TKP’nin kurucusu Mustafa Suphi ve 15 yoldaşının Karadeniz’de öldürülmesinin 102. yılını anıyoruz. Yılmaz Göçmen Politika Gazetesi’ndeki yazısında yaşanan olayları şu şekilde anlatıyor:
TKP kurucusu Mustafa Suphi Giresun kazasında doğdu. İlk ve lise öğreniminden sonra, İstanbul’da hukuk öğrenimini tamamladı. Daha sonra Paris’te sosyoloji öğrenimi gördü. Yurda dönünce İttihat Terakki’nin ülkeyi emperyalist savaşa itmesine karşın kamuoyunda yankı bulan yazılar kaleme aldı. Bunun üzerine uydurma “devlete suikast” suçlamasıyla Sinop kalesine hapsedildi. Buradan Rusya’ya kaçtı.
Düşman bir devletin yurttaşı ve savaş esiri olarak Kaluga’da, sonraları Ural’da tutulan M. Suphi, Ekim devriminden sonra Moskova’ya döner. Suphi’nin Bolşevikliği benimsemesi, yeni Sovyet devleti yanında yer alması milliyetçi Türklerin ve paşaların tepkisiyle karşılaşır. Çeşitli yalanlarla karalanmaya çalışılır. Bir avuç Bolşevik ve sosyalist müslümanla doğu şovenizmine karşı mücadele eder. Komintern çalışmalarına delege olarak katılır. Rusya’da devrimi koruma ve karşı-devrim saldırılarına karşı aktif görevler üstlenir. Türk savaş esirleri için sosyalist “Yeni Dünya” yayın organını oluşturur. Bu dergide sosyalizmi öğretmenin yanında, Türkiye’nin milliyetçi-burjuva hükümetine karşı yoğun propaganda yürütülür.
M. Suphi’nin çalışmaları Türkiye’ye kadar yayılır. Ülkeye gidip gelen gemiler kanalıyla Ankara, İstanbul’daki komünistlere ve işgale karşı savaşan çetelere kadar “Yeni Dünya” ve broşürler ulaştırılır. Ekim Devrimi sonrası Anadolu’da ve bir dönem Almanya’da Spartakistler ile ilişkili olan Marksistler kanalıyla İstanbul’da etkin komünist guruplar oluşur. 1920 yılına gelindiğinde işgale karşı savaşımda önemli bir güç haline gelen komünistlerin partisini kurma koşulları oluşmuştur. Böylesi bir zemin üzerinde 10 Eylül 1920 de Türkiye Komünist Partisi kurulur.
Genç Sovyet devletinin emperyalist işgale karşı desteği 1. BMM’sinde komünistlere önemli prestij kazandırmış, Komünistlerin Anadolu halk hareketiyle bağlaşması belirleyici noktaya ulaşmıştı. Mustafa Suphi bu koşullarda ülkeye dönmeye karar verdi. Yurt dışında bir parti temsilci gurubu bırakarak Merkez Komitesi ve bir komünist taburla işgale karşı savaşıma katılmak için Suphi yurda dönme hazırlığına başlar. Daha ilk adımda engelle karşılaşır. Komünist tabur yurda ulaşamaz. Bunun üzerine parti yönetimiyle ülkeye girme kararı alınır.
Geldiklerinden sonra, Erzurum’dan başlayarak yoldaki birçok şehir ve kasabada kendilerine karşı nümayişler yapılır ve saldırıda bulunulur. Bunun üzerine “halk galeyana geliyor, Ankara’ya gidemezsiniz” denilerek Rusya’ya geri gönderilmek üzere Trabzon’dan motora bindirilirler. Motor fazla açılmadan arkadan yetişen başka bir motordaki katiller, Suphi ve arkadaşlarını öldürerek denize attılar.
Bu cinayet, Mustafa Kemal’in bizzat bilgisi ve onayı ile gerçekleşmiştir. 1980’lerde Türkiye İş Bankası yayınlarından çıkan “Birinci Meclis Gizli Oturum Belgeleri”nde, M. Kemal’in konuşması çok nettir: Mustafa Suphi ve komünistlerden “memleketin soysuz evlatları” diye nefretle bahseden M. Kemal, “onlardan kurtulmak için Kazım (Karabekir) Paşa dahiyane bir plan yapmıştır. Öyle ki sorumluluk bizim üzerimizde görülmeyecektir. Yakında bu planı göreceksiniz” demiştir.
HABER MERKEZİ