Ayakkabı imalatı işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatında “tehlikeli” kategorisinde yer alıyor. Bu işte çalışanların kullandıkları kimyasal maddeler, onları; gerekli koruyucu donanımı kullanmamaları durumunda kan kanseri, beyaz parmak hastalığı, bağışıklık sistemi bozuklukları gibi sağlık sorunları ile karşı karşıya bırakabiliyor.
Kimyasalların olası etkilerini azaltmak için lokal ve genel havalandırma, eldiven ve maske kullanımı şart. İş yerine girildiğinde ilk olarak ayakkabı tabanının suni deriyle çivi aracılığıyla buluştuğu tezgahlar yer alıyor. Bu işçilerin, kimyasal maddeler ile teması diğer işçilere göre daha az. Arka kapıya doğru ilerlendiğinde ise ayakkabı tabanlarını çivi ile çakan ustalar ve ustaların yanındaki çocuk işçiler görülüyor.
Ayakkabıların tabanlarına suni deri takıldıktan sonra, bir taban daha yapıştırılıyor. Bu işlemde siyah, katrana benzeyen bir yapıştırıcı kullanılıyor. Kimyasal madde ile birbirine tutturulan taban ve ayakkabı daha sonra ışıl işleme tabi tutuluyor, son olarak ise presleniyor. Bu işlemle görevli işçiler de kimyasal soluyor.
“BİZDEN KÖTÜ KOŞULLARDA ÇALIŞANLAR VAR”
Siyah katranın başında ayakkabı tabanına kimyasal süren Hakan Kahraman, çalıştıkları iş yerinin sağlık açısından iyi işyerleri arasında olduğunu söyledi. Kahraman, “Bizden daha kötü durumda çalışan insanlar da var. Çok şükür bizim işyerimiz daha ferah. Havalandırma olayımız var. Her şeyimiz mevcut burada. Ama sağlık açısından tabi ki zor. Ama ne yapalım. Bizim de mesleğimiz bu” dedi.
Kahraman da çocuk yaşta çalışmaya başladığını “Ailen işe gideceksin’ dedi. İşe gideceksin. Yoksa çalışmak tabii ki zor” diye aktardı.
Çocukken ustalarının kendilerini dövdüğünü de tebessüm ederek “Bu meslekte çalışıp da dayak yemeyen yoktur” diye açıklayan Kahraman, “bunun faydalarını şimdi gördüğünü” söyledi.
Kahraman sabah saat 07.00’de başladıklarını ve ortalama 12-13 saat çalıştıklarını açıklayarak, günlük kazançları ile ilgili “Ne tırnağımız uzuyor ne kısalıyor. Ama binlerce şükür halimize. Evimizin rızkını kazanıp gidiyoruz evimize” dedi.
“İKİ SIFIR GALİP GİYİM”
Kahraman kimyasal madde ile çalışmanın sağlığı üzerindeki etkisini şöyle anlattı:
“Boğazın ağrıyor artık. Affedersin balgam oluyor. Meslek hastalığımız bu. Başka bir şeyimiz yok. O da güncel her insanın yakalandığı gibi. Bu ileride bize ne yaratır? Burada kimyasalda çalışıyorum. Bunun üzerine alkol, sigara kullansam daha farklı oluyor. Şimdi onları hayatımdan sildiğim için üçte bir. İki sıfır galip gibiyim.”
“DIŞARI ÇIKTIĞINDA HAFİF BAŞ DÖNMESİ OLUR”
Çocuk yaşta çırak olarak ayakkabı imalathanesinde işe başlayan Süleyman Kupalı, 34 yıldır bu işi yapıyor. “Zor tabi mesleğimizin icrası bu. Kokuyu çekmek, çivi çakmak. Mesleğimizin cefasını çeken insanlarız” diyen Kupalı, kullandığı kimyasalın kokusu ve tozlu ortamın kendilerini etkilediğini söylüyor. Kupalı kimyasal ile çalışmaya alıştıklarını belirterek, “Bünye alışmış. Dışarı çıktığımızda hafif baş dönmesi olur. Olmaz diye bir şey yok” dedi.
“ÇALIŞMAK BOYNUMUZUN BORCU”
Kupalı, “Bizim şu an ilacımız bu. Şu an biz onsuz yapamayız. Bali ile karışmasın. Bu balinin bir alt düşüğü. Sürükleyici, kendinden geçirici bir hastalık değil. Bu iş ilacı” diye kimyasalın kendileri için vazgeçilemez hale geldiğini anlattı. Kupalı çocukken mahallede top oynayamadıklarını açıklayarak, “Çalışma boynumuzun borcu” diye konuştu.
“TEMİZ HAVA ALMANIZ LAZIM”
Murat Yılmaz ise üniversiteyi terk etmek zorunda kalan oğlu ile beraber çalışıyor. Altı yaşında mesleğe başlayan Yılmaz, çocukken okula gittiğini ve okuldan kalan vaktinde çalışmaya geldiğini söyledi. Yılmaz, çıraklık döneminde mesleklerinde kimyasal madde kullanılmadığını ve her şeyin doğal olduğunu söyleyerek, “Şu an kimyasal son 15 yıldan beri girdi mesleğimize. Şu an elimde tutuğum, batırdığım kimyasal. Sigaramız, alkolümüz yok. Ondan yana artıyız. Gün boyu oturuyoruz biz. Belli saatler içinde kalkıp yürümeniz lazım. Kapı açık olduğu için temiz hava almanız lazım” diye konuştu.
Yılmaz, Suriyelilerle beraber çalışmaları konusunda “Herkesin gönül yarası var ama şu an biz birlikte yaşamak zorundayız” diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kardeşlik diyelim. Hatay olarak geniş bir mozaik olduğu için Hatay. Burası kardeşliğin memleketi diyelim Hatay. Hataylı olmak ayrıcalıktır.”
Ayakkabı imalathanesinin son kısmında ise en güvencesiz çalışan Suriyeliler var. Ayakkabıların parlatma, bağcıklarının bağlanması ve paketlemesini yapıyorlar. Türkçe konuşamıyorlar. Sigortasız ve karın tokluğuna çalışıyorlar. Başlarındaki bir Türk işçi de onları yönlendiriyor.
Tamer Arda Erşin – ANKA