Rosa Luxemburg, komünist hareketin dünyadaki en önemli temsilcilerinden biridir. Karl Liebknecht ile birlikte Almanya Sosyal Demokrat Partisi’ndeki (SDP), emperyalist Alman burjuvazisini desteklemeyi esas alan ulusalcılık görüşlerine karşı antimilitarist ve enternasyonalci görüşlerin önde gelen temsilcilerinden biriydi. Birinci Dünya Savaşı’nı önlemek için elinden geleni yapan Luxemburg, kapitalist toplumun devrimci eleştirisinden eylem gücünü örgütlemeye çalıştı. Rosa Luxemburg, 1917’de Lenin’in önderliğinde Rusya’da iktidara gelen komünistlerin de en büyük destekçilerinden oldu.
Kadınların nadiren üniversiteye gittiği bir dönemde doktora derecesi almış bir akademisyen olan Rosa Luxenburg, Marksist teorinin geliştirilmesinde de önemli eserler üretmiş bir kadın komünistlerden biri olmasıyla önder kişilerden biridir.
Rosa Luxemburg her şeyden önce devrimci bir komünist aktivistti. Rosa Luxemburg Spartakistlerin ve Almanya Komünist Partisi’nin (KPD) kurucularındandır. Dolayısıyla Rosa Luxemburg’un kaderi, Alman işçi hareketinin gelişimi, çeşitli fraksiyonları arasındaki mücadeleler ve nihayetinde bölünmesiyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır.
Rosa Luxemburg 5 Mart 1871’de Rusya İmparatorluğu’nun işgali altındaki Polonya’nın küçük bir kasabası olan Zamość’ta bir odun tüccarının kızı olarak dünyaya geldi. 1880 ve 1887 yılları arasında Varşova’daki ilkokulda eğitim gördü. Dört dili akıcı bir şekilde konuşur hale geldi.
Luxemburg, okulu bitirdikten sonra İsviçre’ye taşındı ve Zürih Üniversitesi’nde doğa bilimleri ve ardından ekonomi okudu. Bu üniversite o dönemde kadınlara eşit erişim sağlayan çok az sayıdaki yükseköğretim kurumundan biriydi. Luxemburg 1897’de doktora derecesini tamamladı. Bu süre zarfında Polonyalı devrimci Leo Jogiches ile yakın ve sevgi dolu bir ilişki sürdürdü.
Rosa Luxemburg, henüz 22 yaşındayken, Luxemburg uluslararası işçi hareketinin bir parçası olarak ilk büyük çıkışını yaptı ve 1893 yılında Polonya Krallığı Sosyal Demokrat Partisi’ni (SDKP) kurdu. Ağustos 1893’te, Zürih’te düzenlenen Üçüncü Uluslararası Sosyalist İşçi Kongresi’ne katıldı. Luxemburg 1898’de Almanya’ya taşındı ve parti ve uluslararası kongrelerde ve yayınları aracılığıyla Almanya’da sosyal demokrasi için mücadele etti. 1900 Uluslararası Sosyalist Kongresi’nde emperyalizme, militarizme ve kolonyalizme karşı uluslararası eylem ihtiyacını ortaya koydu.
Aralık 1905’in sonundan Mart 1906’ya kadar Rus işgali altındaki Polonya’da devrime katıldı; tutuklandı, ancak Haziran 1906’da kefaletle serbest bırakıldı. Berlin’e döndüğünde, Rus devriminin (1905-1907) Alman işçi sınıfı üzerindeki etkilerini inceledi, devrimci mücadelenin bir aracı olarak politik kitle grevlerini savundu ve sol kanat Alman sosyal demokrasisinin lideri olarak adını duyurdu. Luxemburg 1907’de Uluslararası Sosyalist Kongre’de Lenin ve Martov ile birlikte uluslararası işçi hareketi için savaş karşıtı bir program geliştirdi.
Şubat 1914’te Rosa Luxemburg savaş karşıtı konuşmalar yaptığı için hapse atıldı; kısa bir süre sonra 1 Ağustos 1914’te 1 . Dünya Savaşı başladı. 1915’te takma bir isimle savaş karşıtı bir broşür yazdı ve bu broşür “Junius Broşürü” olarak tanındı. 1915’in sonunda Karl Liebknecht ve diğer sosyal demokrat savaş karşıtlarıyla birlikte I. Dünya Savaşı’nın başlamasının hemen ardından, daha sonra içerisinden “Spartakist Birliğin” geliştiği antimilitarist “Enternasyonal Grubu” kurar.
Rosa Luxemburg Temmuz 1916 ile Kasım 1918 arasında hapisteydi. 1917’de hapishaneden Rus Şubat ve Ekim Devrimleri’ni destekleyen, bazı gelişmeler üzerine eleştiriler de içeren makaleler yazdı.
Rosa Luxemburg 9 Kasım 1918’de hapisten çıktı ve hemen Kasım Devrimi’ni desteklemek için elinden geleni yaptı. Karl Liebknecht ile birlikte Die Rote Fahne’yi (Kızıl Bayrak) yayınladı, devrim için kampanya yürüttü ve 1918/1919’da Almanya Komünist Partisi (KPD)’nin kurucu üyelerinden biri oldu.
Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, 15 Ocak 1919’da Berlin’de karşı-devrimci ordu birliklerine mensup subay ve askerler tarafından öldürüldü.
Rosa Luxemburg, Rusya’daki 1905 Devrimi sürecinde ilk kez kurulan Sovyet örgütlenmesinin işçi sınıfının ve kitlelerin siyasete katılmasının öz örgütlülüğü olduğu fikrini savunan kişi oldu. Kitlelerin burjuva dönemindeki geleneksel siyasetin, toplumun bir kesimi için sosyal, ekonomik ve kültürel ayrıcalıkları güvence altına almaya çalışan profesyonel politikacılar tarafından domine edildiğine inanıyordu. Sosyalist siyasetin ve sosyalizmin, yoksulların ortak, gönüllü ve bilinçli eylemleriyle ortaya çıkması gerektiğini vurguluyordu. 1904’te bunun, “sınıflı toplumlar tarihinde her yönüyle ve tüm gelişimiyle kitlelerin örgütlenmesine ve bağımsız doğrudan eylemine dayanan ilk hareket” olacak bir hareketin gelişmesi anlamına geldiğini savundu.
Rosa Luxemburg’un yirminci yüzyıl Marksizmi’nin en önemli politik iktisat yapıtlarından biri olan Sermaye Birikimi kitabında, genişletilmiş yeniden üretim sorununu ve emperyalizm konusunu ele alır. Rosa’ya göre kapitalizm daima bir “dışarısı”na gerek duyar. Bu nedenle sürekli genişleyemez: fiziki bir sınırı vardır ve bu sınır tüm dünyadır. Rosa’ya göre, kapitalist bir ekonominin genişletilmiş ölçekte yeniden üretimi sürdürebilmesi için dışarısıyla, yani henüz kapitalistleşmemiş sektörlerle ve toplumlarla ticaret ilişkileri yürütmesi gerekir. Emperyalizmin kökeninde de bu vardır.
Komünist Enternasyonal’in kuruluş kongresinde açılış konuşmasını yapan Lenin, “Üçüncü Enternasyonal’in en iyi temsilcileri olan Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg’un anısına sizleri saygı duruşuna davet ediyorum” diyerek hatalı bulduğu bazı noktalarda eleştirdiği Rosa’nın devrimci hakkının yenmemesi için tarihsel uyarı anlamına gelecek sözlerle devam etmişti: “Bütün hatalarına rağmen o bir kartaldı ve kartal olarak kalacaktır; ve anısı bütün dünya komünistleri için daima değerli olmakla kalmayacak, aynı zamanda biyografisi ve bütün eserlerinin yayımlanması, tüm dünyada pek çok komünist kuşağın eğitilmesinde son derece yararlı kılavuzlar olarak hizmet edecektir.”
HABER MERKEZİ