■ Politika’dan Yorum
İktidar bir kez daha yargı eliyle darbe gerçekleştirerek Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı olmasının yolunu kapatmak için hamlesini yaptı. Ceza kesinleşirse İstanbul Büyükşehir Belediyesine kayyum atanma olasılığından dahi söz edenler az değil. Herkes yapılan yargılamanın ve verilen cezanın siyasi olduğunu biliyor. Süregiden iktidar kavgasında burjuva klikler arasında rekabetin dozu artıyor, şiddeti de yükseliyor.
Türkiye’nin 2023 seçimlerinin faşist AKP-MHP blokunun şefi Erdoğan’ın karşısındaki adayın kim olacağına kilitlendiği açık. Bu açıdan da Millet İttifakı’nın içinde “kazanabilir aday” profili olarak Alevi Kılıçdaroğlu yerine Sünni İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın adının ileri sürülmesiyle, bu iki adın bütün kamuoyu yoklamalarında Kılıçdaroğlu ile beraber geçirilmesi, iktidarı olası rakiplerini saf dışı bırakmaya yönelttiğini söyleyebiliriz.
İktidarın bu adımının İmamoğlu şahsında Erdoğan’ın iktidara yürüyüşündeki gibi mağduriyet üzerinden bir plan yapıldığı şeklindeki naiflikten öte siyaseten kör yorumları ele almaya gerek yok.
Elbette bu yargı darbesi her düzeyde kınanmalı ve gereken dersler alınmalıdır. İlk ders alması gerekenlerin de “Anayasa’ya aykırı ama destek vereceğiz” diyerek HDP Eş Başkanlarının, milletvekillerinin ve belediye başkanlarının tutuklanmasının yolunu açan CHP ve Millet İttifakı olduğunu belirtmeliyiz. Kürt düşmanlığında iktidarla ortaklaşanların, çelişkiler derinleştikçe HDP’ye ve sol- sosyalist muhalefete hatta Fetullah Cemaatine uygulanan aynı yöntemleri bir birlerine karşı da kullanmaktan çekinmeyecekleri bir kez daha ortaya çıktı. Bu durum önümüzdeki seçim sürecinde çok farklı çıkar gruplarının silahlı çatışmaya, suikastlere varan araçlarla kendini göstereceğinin bir işareti. Hiç kimse yaşanan sürecin belli güçlerin mühendislik planları çerçevesinde satranç oynar gibi oynandığı komplocu düşünceye kanmamalıdır. Çıkarlar söz konusu olduğunda kendilerini idama götürecek olsa bile belli kozların, kartların açılacağını beklemek lazım.
Diğer taraftan sol-sosyalist partilerin temsilcilerinin koşar adım Saraçhane’ye gitmesinin anlamını da iyice düşünmek lazım. Bunun sadece bir dayanışma olmadığı açık. Hele ki Emek ve Özgürlük İttifakı üyesi partilerin temsilcilerinin mesajları burjuva klikler arasındaki mücadelede kliklerden birine yedeklenme görüntüsü vermiştir. Oysa burjuvaziye karşı emekçi sınıfların ve güçlerin bağımsız kalmasının en fazla gerektiği bir zamandayız. Emekçi kitleleri burjuva içi kapışmalarda bir tarafa yedeklemek güncel olduğu kadar tarihsel açıdan da sol-sosyalist hareketin ideolojik ve politik tasfiyesine su taşımaktır. Unutulmamalıdır ki dün Saraçhane’ye damgasını vuran CHP değil İyi Parti ve Akşener olmuştur.
Komünistler her zaman demokratik bir seçim beklentisinin naiflikten öte siyasi körlük olduğunu ve hem öncü partilerin, grupların buna uygun örgütlenmesi hem de emekçi sınıflarına, kadınların, gençlerin, Alevilerin, Kürtlerin kısacası devrimci demokrat ilerici güçlerin de buna göre bilinç aydınlığına kavuşturulması gerektiğini işaret etti. Burjuvazinin şu ya da bu kliği bizim için özgürlük, eşitlik ve adalet için bedel ödemez. Uzlaşırlar ya da geri çekilirler. Çünkü onlar için sistemin devamlılığı, devletin devamlılığı esastır. Bunu unutmamak lazım
Umudunu Millet İttifakı’n bağlayan, geniş emekçi kitlelerin hayal kırıklığına uğrayarak büyük bir ahlaki ve siyasi çöküntü yaşamasını engellemek bu görevin başarısına bağlıdır. Yoksa Millet İttifakı ile dayanışmak bir sonuç yaratmayacağı gibi onlara bağlanan umudun daha da derinleşmesine neden olur. İktidarın yargı ya da polisiye güçlerle olası darbelerine karşı anti-faşist cepheyi büyütmek gerekiyor.