ile bir serbest ticaret anlaşması fabrikaların kapatılması anlamına gelecekti. Yanukoviç böyle bir anlaşma yapmayacağını açıkladığında, bu durum Batı yanlısı muhalefetin “Aldatıldık”, “Avrupa’ya gitmek istiyoruz” veya “Vizesiz seyahat istiyoruz” gibi sloganlarla sokaklara dökülmesine neden oldu. İkincisi haklı, biz de Rusya ile AB arasında vizesiz seyahatten yanayız. 2000 yılı civarında Brüksel ile bu konuda görüşmeler yaptık. Ancak Almanlar “çok büyüksünüz” gerekçesiyle buna karşı çıktılar. “Seyahat özgürlüğü” kavramı onlar için bu kadardı.
30 Kasım’da Federal Almanya Meclisi, Sovyetler Birliği’ndeki 1932/1933 kıtlık krizini Ukraynalılara karşı soykırım olarak nitelendiren bir bildiri yayınladı. Bir tarihçi olarak buna ne diyorsunuz?
Federal Almanya Cumhuriyeti’nden utanıyorum, çünkü Federal Meclis’te dürüst insanlar olduğunu varsayıyorum. Bu, Ukrayna ve diğer ülkelerdeki tüm kötülüklerin Ruslar tarafından yapıldığına dair kara efsanenin bir parçasıdır. O dönemde, 1932’de, tarımın zorlu kolektifleştirilmesi gerçekleşti. Buna Rusya, Ukrayna ve Kazakistan’daki direniş eşlik etti. Örneğin, kamulaştırılan büyük çiftçiler, sığırlarını kolektif çiftliklere teslim etmemek için kesmeye çalıştılar. Bu da sözde et krizine yol açtı. Ancak bir araya gelen yoksul insanların hiçbir şeyi yoktu – ne toprakları ne de sığırları. Yiyecek karneye bağlanmıştı ve kuraklık vardı. Çarlık döneminde de bu tür kuraklıklar yaşanmıştı, çünkü özellikle güney Ukrayna çok verimliydi, ancak Sovyetler Birliği’nde Volga’dan Don’a ve Dinyeper’den Kırım’a iki kanal inşa edilene kadar orada büyük nehirler yoktu ve çok az su vardı. Bu kıtlıkları sona erdirdi. Bu arada sonuncusu 1946/1947’de tüm Sovyetler Birliği’nde yaşandı.
Ukrayna 20 yılı aşkın bir süredir 1932 kıtlığının komünistler tarafından Ukrayna’ya karşı organize edildiğini iddia etmektedir; oysa kolektifleştirme Sovyetler Birliği’nin her yerinde gerçekleştirilmiş ve kuraklık tüm güney bölgelerini etkilemiştir. İnsanların birbirlerine nasıl düşman edildiği ilginçtir. 2003 yılında, o zamanki Ukrayna hükümeti bizden BM’de Polonya’ya karşı konuşmamızı istedi. Polonya hükümeti, Ukraynalı milliyetçilerin 1943 yılında Volinya’da yaklaşık 100.000 Polonyalıyı öldürdüğünü açıklamıştı. Bunun üzerine Ukraynalılar Polonya’nın tarihi tahrif ettiğini iddia etmiş ve kardeş ülke olarak Rusya’dan destek talep etmiştir. Kanımca bugün Batı, Almanların göz yummasıyla gerçekleşen Volinya’daki toplu katliamlar da dahil olmak üzere bu tarihi olayları yeniden yorumlamaya çalışıyor. Ukrayna ders kitapları bugün bile suçlunun Sovyet partizanları olduğunu söylüyor.
Almanların binlerce Yahudi’yi öldüren Banderacılara nasıl inandıklarını şaşırarak merak ediyorum. Bunu SS’ler organize etmişti ama uşakları Ukraynalı milliyetçilerdi. Kudurmuş milliyetçileri ulusal kahraman ilan eden insanlara nasıl güvenebilirsiniz? Bunun mümkün olduğunu düşünmemiştim. Belçika’nın Léon Degrelle’in (1906-1994, Belçikalı SS subayı, JW) iyi bir adam olduğunu ve sokaklara onun adının verilmesi gerektiğini ilan ettiğini düşünün. Bu büyük bir skandala neden olur. Ancak Ukrayna’da, oradaki milliyetçilerin ellerinde Degrelle ve halkından çok daha fazla kan olmasına rağmen bu kabul edildi.
Federal Meclis’teki bu önerge, bütün bir zincirin parçasıdır. AB Parlamentosu’nun 23 Kasım’da Rusya’yı “terörist devlet” olarak sınıflandırmasını düşünün…
Almanca tabir ile, buna bariz bir rezalet diyorum. 2 Mayıs 2014’te Odessa’da 40’tan fazla insan diri diri yakıldığı için uyuyamadım. Bu terörizmdi. Daha sonra kaçmayı başaran bir görgü tanığıyla tanıştım. Bana şöyle dedi: “Lenin beni kurtardı.” Açıklama: İnsanlar o dönemde eski sendika binasında saklanırken, o Lenin’in eserlerinin bir baskısının bulunduğu bir odadaydı. Ceketinin altına birkaç cilt kitap koymuş ve sözde özgürlük savaşçıları evi basıp onu demir çubuklarla dövdüklerinde kitaplar onu korumuş ve böylece hayatını kurtarmış. İkinci kattan atılmış ve şanslıymış çünkü sadece bir bacağı kırılmış. Ancak hamile bir kadının telefon kablosuyla boğulmaya çalışıldığına dair haberler de var. Neden Ukrayna en azından suçu çözmeye çalışmıyor – AB Parlamentosu’ndan bahsetmiyorum bile? Bu olay 21. yüzyılda Avrupa’nın ortasında meydana geldi.
Ya da Donbass: BM rakamlarına göre 2014’ten bu yana orada yaklaşık 14.000 kişi öldü. Oradaki insanlar ne istiyordu? Bir referandum. Ukrayna Aralık 1991’de bağımsızlık referandumu düzenlediğinde Sovyetler Birliği savaş uçakları göndermedi. Bu süreçte Ukraynalılar, SSCB’den çekilmelerini düzenleyen yasayı çiğnemişlerdi. Madem bizimle birlikte yaşamak istemiyorlardı, neden aynı hakkı kendileriyle birlikte yaşamak istemeyenlerden esirgiyorlar? Bunu anlamıyorum. Ben insanların eşit haklara sahip olmasından yanayım, sadece bizi memnun edenlerin haklara sahip olmasından yana değilim. Kosovalılar Batı yanlısı, bu yüzden Yugoslavya ve Sırbistan’dan ayrılmalarına izin veriliyor – Donbass’taki Ruslar Rus yanlısı, bunu yapmalarına izin verilmiyor.
Kasım ayı sonunda Moskova’da Vladimir Putin ve Küba Devlet Başkanı Miguel Díaz-Canel tarafından Fidel Castro’nun bir heykeli dikildi. Bunun önemi nedir?
Putin, Díaz-Canel’e “yoldaş” diye hitap ederken, iktidar partisine mensup Duma Başkanı Vyacheslav Volodin de Küba’yı “parlak bir örnek” olarak nitelendirdi. Küba hükümeti, 1990’ların başında desteğimizi çekmemize rağmen, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden bu yana en zor durumda Rusya’nın yanında yer aldı. Küba o zamanlar çok zor günler geçirdi. Rusya’ya yönelik yaptırımlar, ABD ve Batı’nın bir bütün olarak Küba’ya uyguladığı abluka ile kıyaslandığında önemsiz kalmaktadır. Bu şu anlama geliyor: Kübalılar gerçek dostlar. Gerçek dostlar zorluklarda belli olur diye bir söz vardır. Onlar şimdi bizi ahlaki ve siyasi olarak destekliyorlar ve biz de onlara – maddi olarak da – geri ödeme yapıyoruz.
Eminim ki Almanya’da, İngiltere’de, Fransa’da ya da İspanya’da da Rusya’ya karşı bu aptal milliyetçiliğe karşı duran milyonlarca insan vardır. 90’lı yıllarda Berlin’deki Rus Büyükelçiliği’nde çalışırken, benimle birlikte Sovyet askerleri için yapılan savaş anıtlarını koruyan pek çok Alman tanıdım. Alman halkının ve çeşitli partilerin yardımı olmasaydı, onları ortadan kaldırmaya çalıştıklarında hiçbir şey elde edemezdik. 1945’te Berlin’in ilk Sovyet şehir komutanı olan Nikolai Bersarin’in 2003’ten bu yana yeniden Berlin’in fahri vatandaşı olması PDS’nin yanı sıra Bündnis 90/Die Grünen sayesindedir. Yahudi cemaati o zaman bana şöyle dedi: “Bay Platoşkin, bize hiçbir şey söylemenize gerek yok: Sovyet askerleri bizi krematoryumdan kurtardı.” Almanya’da eskiden denildiği gibi binlerce iyi niyetli insanla tanıştım. Elbette Rusya da hatalar yapıyor ve ben hükümetimizin yaptığı her şeyi imzalayacak son kişiyim. Ancak en önemli şey olan sosyalizm ve barış konusunda omuz omuza durmalıyız. Ve bana göre gerçek sosyalizm şu çağrıyı gerektirir: Tüm ülkelerin proleterleri, birleşin!
HABER MERKEZİ