■ Politika’dan Yorum
Ön ek: Bu yazıyı yayınlamaya fırsat kalmadan TC gece Kobane’ye uçaklarla saldırdı. Kobane, Derik, Ad Darbasiyah,and Ain Eissa köyler, kent merkezinin bombalandığı haberleri servis edildi. Böylece İstiklal’de bombanın patlatılması ile başlayan planın ikinci aşamasına geçildi. Fakat her şey baştan belli değil miydi? İstiklal saldırısı karşısında AKP MHP faşist iktidarının etrafında Kürt düşmanlığında noktasında kenetlenen “sağcı” “solcu” bütün kesimler bu saldırının sorumlusudurlar.
Her ‘olay’da, gerçeklik, farklı sınıfların, çıkar gruplarının, farkı çıkarlar etrafında toplanmış partilerin kendi pozisyonlarına ve stratejilerine uygun olarak, karanlıkta fil tarifi denilen biçimde, hakikat olarak sunulur. Taksim İstiklal Caddesi’ndeki son patlamada da aynısı oluyor. Bu gayet “normal”. Bizim için de önemli olan, İstiklal saldırısının aynasından, yapılan yorumlara bakarak kimin dost kimin düşman olduğunu görmek/göstermek.
En başta şunu vurgulamak gerekir ki, sanki bu tür eylemler dünya üzerinde ilk kez oluyormuş ve bu tarz eylemlerden sonra eylemin kimin yaptığı, nasıl yaptığı gibi konularda kamuoyuna servis edilen “bilgi”lerin nasıl imal edildiği gibi konularda resmi belgelerle de açığa çıkmış, yüzlerce örnek vaka varken, “etten önce kazana düşenler”in gerçekten pespaye bir durumdadırlar.
Daha devletin resmi görüşü açıklanmadan bile, başka her konuda anlaşamadıkları, uyuşturucu baronu ilan ettikleri Süleyman Soylu’nun açıklamasını veri alarak, eylemin kesinlikle Kürt örgütleri tarafından yapıldığını kabul ederek, kına yarışına giren Kemalistlerin, hızını alamayıp bu eylemi fırsata çevirerek HDP’yi, Emek ve Özgürlük İttifakı’nı, ezilenlerin şiddet eylemlerini kategorik olarak reddetmeyen devrim, komünist parti ve örgütleri hedef alarak onları da “teşhir etme”ye kalkan “Resmi TKP” ve Sol Parti’nin tavırları bu pespayeliğin ifrata varmış örnekleridir.
Evet, ilk elden soralım, başka her konuda açıklamalarının yanlış, manipülatif olduğunu ileri sürdüğünüz, uyuşturucu baronu ilan ettiğiniz, tacizci, tecavüzcü, işkenceci, katil ilan ettiğiniz, ÖSO, IŞİD, El Kaide gibi örgütlerle içli dışlı hallerini teşhir ettiğiniz, bir NATO üyesi, CIA ve diğer istihbarat örgütleriyle ortaklıklarından dem vurduğunuz, vesaire, AKP-MHP iktidarının –kaldı ki, kendi için de bile temkinli açıklamalar yapılıyorken- bu konudaki (aslında Kürtlerle ilgili her açıklamalarına) bu kadar güvenmenizin temeli nedir?
Olay karşısında bırakınız “araştırmacı gazeteci” olmayı, Soylu’nun kendisinin açıklamalarındaki tutarsızlık bile, biraz durup, görünüşle, daha doğrusu bize gösterilenle gerçeğin bir olmadığını anlamak için yeterli değil mi?
Hepinizin atladığı ya da bu “derin analiz”lerinize dahil etmek istemediğiniz bir ayrıntıyı hatırlatalım. Hani sizin deyiminizle “zamanlama çok manidar”: tam da ABD ve Rusya istihbarat örgütlerinin temsilcilerinin İstanbul’da buluştukları günlerde uzun zamandır yapılmayan bir saldırı gerçekleşiyor. Bu sizce önemsiz bir detay mı? Tam da bizzat ana muhalefet partisinin liderinin bizzat Saray’ı ve Saray’ın İçişleri Bakanı’nı küresel uyuşturucu ticaretinin komuta merkezlerinden biri olduğunu ilan ettiği ve hemen akabinde ardı ardına küresel uyuşturucu ağının kilit isimlerinin İstanbul’da yakalandığı haberlerinin çıkması, sizce konuyla alakasız bir ayrıntı mı? AKP-MHP iktidarının kati bir şekilde reddettiği, PKK’ye karşı kimyasal silah kullanıldığı açıklamaları hakkında Irak hükümetinin, iddialarının araştırılması için komisyon kurduğu açıklamasının konuyla hiç alakası yoktur, değil mi?
İstiklal’deki saldırı eyleminden sonra herkes 7 Haziran-Kasım 2015 dönemindeki planın yeniden devreye sokulduğunu yazdı. Ama o süreçte de, olayları başlattığı iddia edilen Şanlıurfa’da iki polisin evinde öldürülmesi olayı ile ilgili soruşturma ne durumda, hatırlayan, bilen var mı? İlk elden yapılan açıklamaların –PKK, önce eylemi üstlenmiş ama sonra kendileri tarafından gerçekleştirilmediğini açıklamıştı. Devlet de yaptığı operasyonda bir kişi öldürmüş, tutukladığı kişilerin ise eylem anında başka yerde oldukları daha sonra ortaya çıkmıştı ama yargılama buna rağmen sürdürülmüştü- hepsinin sonradan yalanlandığı, hatta mahkeme tarafından da gerçek olmadığının ortaya çıkarıldığını unuttunuz, değil mi? Eylemi gerçekleştirdiği iddia edilenlerin olayla alakalarının olmadığının –biri öldürüldükten sonra- anlaşıldığını hatırlıyor musunuz?
Bütün bu soruların elbette bir önemi yok, bunlar için. Her eylemden sordukları “kim kârlı çıktı, kime en fazla yaradığına bakalım” soruları bunların mantalitesini de ele verir. Gerçek önemli değil, nasıl bir açıklama yaparsak, biz bu olay etrafından örülecek operasyonlardan kendimizi kârlı çıkarırız, önemli olan bu. Bu pragmatist mantalite her defasında işliyor. Bu mantalitenin iktidar için ne kadar kullanışlı olduğunu varın siz düşünün.
Türkiye’nin gerçek sorunu da bu işte! Muhalefet namına konuşanların iktidar için birer kullanışlı aparat olmaları. Her durumda halkın çıkarlarını, barışı, eşitliği, demokrasiyi savunmak yerine, Kürt sorunu mevzu bahis olduğunda, hemen iktidara “açık çek” veren, onun etrafında kenetlenen sağıyla soluyla bir muhalefet. Bir taraftan Suriye politikasını eleştirir, uyuşturucu baronu ilen eder diğer taraftan Afrin, İdlib işgaline, Anayasa’ya aykırı olsa bile HDP’ye yapılan saldırılara açık destek verir. Çünkü hepsi biliyor ki, bu ülkede, hatta bölgede, hepsinin çıkarlarına çomak sokacak tek bir güç var: HDP.
O zaman bir kez daha yüzlerine karşı diyelim: Ne yaparsanız yapın, halkların gürleyen sesini boğamayacaksınız, bu akını durduramayacaksınız. Saraylarınız, saltanatlarınız birer birer yeknesak olacak. Eşitlik, özgürlük ve barış bu topraklarda göverecek.