Öğretmenlerin geçtiğimiz hafta sonu Ankara’da maruz kaldıkları şiddet büyük tepki ile karşılandı. Elbette iktidar tarafı beklenildiği gibi öğretmenlere işkence yapan polis şeflerine sahip çıktı. Hakkını arayan öğretmenlere “çapulcu” dedi.
Eğitim sistemindeki sorunlar ayyuka çıkmış durumda. AKP’nin en başarısız kaldığı alanın eğitim sistemi olduğu konusunda neredeyse tam bir hemfikirlik var. Eğitimde özelleştirme büyük oranda AKP döneminde yapıldı. Önce dershaneler furyası geliştirildi sonra neredeyse bir apartman kiralayana özel okul statüsü verildi. Eğitimde 4+4+4 uygulaması öncesinde Türkiye’de 4 bin 664 özel okul (2.848 özel okul öncesi, 931 özel ilköğretim, 885 özel lise) bulunmaktayken, 2021 yılı itibariyle özel okul sayısı 13 bin 501’e (5.320 özel okul öncesi; 2 bin 49 özel ilkokul; 2 bin 343 özel ortaokul; 3.789 özel lise) yükseldi.
Özel sektördeki çalışan öğretmenlerin durumunu, sorunlarını ve taleplerini Özel Sektör Öğretmenler Sendikası Yönetim Kurulu üyesi Umut Erkurt ile görüştük:
Ankara eyleminden başlayalım. Talepleriniz neydi? Öğretmenler tarafından nasıl karşılandı eylem?
Öğretmen Sendikası 26 Ağustos 2021’de kuruldu. Sendikamız bugün 1 yaşında. Kurulduğu günden bugüne en büyük talebimiz, 2014 yılında elimizden çalındığını söylediğimiz ve yeniden alana dek peşini asla bırakmayacağımız “taban maaş hakkımız”dır. Yaklaşık iki buçuk üç ay boyunca hazırlık yaptığımız 30 Ağustos Ankara Buluşmamızın ana ekseni de “taban maaş hakkımız”dır. Buluşmamız, bir zamanlar 5580 sayılı yasanın 9. madde 2. fıkrasında olan, kabaca “Dengi kamu öğretmeninin aldığı en düşük ücretten daha düşük ücret alamaz.” hükmünün içeriğini bütün özel sektör eğitim emekçilerinin tam olarak öğrenmesi ve o dönemde özel sektör öğretmenlerinin örgütsüzlüğü nedeniyle elimizden alınan bu hakkın yeniden kazanılması yönünde mücadele bilincine ortak olunması için düzenlendi.
Elbette bizim yakıcı sorunlarımız taban maaşla bitmiyor. Belirli süreli iş sözleşmeleri, belirsiz geleceğimizin temelidir. Belirli süreli sözleşme dışında “sözde” 10 aylık sözleşmelerle patronların ve yöneticilerin açıkça suç işlemesi ve bunun sonucunda en az iki ay işsiz, sigortasız yaşamak zorunda kalmamız var. Değil asgari ücrete, asgari ücretin altına çalıştırılan binlerce öğretmenimiz var. Bunlara katlanmak istemediğinde kurumda sesini çıkaran öğretmene uygulanan dibi görünmeyen mobbing var ve bu buluşma tam olarak işte o öğretmenin artık yalnız olmadığını; yanı başında Sendikası, büyük bir dayanışması olduğunu görmesi, bilmesi ve çevresine bunu aktarması için yapıldı.
Arkadaşlarımız yaklaşık 25 ilden bu buluşmaya bütün olanaklarını zorlayarak katıldı. Aralarında otostop çekerek ulaşımını sağlamaya çalışan dahi vardı. Birkaç saat sürecek bir buluşmaya, yüzlerce kilometre uzaktan, bu kadar büyük bir özveri ve heyecan ile katıldı öğretmenler. Neden? Çünkü özel sektör öğretmeninin talepleri, sorunları ilk kez bu kadar büyük bir sesle haykırılmaya başlandı. Öğretmenler, Öğretmen Sendikasının bir yılda yaptığı çalışmaları; alanda ne kadar etkin, özgün ve tek olduğunu; bir yılda elde ettiği kazanımlarını gördü ve o heyecan ile gözünü kırpmadan bu buluşmaya kilometrelerce öteden katıldılar.
Türkiye’de her dönem eğitim sistemi çöküş içinde. Hatta bir sistemden bile söz edilemez. Siz neredeyse tam bir keyfiyetin hakim olduğu bir sektörde örgütlenme yapıyorsunuz. Özel sektör öğretmenliği ne demektir?
Sizin de dediğiniz gibi çalıştığımız alanda her şey tam bir keyfiyetle ilerliyor. Her şeyden önce şunu belirtelim: Biz üç ayrı yasaya bağlı çalışan insanlarız. Yaptırım ve cezada (ama ödülde ya da özlük haklarında değil) 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na, özlük hakları noktasında 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’na ve özel sektördeki bir “iş yeri”nde çalıştığımız için 4857 sayılı İş Kanunu’na bağlı yani ucube bir sisteme sıkıştırılmış durumdayız.
Belirli süreli iş sözleşmelerine bağlıyız. Patron, bu belirli süreli iş sözleşmelerini bize tehdit olarak kullanıyor. Onun istediği gibi tek tip, konuşmayan, hakkını aramayan, hukuksuzluklara ses çıkarmayan bir öğretmen olmazsak gelecek yıl bizimle çalışmayacağını mobbingle, dayatmayla gösteriyor.
Yıllar içinde öğretmenlere kanıksattıkları baştan aşağı hukuksuz olan “Sözde” 10 aylık sözleşmelere, özellikle kurslarda, maruz kalıyoruz. Yaz tatili gelinceye kadar çalışıyoruz ve dönem bittiğinde önümüze bir istifa metni konuluyor. Gelecek yıl, aynı kurumda çalışmak istiyorsak bu istifa metnini imzalamaya zorlanıyoruz. Patronlar böylece çalıştırdığı yüzlerce öğretmene iki ay maaş ve sigorta primi ödemeden sermayesine sermaye katıyor. Öğretmen ise evini geçindirmek için yan işlere başvuruyor. İnşaatta çalışan da var, markette çalışan da. Hiçbir iş bulamayıp iki ay ve belki de daha fazlasını işsiz geçirmek zorunda kalan da var.
Her dönem başında öğretmenle bir sözleşme yapılıyor. Bu sözleşmede belli bir ücrete anlaşılıyor. Örneğin 7500 lira… Kurumların neredeyse %80’inden çoğu, sigorta primlerimizi anlaştığımız maaş üzerinden değil, asgari ücret üzerinden yatırıyor. Bu; geleceğimizin, emeklilik yıllarımızın çöp edilmesi, onlarca yıl verdiğimiz emeğin yok edilmesi demek.
Yaptığımız sözleşmelerin örnekleri yine tamamen hukuksuz bir şekilde bizlere verilmiyor. Biliyorlar ki sözleşme elimizde olursa haklarımızı çok daha rahat arayabileceğiz. Kaldı ki bizimle imzaladıkları sözleşme, aslında bir ön sözleşme oluyor yani asıl sözleşmeyi, bize göstermedikleri maddeleri barındıran sözleşmeyi, bizim yerimize sahte imzalar atarak il/ilçe milli eğitim müdürlüklerine gönderiyorlar.
Bütün bu hukuksuzluklar, Milli Eğitim Bakanlığının bilgisi ve denetimsizliği olmadan yapılamaz, bunu biliyoruz. Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Nazif Yılmaz ile yaptığımız görüşmede de bunları dile getirdik. Biz, artık asıl muhatabımız olan Milli Eğitim Bakanlığı ile atıl, hantal bir işleyiş sürdürmek istemiyoruz. Bizim yaşamsal, çok acil şekilde çözülmesi gereken sorunlarımız var. Hepsinin bir anda çözüleceği gibi fantastik bir düşüncemiz yok elbette ancak Milli Eğitim Bakanlığı, özel sektör öğretmenleri için artık içten olduğunu gösterip bir yerden somut bir adım atmak zorundadır. Bizden mevzuatları iyice inceleyerek oluşturduğumuz bir rapor istediler. Bu tür raporları zaten defalarca verdik MEB’in türlü kademelerine. Bu tür yaklaşımlar yalnızca bizim sorunlarımızı öteler, erteler. Bizim artık dayanacak bir tek günümüz dahi kalmadı. Özel sektörde eğitim de bu yüzden çok büyük bir krizle karşı karşıyadır.
Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Nazif Yılmaz’a, “taban maaş hakkımız”ın en acil, en somut girişim bekleyen talebimiz olduğunu belirttik. Bunun dışında ise aslında hemen çözüm bulabilecekleri sorunlarımız olduğunu da söyledik. Örneğin yine çoğunlukla kurslarda, binlerce eğitimcinin öğretmen ataması yapılmıyor. Bu öğretmenler; depo sorumlusu, büro memuru, sekreter gibi iş tanımlarıyla çalışıyor. Bunun nedeni de kişisel gelişim kurslarının bir ya da iki branş adına açılıp aslında eski “dershane” mantığından hiçbir şey yitirmemesi yani bütün branşları bünyesinde barındırmasıdır. Yine “sözde” 10 aylık sözleşmeler, MEB’in bir çırpıda çözüme ulaştırabileceği bir konudur. Yayımlayacağı bir uyarıyı patronlara, kurumlara ulaştırabilir, bunu sosyal medya ve ulusal medya üzerinden paylaşabilir ve bu suçu işleyenlerin takipçisi olacağını belirterek sorunu rahatlıkla çözüme kavuşturabilir.
Yine yasal engellerimizden bir tanesi de sendikal örgütlenme noktasında karşımıza çıkıyor. İçinde bulunduğumuz iş kolu, 10 no.lu iş koludur. Bu kol; özel sektördeki eğitim, ticaret, büro ve güzel sanatlar çalışanlarını kapsar. Kolun için 4 milyonu aşan insan var oysaki biz özel sektör eğitim emekçileri; kolej, kurs, okul öncesi, rehabilitasyon merkezi ve motorlu sürücü kurslarını toplarsak yaklaşık 400 bin çalışandan oluşuyoruz. Bu şu yüzden önemli: Bir iş kolunda çalışan toplamın % 1’ini üye yapan bir sendika, toplu iş sözleşmesi yapmaya ve kurumlarda temsilcilikler açmaya hak kazanır. Bu durumda biz, bizi kapsayan 400 bin insanın %1’ine bir yılda çoktan ulaştık. Üye sayımız 5 bine yaklaştı ama bu iş kolu bize “Hayır, sen toplu iş sözleşmesi yapabilmek için 4 milyonun yüzde birini üye yapmak zorundasın.” diyor. Bu torba iş koluna 4 milyon insanın bağlanması, sendikal çalışmalara karşı elbette sağlam bir kurnazlık örneğidir. Bu 10 no.lu iş koluna karşı da ileride etkinleştireceğimiz düşüncelerimiz var. Şunu vurgulamak istiyoruz ama: Bizim öncelikli amacımız toplu iş sözleşmesi ya da kurum temsilciliklerine ulaşmak değil. Öğretmen Sendikasının kuruluş amacı, özel sektör eğitim emekçileri arasında örgütlenme, dayanışma bilincini oluşturmak; haklarımız ve sorunlarımız karşısında farkındalığı üst düzeye çıkarmak ve en önemlisi barışçıl fiili mücadeleyi, birleşik mücadele anlayışını tüm özel sektör eğitim emekçilerinin sahiplenmesini sağlamaktır.
Özel sektör denilince aslında onun içinde de büyük ve küçük sermayeli bir çok katman var. Çalışma koşulları açısından fark oluyor mu?
Özel öğretim kurumları arasında piyasada ki ekonomik ilişkileri belirleyen, bununla birlikte güvencesizliği bir çalışma biçimi olarak şekillendiren patronlar var. Bu patronların bir araya geldiği dernekler var. Büyük patronlar verdikleri ‘kurumsal’ görüntü ile ticari beklentilerini ve kar hırslarını arka planda tutmaya çalışıyor. Fakat özü itibari ile bu alanda tekelleşen ve MEB’den sonra en büyük eğitim kurumu olmakla övünen yerler var. Sendikamız, mücadelesinin ana eksenini bu büyük patronların güç ilişkisini dağıtmak üzerinden oluşturuyor. Bu büyük sermaye grupları ile franchise sistem üzerinden ilişki kuran, ekonomik düzenin bir parçası olan ve bunu da daha kötü koşulları öğretmene dayatarak yapmaya çalışan küçük ağlar da var. Bunlar aldıkları isim hakları ile kentlerin ve taşraların belirli bölgelerini tutuyor. Büyük patronların gölgesinde yaşayan, üstenci ve küstah bir dille işletmecilik yapan bu kurumlar da yasal olmayan bir çok uygulamayı öğretmene dayatıyor.
Sendikal hareket özelleştirme sonrası ciddi kriz yaşıyor. Son dönemde yaşanan grev dalgası da hem yeni işkollarında (kuryelerin eylemi vd.) hem de özel sektörde. Bu açıdan sizin çalışmalarınız da güvencesiz özel sektör emekçileri açısından örnek bir deneyim. Özel sektörde örgütlenmenin koşulları nasıl?
Sendikal öznenin bulunduğu alanda örgütlenme yöntemi ve stratejik yaklaşımlarla ilgili özgün hedefler önüne koyması gerekiyor. Politik doğruculuk, klasik sendikal fikir çoğu zaman ilerletici olmuyor. Çalışmayı darlaştırıyor. Biz, sorunun olduğu yerde planlı bir çalışma ile örgütlenmenin mümkün olduğunu, yeni sendikal deneyimlerin emeğin birleştirici ilkelerinin de katkısı ile ilerletici olduğunu düşünüyoruz. Nihayetinde somut sorunlarla ilgilenmek demek bu sorunları çözme yolunda pratik adımlar atmak demek. Sendikamız bu adımları fiili mücadele hattı üzerinden atıyor. Özelleştirme politikalarının bir tarafı atomize edilmiş bir emek kitlesini küçük parçalara ayırdı. Bu dağınıklığı ortak talepler ve demokratik/katılımcı sendikal tarzla yanıtlayamazsanız günü birlik sorunlarla ve lokal örgütlenmelerle yetinmek zorunda kalırsınız. Biz özelleştirilmeyi sadece patron gerçekliği üzerinden algılamıyoruz. Burada bir politik bir sömürü hattı var. Bu hattın temsilcileri yönetenler, bakanlık, sermaye grupları… Taleplerimiz güçlü düşünceler taşıyor. Güvencesizliği teşhir ettiği gibi, onu yaratan koşulların temsilcilerini de açığa çıkarıyor. Bu da kalıcı örgütlenmenin önünü açmak demek. Öğretmenler sorunlarını çözmeyi hedefleyen, küçük kazanımları büyüterek ilerleyen sendikamıza yönelim gösteriyor. Örgütlenmeye dair ürkek ya da kararsız yaklaşımları değiştirebilen bir süreç bu.
Sizin sektörde örgütlenme düzeyi nasıl? Siz ne kadar yaygın bir örgütlenme kurabildiniz?
Özel öğretim kurumlarında çalışan 300-350 bin civarında öğretmen kitlesi var. Bunların arasında ve hatta bu sayının dışında bizim tespit edemediğimiz kayıt dışı çalışan bir emek kitlesi de var. Doğru bir stratejik hat geliştirilmeyen, boş bırakılan ve ilgisiz kalınan bir örgütlenme alanından bahsediyoruz. Tabi bu bir bakıma örgütlenme fikrinde bilindik kalıpları, deneyimsizlikleri de taşıyor.
Yalnızca 1 yıl içinde verdiğimiz emek, yaptığımız işler ve bunların sonucunda aldığımız kazanımlarla şu anda 4500’e ulaşan resmi üye sayımız var. Bunlara sigortasız ya da işsiz olduğu için e-devlet üzerinden üye olmak isteyip de olamayan arkadaşlarımızı da katarsak rahatlıkla 5000 üyeden söz edebiliriz. O arkadaşlarımıza da biz fiili/fahri üyemiz diyoruz. Resmi üye olan arkadaşlarımızdan hiçbir konuda ayrı tutmuyoruz kendilerini. Onlar da sigortaları başlayınca resmi üyeliğe başvuru yapıyor.
Öğretmen Sendikası, bir öğretmen dayanışması olarak yola çıktı ve hâlâ o dayanışmanın yöntemlerini izleyerek ilerliyor. Bağımsız bir sendikayız. Herhangi bir konfederasyona bağlı değiliz. Hiçbir siyasal parti ya da kuruluşla bağlantımız yok. Elbette bizimle dayanışma gösteren nice sivil toplum kuruluşu, sendika ve meslek örgütleri var. Ayrıca nice bağımsız gazeteci, eğitim yazarı, akademisyen var. Hepsine teşekkür ediyoruz.
Bu Sendika, şu an maddi-manevi ne yapıyorsa tamamen kendi öz gücü ile yapıyor. Aidatlarımız gönüllülük esasına göre toplanıyor. Çalışmayan, işsiz hiçbir arkadaşımızdan aidat beklemiyoruz ancak çalışan arkadaşlarımızdan bu katkıyı Sendikadan esirgememesini istiyoruz çünkü içinde yaşadığımız ekonomik düzlemde, çalışmalarımızı, eylem ve etkinliklerimizi yapabilmemizin; açtığımız genel merkezimiz ve diğer illerde de açmak istediğimiz merkezlerin giderlerini karşılayabilmek gerçekten çok büyük bir parasal yük.
Twitter ve Instagram gibi sosyal medya hesapları üzerinden bizi takip edenlerin toplamı 55 bini aştı. Bu takipçilerinin neredeyse tamamının özel sektör eğitim emekçisi olduğunu biliyoruz ve bu yüzden onlara da artık bir Sendikaları, büyük bir öğretmen dayanışmaları olduğunu söyleyip onlardan resmi üyelik başvurusu yapmalarını istiyoruz. Bizi görüyorlar, izliyorlar, kazanımlarımızı nasıl emeklerle kazandığımızı biliyorlar. Bu kazanımları büyütmek, genişletmek; asıl taleplerimizi olabilecek en kısa zamanda kazanıma dönüştürebilmek için mücadeleye ortak olmalı, dayanışmayı büyütmeli ve Sendikalarına sahip çıkmalılar.
Özel sektör öğretmenleri artık hakkın nasıl alındığını, sömürünün ne olduğunu ve bu sömürüyü nasıl yeneceğimizi çok iyi biliyor ve hepsinin üstüne düşen en büyük görev Sendikasına sahip çıkmak, onu her yerde anlatmak ve büyütmek.
Cemil Aksu / POLİTİKA HABER