“Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi” Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda kabul edildi. Düzenlemenin yasalaşması halinde hakkında “terör soruşturması” başlatılan dernek ve sivil toplum örgütlerinin faaliyetleri geçici süreyle sınırlandırılabilecek. Yöneticileri görevden alınarak yönetime “kayyım” atanabilecek. Teklifin içeriğinde Cumhurbaşkanı’na mal varlıklarına el koyma da dâhil geniş yetkiler veriliyor. İktidar tarafından Meclis’e getirilen bu düzenlemeye karşı 606 dernek ve sivil toplum örgütü bildiri yayınladı ama tüm itirazlara rağmen kabul edildi.
Meclis’ten geçen düzenlemeyi Van’daki sivil toplum ve meslek örgütleri temsilcileri değerlendirdi.
‘TOPLUM TERBİYE EDİLMEK İSTENİYOR’
İnsan Hakları Derneği (İHD) Van Şube Başkanı Murat Melet, 80’li yıllarda da dernek kapatmalarının yaşandığını belirtti. O dönem yaşanan bu gelişmelerin Türkiye’yi büyük bir kaosa sürükleyerek yeni bir rejim oluşturulduğunu ifade eden Melet, bugün de başvurulan bu yöntemin insan hakları ve demokrasi açısından kabul edilemez olduğunu söyledi. Bu düzenlemeyle sadece demokrasi yollarının tıkanmadığın aktaran Melet, aynı zamanda toplumun baskı altına alınarak “terbiye” edilmek istendiğini kaydetti.
‘MAĞDURİYETLER GİZLENECEK’
Düzenleme içerisinde yer alan mal varlıklarına el koyma maddesine de değinen Melet, “Zaten bugüne kadar bu insanların mal varlığı üzerinde bir şüphe varsa kanunlar bu konuda açıktır. Bunun için özel bir kanun çıkarmaya da gerek yok. Biz bunu özel bir kanun olarak görüyoruz. Eğer bugüne kadar ortada şüpheli bir durum var ve bir şey yapılmamış ise yargı görevini yerine getirmemiş demektir. Bu durum Türkiye halklarının yararına olmayacak. Tersine siyasi iktidarın kendi eksiklerini, yaratmış olduğu mağduriyetleri gizlemek için böyle bir şeye başvuruyor” dedi.
‘MÜCADELEYİ İLKE EDİNDİK’
İHD’nin savunduğu ilkelerin Türkiye’nin de kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ilkeleri olduğunu anımsatan Melet, bu ilkeleri tanımamanın aynı zamanda devletin kendisini tanımamak anlamına geldiğini belirtti. Düzenleme kapsamında İHD’ye kayyım atama olasılığının bu evrensel ilkelere de atama anlamına geleceğini kaydeden Melet, böyle bir durum yaşanması halinde dahi insan hakları mücadelesinden vazgeçilmeyeceğinin altını çizdi. Verdikleri mücadelenin bir kurumun varlığıyla alakalı olmadığına dikkat çeken Melet, “Verdiğimiz mücadele vicdan meselesidir. Nerede olursak olalım mücadelemize devam edeceğiz. Çünkü bu mücadeleyi kendimize ilke edindik” ifadelerini kullandı.
‘YANLIŞTAN DÖNÜN’ ÇAĞRISI
“Siyasal iktidar bir an önce bu yanlıştan dönmelidir” diyen Melet, bu düzenleme nedeniyle Türkiye’nin gelecekte yargılanabileceğine işaret etti. Türkiye’de demokrasi ve insan hakları mücadelesi verenlere de seslenen Melet, şunları söyledi: “İnsan hakları mağduriyetlerinin ortadan kalmasını isteyen herkes buna karşı tepki göstermeli. Ama bu tepki diğerlerine benzememeli. Eğer insanlar buna karşı bir tepki göstermez ve Meclis’ten geçen yasa fiiliyatta uygulanırsa devlet ve toplum yapısı zarar görecektir. Şöyle ki; sivil toplum örgütleri toplumun vicdanıdır ve bütün siyasi oluşumların üstünde, onlardan bağımsızdırlar. Toplum içerisinde yaşanan mağduriyetleri ya da istek ve taleplerini devletin erklerine duyuran oluşumlardır. Bunlar kısıtlanır, kayyım atanır ya da kapatılırsa, toplum baskılanır ve toplumun sesi yok sayılır.”
‘DARBENİN BİLE GERİSİNDE’
Van-Hakkari Tabip Odası Başkanı Hüseyin Yaviç ise, bu düzenlemenin anayasadaki örgütlenme hakkı ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu vurguladı. Bu düzenlemenin demokrasiye müdahale anlamına geldiğini belirten Yaviç, “Sivil toplum kuruluşları, vakıf ve derneklerin vesayet altına alınmasına sebep olacak bu düzenleme Türkiye’yi darbe dönemlerinin bile gerisine götürecek bir düzenlemedir. Van-Hakkari Tabip Odası olarak Türkiye’de temel hak ve özgürlüklere yönelik kısıtlamaların yoğunlaştığı bir dönemde böyle bir yasal düzenlemenin ciddi sonuçlarının olabileceğini düşünüyoruz” dedi.
MUHALİFLER HEDEFTE
İktidarın kendisi gibi düşünmeyen tüm kurum ve kuruluşları bu tarz yasal düzenlemelerle zayıflatmak istediğini aktaran Yaviç, bunu daha önce yasalaşan barolarla ilgili düzenlemede gördüklerini dile getirdi. Pandemi sürecinde de Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) hedef alındığını sözlerine ekleyen Yaviç, “Sivil toplum kuruluşlarını demokrasinin gelişmesi, farklı görüşlerin ifade edilebilmesi açısından vazgeçilmez unsur olarak görüyoruz. Muhalif kesimlere dönük bu tür yaklaşımların ülkemiz açısından herhangi olumlu bir getirisi olmayacaktır. Dolayısıyla bu tür düşüncelerden bir an önce vazgeçilmelidir. Aksine demokrasi ilkesi gereği farklı görüşler desteklenmelidir” diye belirtti.
Tolga Güney – Barış Dönmez / MA