AKP, uzun yıllardır gündemde olan Çay Kanunu Tasarısı’nı geçtiğimiz hafta TBMM Başkanlığı’na sundu. AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Rize Milletvekili Hayati Yazıcı’nın ilk imzacısı olduğu Tasarı, AKP’nin gider ayak, en büyük desteği aldığı Doğu Karadeniz’deki çay üreticilerini gözden çıkarması, yandaş şirketlerinin elini rahatlatacak bir atak olarak değerlendirildi.
Çay üretiminde 1980 sonrası başlatılan özelleştirme politikaları çerçevesinde şirketlerin faaliyetine izin verilmesine rağmen, uzun yıllardır sektörü düzenleyici bir kanun yapılmadı. Şirketler bu kanunsuzluk ortamından yararlanarak, çay üreticilerini istediği gibi dolandırdı. Aldığı yaş çayı, ÇAYKUR’un yani aslında hükümetin açıkladığı taban fiyatın çok çok altında satın aldığı yetmezmiş gibi, üreticinin parasını nakit ödemek yerine 6 ay, 1 yıl hatta bazen daha fazla süre sonra, onu da bazen mobilya gibi ayni biçimlerde bazen de market fiyatından üreticiye geri satma yoluyla birkaç kere sömürdüler. Bu arada kuşkusuz birçok üreticinin parasını ödemediler.
Çay tarımında şirketlerin palazlanması böylesine haydutça koşullarda sağlandı. Şimdi artık belli şirketler tekelleşmeye başladı. Lipton, Doğuş ve en son Of Çay şirketini satın alan kahve şirketi olan Jacops ile uluslararası tekeller de çay tarımında karar alıcı mercie geldiler.
İktidar yıllarca özel şirketleri büyütmek için her türlü desteği verdi. ÇAYKUR’a ait fabrikalardaki deneyimleri işçileri emekliye sevk etti. Yeni işçileri düşük ücretlerle çalıştırdı. Çay fabrikalarını modernize etmedi. Kapasitelerini arttırmadı. Bunları ancak özel sektörün kapasitesi yetmediği koşullarda yaptı. Paketleme vb. bölümlerini özelleştirdi. Pazarlama ve satış bölümlerini de. Ve ÇAYKUR kendi çayını satamaz hale getirildi. Zarara sokulmaya başlandı.
Çay üreticileri, kota ve kontenjan uygulaması ile elindeki çayı özel sektörlere, şirketlerin keyfi fiyat politikalarına göre satmaya mecbur bırakıldı. Kota nedeniyle çay üreticisi ya çayını denize dökmek ya da “sat kurtul” diyerek şirketin dayattığı koşullarda satmak ikilemine sokuldu. Bir zamanlar gözde bir tarım alanı çayda devlet desteğinin kesilmesi, maliyetlerin artması nedeniyle geçim için yetmemesi nedeniyle çay üreticileri başka sektörlerde işçileşirken, çay tarımında da ücretli emek kullanmaya, göçmen işçileri çalıştırmaya mecbur bırakıldı.
Çay tarımındaki neredeyse 50 yıldır birikmiş sorunlar var. Çaya yönelik fiyat politikası, çay bitkisinin yaşlanması nedeniyle veriminin düşmesi, yıllardır yapay gübre kullanılmasının yarattığı toprak ekolojisinde ve yüzey sularındaki kirlenme gibi daha birçok sorun var.
Bu sorunlara karşı ne ANAP ne de AKP döneminde çay üreticileri lehine bir düzenleme yapıldı. Seçim yıllarında üreticilere çay paraları kısa sürede ödeme, kota ve kontenjan sistemini gevşetme gibi ayarlamalarla yetindiler.
Sektördeki özel şirketler de yıllardır yasa bekliyor. Çünkü onlar açısından da çay sektöründeki kuralsızlık ve ÇAYKUR’un pozisyonu daha da büyümelerinin önünde bir engel olarak görüyor. Özel sektör sektörün yarısını denetimine almış durumda. Mevsimsel iklim koşullarının iyi geçtiği ve yaş çayın bol olduğu dönemlerde ÇAYKUR sıkı kota ve kontenjan rejimi uygulayarak çay üreticilerini kotalarının doldurmadan özel sektöre çay satmasını teşvik ediyor. Bu sezonlarda özel sektör ÇAYKUR’dan daha fazla yaş çay alıp kuru çay üretiyor. ÇAYKUR’un kota garantisinin kalkması özel sektörün en büyük talebi. Sonrasında da ÇAYKUR’un parçalanarak özelleştirilmesi için ellerini ovuşturuyorlar.
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Rize Milletvekili Hayati Yazıcı’nın ilk imzacısı olduğu 15 maddelik kanun teklifi tam da şirketlerin bu ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanmış.
1. Çay Kanunu ile ÇAYKUR’un çay sektöründeki kurucu, düzenleyici ve denetleyici rolü ortadan kaldırılıyor. ÇAYKUR da her hangi bir şirket derekesine indiriliyor. ÇAYKUR yasa ile kurulmuş, görev ve yetkileri de yasa ve yönetmeliklerle belirlenmiştir. Bu tasarıda ÇAYKUR’a ilişkin bu yasal düzenlemelere atıf dahi yapılmamıştır. Tasarıda yaş çay alabilecek tüzel kurumlar A ve B olarak tasnif edilmiştir. ÇAYKUR, A grubuna giren, kuru çayı üreten ve kendi bünyesinde paketleyen, tescilli kuru çay markası olan şirketlerden biri olarak kabul edilmiştir.
2. Çay üreticisinin en büyük sorunu olan KOTA uygulaması, ÇAYKUR’un by-pas edilmesi ve “SÖZLEŞMELİ ÜRETİM” ile üreticilerin aleyhine tüm şirketlere yayılmış, her şirketin Bakanlık tarafından belirlenecek kota kadar yaş çay almasını sağlayacak şekilde düzenlenmiştir.
ÇAYKUR, mevcut kota sistemine göre dönüm başına 350 kilo yaş çay satın alıyorken, artık bu zorunluluk ortadan kalkıyor. Hangi işletmenin ne kadar yaş çay alacağı, her yıl Bakanlık tarafından belirlenecek ve her işletme kendi kotası kadar yaş çay üreticileri ile sözleşmeler imzalayacak. Üreticiler şirketler tarafından tarumar edilecek.
3. Bu tasarı ile daha önce ÇAYKUR tarafından ruhsatlandırılan alanların Bakanlık tarafından yeniden ruhsatlandırılacağını ifade etmektedir. Bu da ÇAYKUR’un bütün yönleriyle berhava edilmek istendiğinin somut kanıtıdır. Karadeniz’de tarıma elverişli arazilerin neredeyse tamamında çay tarımı yapılmaktadır. Yeniden çay tarımına açılacak hiç bir alan yoktur. Yeni çaylıkların açılmasına izin verilmesi, yeni orman katliamı anlamına gelecektir.
ÇAYKUR tarafından verilen ruhsatların yenilecek olması, yaş çay üreticileri üzerinde baskı uygulamayı hedeflemektedir. Mevcut çay bahçelerinin büyük kısmı yenilenmek zorundadır. İktidar bunu bilmektedir. 4 yaşından itibaren ürün vermeye başlayan çay bitkisi, 10-15 yaşından sonra ekonomik verime ulaşır. Ekonomik verim yaşı ise 50-60 yıldır. 2013 yılında dönemin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Mehdi Eker, ‘Çaylıkların Yenilenmesi Projesi’nin başlatıldığını duyurmuştu. Çaylıkların, yıllardır kullanılan yapay gübreden dolayı da toprak verimi düşmüştür ve bu nedenle de eski çaylıkların kökünden sökülerek yeni fidelerin ekilmesi yoluyla yenilenmenin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Fakat bu yenilenmenin büyük maliyetini ne devlet ne de özel sektör üstlenmemektedir. Yenilenmenin maliyeti de üretici köylüye yüklenmek istenmektedir. Çay bahçelerinin yeniden, Bakanlık tarafından belirlenecek ama yasada belirtilmeyen kriterlere uygunluğa göre ruhsatlandırılacak olması, çay tarlalarının yenilenmesi maliyetinin üreticiye yüklenmesinin zeminini oluşturacaktır.
4. Kanun tasarının gerekçe bölümünde “çay işleyen fabrikaların sözleşmeli tarım ile üretim süreçlerine dahil olmasına ihtiyaç duyulmaktadır” denmektedir. Fakat bu sözleşmenin kapsamına dair hiçbir şey belirtilmektedir. Sözleşmeli üretim “ile bağlanan köylü, artık bilinen anlamda köylü değildir. Malı ve işgücünü birlikte kiraya çıkaran (siz buna üste malını rüşvet olarak verdikten sonra ancak iş bulabilen deyin) yapısı ile bir tür ‘taşeronlaşmış işçi’” yapılmak istenmektedir.
“Bu yeni tür köylülüğün devletle bağları kopmuş, devlet sermayenin yanında yerini alarak, yeni köylülüğü, işvereni sermaye ile karşı karşıya bırakmıştır. Devletin köylüyü desteklemesi ve yasalar ile koruması kalkıyor ama köylünün devlete karşı görevleri, vergi, askerlik vb. tek taraflı olarak devam ediyor.”
Mevcut sözleşmeli tarım uygulamalarında “sözleşmenin bağımlı kılıcı bir özelliği var. Tek taraflı bağımlı kılıyor ve sevk ve idare şirkete geçiyor. Şimdi sevk ve idare ona nasıl geçiyor? Tohumunu o veriyor, gübreyi o veriyor, ilacı o veriyor ve ne kadar tohum atılacağına o karar veriyor, ne zaman atılacağına da o karar veriyor. Ne kadar gübre atılacağına ve ne zaman atılacağına karar veriyor ve ne kadar ilaç ve ne zaman atılacağına o karar veriyor, ne zaman hasat edileceğine de o karar veriyor.”
5. Bu kanun tasarısına göre, yaş çay alım fiyatını da Ulusal Çay Konsey’i belirleyecek. Peki bu Konsey kimlerden oluşuyor? Konsey’in kuruluş yönetmeliğine göre, “Yönetmelikte belirtilen tarım alt grubu, ticaret alt grubu, sanayi grubu alt grubu ve tüccar ve sanayici alt gruplarının her birinden iki üye ve ÇAYKUR’u temsilen iki üye olmak üzere, toplam sekiz üye tarafından düzenlenen kuruluş dilekçesinin Bakanlıkça onaylanmasıyla tüzel kişilik kazanır.” Kim bunlar? Tarım alt grubu, bölgedeki ziraat odalarından oluşuyor. “Ticaret alt grubu”, ÇAYKUR, Doğadan A.Ş., Doğu Karadeniz İhracatçılar Birliği, Er- Em Yeşil Çay, Filiz Çay A.Ş., Martın Bauer A.Ş., Neşe Çay, Of Tic. Ve Sanayi Odası, Öz-Gür Çay A.Ş., Rize Ticaret Borsası; “sanayi grubu alt grubu” Altınbaşak Çay, Doğuş Çay, Karali Çay, Nalkıran Kardeşler, Ofçaysan (Hollanda merkezli Jacobs tarafından satın alındı), Okumuş Çay, Orçay, Özçay Tarımsal Kalkınma, Rize Ticaret Ve Sanayi Odası, Sürçaysan, Unılever yer almaktadır. Yani yerli ve yabancı şirketler ve onların temsilcileri. Ziraat Odalarının üreticilerden yana olduğunu farz etsek dahi Konsey’de sadece 2 üye olacağı için karar çoğunluğunun şirketlerde olduğu açıktır.
6. Tasarıda “A veya C lisanslı işletmeler, yurt içinde pazarladıkları çay miktarının en az yüzde doksanını” yurt içinden temin eder denilerek, yüzde 10 oranında yurtdışından çay ithalatını da garanti altına almıştır. Dünyanın en fazla çay tüketen ülkesinde ÇAYKUR’un elindeki çayı satamadığı için zarar ettiği, ülkeye kaçak yollardan bile çay sokulduğu gerçeği ortada bir hilenin ve hinliğin olduğunun emaresidir.
Çay Üreticileri Meclisİ’nin yaptığı açıklamada ifade edildiği gibi bu tasarı ile “AKP hükümeti giderayak çay tarımının ipini çekmeye çalışmaktadır.” Şimdi söz sırası çay üreticilerinde. Çay üreticileri “ÇAYKUR üreticinin güvencesidir , asla tasfiye edilemez” diyor.
HABER MERKEZİ