■ Politika’dan Yorum
Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Vladimiroviç Putin dün gece bir saat süren bir konuşma gerçekleştirdi. Kremlin Sarayı’ndaki makam masasından TV’ler aracılığı ile yayınlanan konuşma uluslararası alanda nefesler kesilerek izlendi. Başkan Putin Ukrayna’nın tarihsel geçmişine değindi, kendi açısında bir tarih dersi verdi, ardından da güncel duruma yönelik kesin açıklamalar yaptı. Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri’nin bağımıszlıklarını tanıdıklarını açıkladı. Konuşmanın bitiminde tören salonuna geçildi ve Donetsk ile Luhansk Halk Cumhuriyetleri’nin Devlet Başkanları eşliğinde Putin iki Halk Cumhuriyetini tanıyan kararları imzalayarak onayladı. Onayladı çünkü, bu karar tasarıları geçtiğimiz haftanın son iş gününde Rusya Federasyonu Komünist Partisi – (RFKP), Duma (Meclis) Vekilleri tarafında Duma’ya sunulmuş, Duma tarafından kabul edilmiş ve Devlet Başkanı Putin’in onayına sunulmuştu. Son günlerin kısa tarihçesi bu.
Putin 55 dakikalık açıklamalarında tarihsel gelişmelere değinirken tabiri caizse nalına da mıhına da vurdu. Bir yandan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin kazanımlarına değer verdi, diğer yandan Lenin ve Stalin’i Ukrayna politikaları konusunda eleştirdi. Bir yandan NATO ve Ukrayna yöneticilerini Ukrayna’yı komünizmden arındırma politikaları nedeniyle eleştirdi, diğer yandan ise tarihsel olarak Rusya’ya dahil olan Ukrayna’nın Sosyalizm döneminde ayrı bir devlet durumuna getirildiğini eleştirdi ve “komünizmden arındırma politikası nasıl uygulanır, onu size göstereceğiz” dedi. Bunu söylerken de Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinde Komünist Partilerin etkin güç olduğunu gözardı etmedi.
Putin’in bu açıklamaları yapmak için Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki Kış Olimpiyatlarının sonuçlanmasını beklediğini tahmin etmek zor değil. Çin bu adımda Rusya’yı destekleyecek ve bun nedenle NATO üyesi devletlerin Olimpiyatlar sırasında protestolar düzenleyerek Olimpiyatlara gölge düşmesi istenmedi.
Putin’in açıklamaları, ABD, Almanya, Fransa ve İngiltere’nin haftalardır süren “Rusya şu tarihte, şu saatte Ukrayna’ya askeri operasyona başlayacak” yaygaraları karşısında diplomatik bir ön alma oldu. Şimdi savaş çıkacaksa bu savaşı NATO çıkarmak zorunda kalacak. Rusya, Batı Ukrayna’ya yönelik böyle adımı kesinlikle atmayacak. Ama Putin Rusya Federasyonu Genel Kurmay Başkanı Şoygu’ya kameralar önünde Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinde barışı koruma görevi verdi.
Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Luhansk Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşlarını Küba, Nikaragua, Venezuela, Suriye, Sırbistan, bu satırlar yazılırken desteklediklerini açıkladılar. Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) devletlerinin de bu kararı destekleyecekleri beklenmelidir.
Şimdi biraz gerilere gidelim. Tarihsel olarak Ukrayna Büyük Ekim Sosyalist Devrimi sonrası ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı ilkesi temelinde yürütülen mücadele sonucunda kuruldu. O güne kadar Rus ve Polonya İmparatorluklarının işgali altında olan Ukrayna’nın doğu bölümü Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak ilan edildi. Batı Ukrayna’da Ulusal Kurtuluş mücadelesi sürdü. Ancak 2. Dünya Savaşı’nda Kızıl Ordu’nun Hitler faşizmine karşı zaferinden sonra Batı Ukrayna da özgürleşerek Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyetine katıldı. 1953 yılına kadar Rusya Federatif Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı olan Kırım bölgesi, Kruşçev tarafından Rusya Federatif Sovyet Cumhuriyeti’nden alınarak Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlandı. Kırım’da 16 Mart 2014’de yapılan halk oylaması sonucunda Kırım’ın % 83 ezici çoğunluk oyuyla Rusya Federasyonuna bağlanması bu tarihsel gerçeğe dayanmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde Türkiye’nin iddia ettiği gibi bir ilhak ve işgal değildir.
Özünde bugün yaşadığımız Ukrayna Krizi olarak adlandırılan gelişmelerin kökeni 12 Eylül 1990’da Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin (ADC) Gorbaçov ve şürekası tarafından satılıp Federal Almanya Cumhuriyeti (FAC) tarafından ilhak edilmesi görüşmelerine ve anlaşmasına gider. Bu görüşmeler ve sonucunda imzalanan anlaşma doğrultusunda başta ADC olmak üzere diğer Doğu Avrupa Halk Cumhuriyetlerinin Sovyetler Birliği’nden kopmaları sonul olarak karar altına alınmış ve baştan itibaren Sovyet delegasyonunun NATO’nun sınırlarının genişletilmemesi, özellikle ADC olmak üzere Doğu Avrupa ülkelerini kapsamaması gerektiği maddesi gizli pazarlıklar sonucu yazılı anlaşmaya dahil edilmemiş, sadece yazılı görüşme protokollerinde kalmış onlar da ağırlıkla imha edilmiştir. Gerek Gorbaçov, gerekse de onun ardılı olan Yeltsin gelişmeleri sessizce izlemişler, NATO hiçbir söze sadık kalmayarak tarafsız kalması gereken eski ADC topraklarını, Polonya, Macaristan, Çekoslavakya (daha sonra Çekya ve Slovakya), Letonya, Litvanya, Estonya ve daha sonra Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya, Hırvatistan, Slovenya, Makedonya ve Karadağ Cumhuriyetlerini NATO’ya dahil etmiştir. NATO’nun başını çeken emperyalist devletler NATO’nun Doğu’ya genişlememesi sözlerini günümüze kadar inkar etmişler, Gorbaçov ve Yeltsin gibi satılmışlar da bu genişleme karşısında hiçbir itirazda bulunmamışlardır. Rusya’nın bu konuyu ciddi olarak ele alması 2000 yılında Putin’in Başbakan olması ile başlamıştır. İlginç olan nokta, inkar edilen bu sözler ile ilgili kimi belgelerin ve görüşme tutanaklarının kimi ABD’li ve Alman dönemin bürokratları tarafından geçtiğimiz hafta sonu ABD, Alman ve İngiliz basınına sızdırılması olmuştur. Bu belgeler 1990’da bu konuların kesin olarak ele alındığının belgeleridir.
NATO sınırlarını Doğu’ya yönelik geliştirmeye başladığında Rusya siyasal, askeri ve ekonomik olarak bir yıkım içinde olmasaydı ve başında Putin gibi bir figür olsaydı, NATO’nun bu adımları atması bu denli kolay olmayacaktı. Rusya Federasyonu’nun bugün Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan ve en güncel olarak Ukrayna ile ilgili bu derece ilkeli tepki göstermesinin temellerini bu olgularda görmek lazım. NATO son tahlilde Rusya’yı her taraftan askeri olarak kuşatma stratejisi izlemektedir ve ABD’li şahinler ile Avrupa’daki Transatlantikçiler bu amaçlarını gizlememektedirler.
Politik olarak değerlendirildiğinde Rusya Federasyonu’nun Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerini tanıması doğru bir adımdır.
Türkiye de bu işlere burnunu sokmakta “Doğu Ukrayna’daki Rusya yanlısı ayrılıkçılardan” söz etmekte, “Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edildiğini” ileri sürmektedir. Türkiye’nin bu tutarsız ve neredeyse traji-komik tutumu karşısında söylenecek tek söz vardır. “Sen önce evini düzene sok, kapının önünü süpür!” Madem ulusların ve halkların özgürlüklerini savunuyorlar, önce Kürt sorununa ve Kıbrıs sorununa adil, demokratik, barışçıl politik bir çözüm önermeleri gerekmektedir. Ukrayna’daki çelişkide Ukrayna’nın yanında yer almaları, Rusya’yı işgalcilikle suçlamaları kendilerini Rusya ile karşı karşıya getirmekten başka hiçbir işlev görmeyecektir. Çünkü Türkiye’nin Kırım üzerinde de hiçbir söz hakkı yoktur. Konu oraya gelirse Kafkasya, ve Orta Asya Cumhuriyetleri meselesine uzanacak Pantürkist bir niteliğe dönüşürse bu sadece Türkiye’deki egemenlerin zararına olur. Şimdi Türk Dışişleri’nin “Rusya’nın kararı kabul edilemez ve reddediyoruz” açıklaması geldi. NATO üyesi bir devletten başka ne beklenebilir ki?
Rusya da Ukrayna’da NATO ve ABD’nin nüfuzunun genişlemesine nasıl karşı çıkıyor ve ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesi temelinde önce Kırım bugün de Donetsk ve Luhansk halklarına destek oluyorsa, Ortadoğu’da da NATO ve ABD’ye karşı aynı ilkelerle davranmalı, örneğin Rojava’nın Suriye’nin bütünlüğünü koruma çerçevesinde özerkliğine destek olmalı, Türkiye’ye destek vermemeli ve ABD ile gizli uzlaşmalara girmemelidir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Vladimiroviç Putin’in bu gece yaptığı açıklamaların bize hatırlattıkları da bu gerçeklerdir.
Bu konuyu 2014-15 yıllarında Politika Gazetesi sayfalarında işlediğimiz gibi bundan sonraki sayılarda ve Politika Haber yayınlarımızda ele almaya devam edeceğiz. Bizi izlemeye devam edin…