’68 Kuşağı’nın devrimci önderlerinden, Türkiye Komünist Partisi/ Marksist Leninist (TKP/ML) kurucu lideri İbrahim Kaypakkaya, politik mücadelesini yürüttüğü Dersim’de 28 Ocak 1973’te yakalanmış, Diyarbakır Cezaevi’nde yaşamını yitirdiği 18 Mayıs 1973’e kadar ağır işkenceler altında ifade vermeye zorlanmıştı.
Kaypakkaya’nın maruz kaldığı işkencelerden birisi de, karlı yollarda yalınayak yürütülmek olmuştu. 24 Ocak 1973’teki çatışmadan sonra kaçarken ayakkabısının tabanı yırtılan Kaypakkaya’nın ayakları, yakalandıktan sonra karla kaplı yollarda yalınayak yürütülünce donmuştu. Bu yüzden Diyarbakır Askeri Hastanesi’nde sol ayak serçe parmağı hariç bütün parmakları kesildi.
İbrahim Kaypakkaya’nın Diyarbakır Askeri Hastanesi’ndeki günlerine tanıklık eden, bugünlerde 89 yaşında olan emekli sağlık personeli Zülfikar Yıldız, o günleri anlattı. Evrensel gazetesinden Fırat Topal ve Mahsum Kara’nın sorularını yanıtlayan Yıldız, hem Kaypakkaya’ya yapılan işkenceleri, hem de Kaypakkaya’ya dair kişisel tanıklıklarını anlattı.
AYAKLARI KARDA YANMIŞTI
O dönem İbrahim Kaypakkaya’nın getirildiği Diyarbakır Askeri Hastanesi’nde çalıştığını belirten Yıldız, “Askeri hastanede bir odaya koydular. Her gün iki üç defa gidip pansuman yapıyordum. Ayaklarının hepsi karda yanmıştı. Hatta askeri taburdan ‘Ayakları kesilsin’ dediler ama bizim doktor ‘Yok tedaviyle iyi edeceğiz’ dedi. Ancak ayak parmaklarını biz kesmedik” dedi.
ELLERİ VE AYAKLARI SÜREKLİ KELEPÇELİYDİ
Kaypakkaya’nın yatakta ellerinin ve ayaklarının sürekli kelepçeli tutulduğunu söyleyen Yıldız, “Yalnız yemek yediği zaman kelepçelerini açıyorlardı. Bir asker dışarıda bekliyordu, bir tane de tam kapının önünde nöbette bekliyordu. Sonra ben baktım kendisiyle konuşamıyorum, Tabur komutanına telefon ettik, ‘Adama pansuman yapıyorum, senin askerin silahıyla başımda duruyor. Ben hayatımda silah görmedim, korkuyorum, askere söyleyin benden uzak dursun, bakamıyorum bu şekilde’ dedim. Tabur komutanı ona pansuman yapıldığında ‘Sen uzakta dur’ falan demiş, benden uzak duruyordu” dedi.
BABASIYLA GÖRÜŞTÜRÜLMEDİ
Hastanedeyken Kaypakkaya’nın babası Ali Kaypakkaya’nın görüşmek için geldiğini, fakat görüştürülmediğini aktaran Yıldız, “Babası iki üç gün hastanenin kapısında bekledi, göstermediler. Babası hastaneden ağlaya ağlaya gitti. Kaypakkaya, ‘Babama söyleyin ağlamasın bir şey olmaz’ dedi. Yani İbrahim’i babasına göstermemeleri çok zoruma gitti” diye konuştu.
YARALARI AĞIR OLMASINA RAĞMEN GÜLÜMSÜYORDU
Kaypakkaya’nın yaralarının ağır olmasına rağmen sürekli gülümsediğini ve kimseden sözünü esirgemediğini söyleyen Yıldız, “İbrahim gibi bir insan yoktu. Çok güzel bir insandı. Her zaman gülüyordu. Bir gün filmini çekmeye götürürken komutana, ‘Siz komünist falan diyorsunuz, baksanıza ne kadar güzel bir insan dedim’, komutan cevap vermedi” dedi.
“İZİNLİYKEN BİLE ONUN İÇİN HASTANEYE GELİRDİM”
Kaypakkaya ile sürekli sohbet ettiklerini belirten Yıldız, izinli olduğu günlerde dahi Kaypakkaya’nın pansumanını yapmak için işe gittiğini ifade ederek, “İbrahim’le her gün konuşuyorduk, sohbet ediyorduk. Hatta ben giydiğim önlüğün altında askerler görmeden ona süt götürürdüm. Pazar günü bizim izin günümüzdü, İbrahim için bugün de hastaneye gidip pansumanı yapıyordum. Bir gün gittim hastaneye baktım, ‘İbrahim yok’ dediler. Gece alıp götürmüşler. Sonra ‘İbrahim intihar etmiş’ dediler. Benim gördüğüm İbrahim intihar etmezdi. İbrahim hep gülüyordu, hiçbir şeyden aciz değildi, yaptıklarından pişman değildi. Ben onun intihar edeceğine inanmıyorum, her yerde de söylüyorum, hiç unutmuyorum. İbrahim’i severdim. Elleri ve ayakları kelepçeliydi, gece de açmıyorlardı. Hiçbir gün onu gülmeden görmedim, hep gülüyordu. Son günlerinde onu ayakta tuttum 1-2 adım yürüdü ‘Artık yürüyeceğim’ dedi. Ben de ona ‘Sen iyi olmuşsun yürüyorsun’ dedim. İbrahim sağ olsaydı eskisi gibi yürürdü” dedi.
İbrahim Kaypakkaya kimdir?
’68 Kuşağı’nın devrimci önderlerinden İbrahim Kaypakkaya, 1949 yılında Çorum’un Sungurlu ilçesine bağlı Karakaya köyünde doğdu. İlkokulu Çorum’da, ortaokul ve liseyi Ankara Hasanoğlan Öğretmen Okulu’nda okudu. Burada devrimci düşüncelerden etkilendi. 1966 yılında İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’na kaydoldu. Çapa’da okuduğu yıllarda Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) ve Fikir Kulüpleri Federasyonu’na (FKF) üye oldu. 1968’de Çapa Fikir Kulübü’nü kurdu. Çapa Fikir Kulübü olarak 6. Filo’ya karşı bir bildiri yayınladıkları için bazı arkadaşlarıyla birlikte aynı yıl okuldan atıldı. Bu dönemde TİP ve FKF içinde yaşanan Milli Demokratik Devrim-Sosyalist Devrim tartışmalarında MDD görüşünü benimseyerek TİP’ten ayrıldı. Aydınlık, Türk Solu ve İşçi Köylü gibi MDD çizgisindeki yayınlarda çalışan Kaypakkaya, Aydınlık dergisi içinde Mihri Belli ve Doğu Perinçek grupları arasında yaşanan ayrımda Perinçek’le birlikte hareket etti. Doğu Perinçek liderliğinde kurulan, Maoist düşünceleri benimseyen Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi’ne (TİİKP) katılarak örgütün Doğu Anadolu Bölge Komitesi (DABK) sorumlusu oldu.
12 Mart 1971’deki askeri darbeden sonra, TİİKP’ye yönelik revizyonizm ve oportünizm eleştirilerinde bulunarak hareketten uzaklaştı. 24 Nisan 1972’de bir grup yoldaşıyla birlikte Türkiye Komünist Partisi/ Marksist Leninist’i (TKP/ ML) kurdu. Malatya, Diyarbakır, Şanlıurfa, Dersim gibi illerde silahlı eylemlere girişti. Yine bu dönemde Kürt Sorunu, Ermeni Soykırımı, UKKTH, Kemalizm gibi konularda oldukça radikal düşünceler ortaya attı. 24 Ocak 1973’te Dersim’de çıkan bir çatışmada yaralandı. Yaralı halde dört gün boyunca kaçan Kaypakkaya, 28 Ocak 1973’te bir öğretmenin ihbarıyla yakalandı. Dört aya yakın bir süre ağır işkencelere maruz kalan Kaypakkaya, bu süre boyunca işkencecilere ifade vermedi. Kaypakkaya, 18 Mayıs 1973’te Diyarbakır Cezaevi’nde yaşamını yitirdi. Ölümü kayıtlara intihar olarak geçse de herkes onun işkenceyle katledildiğinden emindi.
İbrahim Kaypakkaya, ağır işkenceler altında gösterdiği direnişle bir efsane, bir sembol haline geldi. Bugün Kaypakkaya anısına yazılmış birçok şiir, söylenmiş bir çok beste mevcut. Bunlardan en bilineni, Grup Kızılırmak tarafından seslendirilen İbrahim Yoldaş şarkısıdır.
HABER MERKEZİ