Ukrayna’nın NATO tarafından Rusya’ya karşı bir sıçrama ve saldırı tahtası olarak geliştirilmesine karşı Rusya’nın başlattığı Özel Operasyon konusunda, uzun zamandır Ukrayna’da bulunan ve Donbass’ın bağımsızlık ilan ettiği günlere bizzat tanık olan gazeteci Okay Deprem ile dün birinci bölümünü yayınladığımız söyleşinin ikinci ve son bölümünde Deprem, savaşın sonlanması için Rusya’nın öne sürdüğü şartları; ”Ukrayna’nın tarafsız kalması, yani NATO’ya üye olmayacağını yazılı olarak ibraz etmesi, aynı şekilde Kiev Yönetimi’nin Kırım’ı ve Donbass’ı resmi olarak tanıması, Ukrayna anayasasında Rus azınlığın ve Rus dilinin tanınması, ülkenin demilitarize ve denazifike edilmesi” olarak açıklıyor.
Ukrayna’daki sorunların bir iç savaşa dönüştüğü eşik 2014 yılı. Bu dönemdeki halk hareketleri yaşandı ve “Onur Devrimi” olarak adlandırıldı. Halk hareketinin talepleri demokrasi, insan hakları ve siyasal özgürlükler bağlamında taleplerdi. Ve Arap Baharı gibi halk hareketleriyle benzeştirildi. Bu hareketi ve sonrasında kurulan hükümetin yönelimi arasındaki ilişki nasıl gelişti?
Kiev’de o zamanki gösterilere katılanlar birkaç yüz bin kişi kadardı ve başka kentlerde ise süreç darbeye doğru evrilmeden hemen hemen eylem olmadı. Bu kitlenin azımsanmayacak bir kısmı Kiev’in içinden de değildi, daha çok batı ve orta bölgelerindeki kentlerinden gelen gruplardı. O meydanın örgütlenmesi, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika menşeli ciddi finansal desteklerle kuruldu. Meydandaki çadırlar, yemek organizasyonu, katılımcılara gündelik olarak dağıtılan yevmiye vb. Ülkenin Rus nüfusunun yoğun yaşadığı bölgelerden ise kimse katılmıyordu o süreçte. Ben o dönemde oralardaydım. Meydanda Neo-Nazi etkinliğinin artmasıyla birlikte şubat ayına doğru kitle katılımı da son hızla düştü.
Büyük oranda ülkenin güney ve doğu il ve kentlerinde yaşayanların oylarıyla işbaşına gelen hükümet zor yoluyla devrildi ve o parti son hızla lağvedildi. Ukrayna Komünist Partisi de aynı akıbete uğradı zaman içinde. Güneydoğu başta olmak üzere, ülke nüfusunun önemli bir kesimi bir anda siyasi temsilcilerinin yok edildiği bir durumla karşı karşıya kaldı. Buna en hızlı tepkiyi Kırım verdi ve darbe sonrası kurulan hükümeti tanımadığını ilan etti. Kırım parlamentosu süratle bu yönde bir karar aldı. Ardından Donbass’tan benzer reaksiyon geldi. Önceleri mart ayından nisan ayının ikinci haftasına kadar haftalık barışçıl gösteriler düzenleniyordu. Nisan başlarında çok hızlı bir hareket gelişti. Eyalet parlamentoları önünde gösteriler süreklileşmeye ve kitleselleşmeye başladı. Donetsk’te sayı on binleri buldu ve vilayet parlamento binası kitlesel bir hücum ile ele geçirildi. Donetsk ili, yüzde 40’ı etnik Ruslardan oluşan, tamamına yakınının da ana dilinin Rusça olduğu bir yerdi. 7 Nisan günü, sonradan Donetsk Halk Cumhuriyeti Komünist Partisi genel sekreteri olacak kişi tarafından yazılan bağımsızlık deklarasyonu ile eyalet tek taraflı bağımsızlık ilan etti. Hemen akabinde de Lugansk’ta… 11 – 12 Mayıs tarihlerinde ise bu sefer her iki eyaletin tümünde geçerli olan bir referandum organize edildi. Ve büyük bir katılımın söz konusu olduğu halk oylamasında, ezici çoğunluk yeni Kiev rejiminden tek taraflı bağımsızlık yönünde oy kullandı.
Bu duruma tepki olarak Kiev yönetimi Donbass’a yönelik bir “anti-terör operasyonu” düzenleme kararı aldı. Bunun başında ise Turçinov vardı. Turçinov adlı kişi Ukrayna Anayasası’nda dahi buna izin veren bir madde olmadığı halde, vekâleten devlet başkanlığı görevini yürütüyor gözüküyordu. Kısacası Turçinov orduya bölgeye müdahale etmesi emri verdi. Buna tepki olarak yerelde yani Donbass’ın değişik noktalarında nisanın ikinci haftasından itibaren bazı hafif silahlı grupların belirmeye başladığını gördük. Ve bu gruplar merkezi hükümetin temsilcilerini tanımayıp eyalet ve tek tek kent meclislerinde yönetimi ellerine aldılar kısa zamanda. Bu grupların ilk etapta ele geçirdikleri silahlar hafif silahlardı. Çünkü Ukrayna Ordusu’nun ağır silah stoğu geleneksel olarak, Avrupa ile sınıra yakın olan Batı illeri ve bölgeleriydi. Çünkü Sovyetler Birliği devrinde olası konvansiyonel saldırı yalnızca Batı tarafından beklendiği için oraya ağırlıklı yığınak yapılmıştı. Dolayısıyla Doğu bölgelerinde ordunun ağır silah yığınağı çok sınırlıydı. Sonuçta ordunun operasyonu haziran ayı sonuna gelindiğinde Donetsk merkezine kadar dayandı. Aynı dönemde Lugansk tarafındaki savaş da, vilayet binasının henüz 2 Haziran tarihinde savaş uçakları tarafından bombalanmasına kadar vardı. Çatışmalar tüm eyalete yayıldı ve binlerce insan öldü.
Peki Donetsk’te ve Lugansk’ta bugünkü durum nedir? Kendi eyalet sınırlarına hakim mi?
En sonki topyekun savaş başlayana değin o zamanın tek taraflı cumhuriyetleri eyaletlerin coğrafi olarak yüzde kırkını kontrol ediyorlardı. Kuzey ve batıda kalan çoğunluk kısım ise Ukrayna’nın elindeydi. Şimdi Rus Ordusunun desteği ile Lugansk’ta çok süratli, Donetsk tarafında da ise biraz daha kademeli olarak Ukrayna mevzilerinin hızla geriletildiğini görüyoruz. Doğal sınırlarının şimdiden yüzde 80 – 85 kadarında kontrolü sağladılar bile.
Peki savaş hangi koşullarda biter? Bir söyleşinizde Türkiye artık Ukrayna diye bir ülkenin olmadığı koşullara hazır olmalıdır demişsiniz.
Eskisi gibi bir Ukrayna devletinin artık olmayacağı kesin. Uzun zamandır Ukrayna nüfusu kitlesel olarak dışarıya akıyor, nüfus süratle azalıyordu. Yakında neredeyse yarı nüfusu diasporada olacak gözüküyor. Bunların çoğu tabii ekonomik-sosyal nedenlerle göç edenlerden oluşuyor. Ülkenin şu ya da bu şekilde baştan aşağı değişeceğini söyleyebiliriz. Adından başlamak kaydıyla biçiminden bürokratik yapısına kadar her şeyiyle yeni baştan kurulacak yepyeni bir Ukrayna olacak gibi duruyor. Donbass’taki savaşın sonucu büyük oranda belli gibi. Birkaç hafta içerisinde oradaki savaş tamamen bitecek bir görünüm arz ediyor. Daha somut söyleyecek olursak; Ukrayna Ordusu kaldığı parçalardan bütünüyle çıkarılıp, Neo-Nazi örgütleri de dağıtılacak gibi görünüyor. Rusya desteğindeki cumhuriyetler teritoryal egemenliklerini tam olarak kazanmaya doğru gidiyorlar. Büyük Savaş ise geriye kalan temel cephelerde; yani Kharkov, Sumi, Zaporojye, Dnepropetrovsk, Kiev, Nikolayev ve Odessa illerinde birkaç ay daha devam edecek gibi gözüküyor.
Müzakere ve görüşmeler de bir yandan devam ediyor ama özellikle yabancı savaşçılar ve bir de Batıdan silah desteği ve tabii bunlara karşı Rusya’nın attığı ve atacağı adımlar mevzusu ciddi. Hâlihazırda birkaç on bin savaşçının Batı sınırlarından Ukrayna’ya girmekte olduğu biliniyor. Ayrıca Ukrayna devlet başkanının çağrısıyla sivillerin silahlandırılması gibi bir durum da malum var. Birçok kentte bu yönde bir çalışmanın olduğu doğru. Silahlandırılan sivillerin ellerinde ekseriyetle hafif silahlar da olsa, kontrolsüz ve kitlesel olarak dağıtılan bu silahlar şimdiden ülkenin her yerinde sayılamayacak kadar çok adli vakaya; soygun, yağma, cinayet, tehdit-şantaj, vs. gibi kriminal vakaya da neden oluyor.
Rusya da buna dönük karşı hamle olarak kendi bünyesinden gönüllü savaşçıların cepheye gitmesine izin veren kararı çıkarttı. Putin, önceden buna gerek olmadığını açıklamıştı ancak dediğim gibi durum son günlerde değişti. Öte yandan Ukrayna devlet başkanı sürekli suretle Batı’dan ağır silah yardımı talebinde bulunmaya devam ediyor. Bir taraftan müzakereler sürerken, bir taraftan da savaşı yayıp uzatmaya elverişli böyle temel önemde bir faktörü göz etmemiz gerekiyor.
Savaşın sonlanması için Rusya’nın öne sürdüğü şartlar; Ukrayna’nın tarafsız kalması, yani NATO’ya üye olmayacağını yazılı olarak ibraz etmesi, aynı şekilde Kiev Yönetimi’nin Kırım’ı ve Donbass’ı resmi olarak tanıması, Ukrayna anayasasında Rus azınlığın ve Rus dilinin tanınması, ülkenin de-militarize ve de-nazifike (Nazizmden arındırılması) edilmesi… Rusya bir yandan Ukrayna’nın silahsızlandırılmasını isterken ve bunu sağlamaya çalışırken, Ukrayna hükümeti de sivillerin silahlandırılması ve yabancı silahlı grupların ülkeye akınını örgütlemeyi sürdürüyor bir diğer yandan. Tam tersi yönelimler bunlar.
Mevcut silahlanma, yabancı çeteler, faşist gruplar lağvedilmedikçe savaşın sonlanıp barışın tesis edilmesi mümkün gözükmüyor. Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri faşist ve Neo-Nazi taburlarını, her türden benzeri örgüt ve grubu topraklarından tamamen temizleyip atmak istiyor. Tüm bunlar arasında en kötü iki senaryo var ki o da; 1- Ukrayna’nın ikiye bölünmesi suretiyle en az iki ayrı devletin ortaya çıkması. 2- Bağımsızlıklarını ilan etme ihtimalleri bulunan güney ve doğu eyaletlerinin zaman içinde Rusya Federasyonu’na katılmaları.
Sonuçta çok büyük bir savaş yıkımı oluştu şimdiye kadar. Ve bu daha da artacak gibi. Savaş eninde sonunda bitse de, yüz milyarlarca dolarlık maddi hasar ortaya çıkacak. Yıkılmış, yok olmuş, hasar görmüş binalar, sosyal konutlar, yollar, köprüler, barajlar, enerji nakil hatları, vs. Özetle alt yapıya dair her bir şey… Bunların yeniden inşası ve onarımı da çok uzun bir zaman alacak. Bağımsızlığın başlarında Ukrayna Avrupa’nın 5. veya 6. en büyük ekonomisiydi. Şimdi ise giderek tam tersi bir ülke haline geliyor. Belki önceden ve şimdi de savaş nedeniyle göçen nüfusun bir kısmı hatta önemli bir oranı, en azından uzunca bir süre geri dönmeyecek. Çünkü yoksullaşmış bir ülke kalıyor ellerinde. Savaştan sonra geride ağırlıkla yaşlı ve aktif olmayan bir nüfus kalacak. Bu da her anlamda toplumsal bir çöküş anlamında gelebilecek…
Cemil Aksu / POLİTİKA HABER