HDK tarafından yayınlanan bildiride, “Katliamın içinde çok ölüm biriktiren ama kendisi hiç ölmeyen, nesilden nesile etkisi değişerek yaşayan bir vahşettir” ifadeleri kullanılırken, şöyle devam edildi:
Çoğunlukla yaşandığı an belli tarihler ile belirlenir ve katliamın o tarihler arası bilançosu anlatılır; oysa kapanmayan etkisi her gün yaşamın içinde devam eden, toplam etkisi asla belirlenemeyen bir vahşettir. Maraş Katliamı da 42. yılında acısıyla birlikte yaşamaya, toplumların vicdanını beklemeye devam ediyor. Katliamın başlangıcı olarak kabul edilen 19 Aralık 1978 öncesinde sardı cinayet kokusu Maraş’ı. Karşı karşıya getirilecekler psikolojik olarak hazırlandı katliama. Sinemaya bırakılan ses bombası, Alevilerin kahvehanesinin taranması, iki devrimci öğretmenin katledilmesi ile başladı kanlı günler. 12 Eylül darbesi ilk testini gerçekleştiriyor, kanlı yol haritasını çiziyordu Maraş’ta. Çok sayıda kırım ile oluşturulan tek milletin yanına tek din (devletin tarif ettiği) kimliğinin de eklendiği yerdi Maraş. İlk defa bir katliamda sivil halk, örgütlü ırkçılar, uluslararası derin güçler ve devletin karanlık elleri bir araya gelmişti Maraş’ta. İçinde katliam, talan, zorla göç ettirme, demografik değişim gibi tüm diğer katliamlarda biriktirilen tecrübeler Maraş’ta birleşmişti. Sonra ne mi oldu? Sayısız insanın canına kıyıldı, evler talan edilip eşyalar ganimet gibi paylaşıldı, kısıtlı imkânlar ile geliştirilen direnişler binlerce insanın canını kurtarsa da ölümlerin önüne geçemedi. Ne zaman ki saldırganlar valilik, hastane vb. devlet kurumlarına yöneldi, günlerdir izleyen kolluk güçleri kentin kontrolünü ele geçirdi. İşte o zaman günlerdir kentte yaşananlar kayıt altına alınmaya başladı.
Her katliamda olduğu gibi mağdurların ödemeleri gereken bedel henüz bitmemişti. Büyük bir nüfus Maraş’ı tek edip komşu kentlere, komşu ülkelere değil gidebildiği en uzak diyarları mesken tuttu. Kısıtlı imkânlarla direnip binlerce canı kurtaranlar sıkıyönetim mahkemelerinde failmiş gibi yargılanmış, 90 günlük yasal gözaltı süresini de aşıp 200, 300, 360 gün gibi sürelerde gözaltında işkence görmüş, katliamda ölmeyenler işkencehanelerde katledilmişti. Gerçek faillerin yargılanmalarında ise her zamanki gibi adalet terazisi bozulmuş, yıllar sonra baş failler bu ülkede siyaset yapmış, “İnsan Hakları Komisyonu”nda görev almış, birçok faile kamunun kapıları açılmıştır. Maraş davasında hakikati savunan avukatlardan Ceyhun Can, Halil Sıtkı Güllüoğlu ve Ahmet Albay ise faili meçhul cinayetlerle katledilmiştir.
Maraş’ta, 12 Eylül’ün kanlı yol haritası tecrübe edilmişti. Tek milletin yanına tek din (siyasal islam) kimliğinin ilk pekiştirmesi yapılmış, direnme suça dönüştürülmüş, savunma avukatlarının katledilmesi ile savunma tehdit altın alınmıştır ve binlerce insanın katledileceği, binlercesinin işkence tezgahlarından geçirileceği 12 Eylül Darbesi’nin hazırlıkları tamamlanmıştır.
Başta da söylediğimiz gibi katliamlar yaşayan olgulardır. Bugün hala Alevilerin kapılarının işaretlendiği, kendine “milliyetçi” ile “İslamcı” diyenlerin el birliğiyle ülkeyi karanlığa götürdüğü günlerden geçiyoruz. Biliyoruz ki bu günlerden çıkışın tek anahtarı Maraş’ta kuramadığımız birlikteliği kurmaktan geçiyor. O gün Maraş’ta birleşen karanlık ellere karşı bugün birlikte yaşamaya inananların elleri birleşmezse hafızamıza silinmez yeni acılar yerleşecek. Yaraları örterek kapatamadığımızı tecrübe ettik. Bugün açıp iyileştirmeye ihtiyacımız var. Maraş hala vicdanını arıyor. HDK Halklar ve İnançlar Meclisi olarak herkesi bu vicdanda birleşmeye çağırıyoruz.
HABER MERKEZİ