AKP-MHP’nin halkın haber alma hakkını engelleme üzerine kurulu ve gazeteci örgütlerinin “Sansür Yasası” olarak nitelendirdiği 40 maddelik kanun teklifi, Meclis Genel Kurulu’nda 13 Ekim’de kabul edildi. Yasak ve sınırlamalarla dolu kanunun Resmi Gazetede yayınlanmasının ardından iktidarın ilk saldırısı, Mezopotamya Ajansı (MA) ve JINNEWS’e yönelik oldu. Ankara merkezli soruşturma kapsamında 25 Ekim’de 9 kentte yapılan ev baskınlarında gözaltına alınan MA Yazı İşleri Müdürü Diren Yurtsever, muhabirler Selman Güzelyüz, Deniz Nazlım, Berivan Altan, Ceylan Şahinli, Emrullah Acar ve Hakan Yalçın ile JINNEWS muhabirleri Habibe Eren ve Öznur Değer, 29 Ekim’de tutuklandı.
Ev baskınında başlayan işkence uygulamalarının emniyette devam etmesine karşı polise ifade vermeyen gazetecilerin savcılıkta alınan ifadelerinde, gazetecilik faaliyetleri suçlamaya konu edildi. Gazeteciler, sevk edildikleri mahkemede yine yaptıkları haberler, haber kaynakları ile görüşmeleri ve aynı kapsamda yaptıkları seyahatler nedeniyle “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklandı.
Kadın gazeteciler Diren Yurtsever, Habibe Eren, Berivan Altan, Ceylan Şahinli ve Öznur Değer Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’ne; Deniz Nazlım, Selman Güzelyüz, Emrullah Acar ve Hakan Yalçın ise Sincan 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tek kişilik hücrelere konuldu.
Gazetecilerin avukatı Sipan Cizreli, ev baskınları ve emniyette müvekkillerine yönelik işkence uygulamaları, sorgu aşaması ve tutuklama gerekçelerini değerlendirdi.
Cizreli, 25 Ekim’de evlere yapılan baskında birçok kitaba “suç delili” olarak el konulduğunu belirterek, yansıyan görüntülerde gazetecilerin ev baskını ve sonrasında işkenceye uğradığını söyledi. Soruşturmaya dair bilgi almak amacıyla gittikleri savcılıkta dosyada kısıtlılık kararı getirildiğini öğrendiklerini ifade eden Cizreli, “Savcı bizimle görüşmedi. Kısıtlılık kararına göre alacağımız bazı evraklar var kanun gereği ancak talep ettiğimizde de ret sonucuyla karşılaştık. Buna karşı itirazlarımızı gerçekleştirdik. Basına yansıyan görüntülerden kaynaklı müvekkillerimizin işkence ile gözaltına alınmasına istinaden kendileri ile görüşme yapmak için adliye sonrası emniyete gittik. Fakat orada da 24 saat avukat görüş yasağının olduğunu öğrendik. Orada da müvekkillerimizle görüşemedik” dedi.
“SUÇ DELİLİ” KİTAPLAR
Avukat görüş yasağının ardından müvekkilleriyle görüşebildiklerini dile getiren Cizreli, “Müvekkillerimize ters kelepçe yapıldığı, başının eğilerek araçlara bindirildiği, araçların özellikle sırf görüntü alabilmek için müvekkillerin konuklarına uzak yerlere bırakıldığını, bir süre yürütülerek ters kelepçe ve baş eğmeye yönelik görüntüler alındığını öğrendik. Ev aramalarında yine başkalarına ait bilgisayarlara, hiçbir suç teşkil etmeyen, örneğin AİHM’in yayınlamış olduğu raporların yer aldığı kitaplara el konulduğunu gördük. Soruşturma dosyasıyla alakası olmayan birçok şeye el konulduğunu gördük. Nitekim daha sonra savcılık tarafından suç unsuru taşımadığına ilişkin bir kararla yaklaşık 60 kitap taraflarımıza teslim edildi” diye anlattı.
SUÇ YARATMA ÇABASI
Gazetecilerin gözaltına alınması ve sonrasında algı yaratıldığını söyleyen Cizreli, “Özellikle basına görüntüler servis edildi, ardından hedef gösterildiler. Emniyet Genel Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada, 11 gazetecinin yaptıkları haberlerle ‘halkı kin ve düşmanlığa sevk etmekten’ gözaltına alındığı belirtildi. Ancak sonra kolluk ifadelerine baktığımızda, aslında ‘örgüt üyeliği’ isnadıyla gözaltına alındıklarını gördük. Emniyetin de savcılığın da kafasının çok karışık olduğunu gördük. Müvekkillerimizle alakalı suç üretmeye çalışıyorlar” diye belirtti.
DOSYADA SUÇ UNSURU YOK
Soruşturma kapsamında müvekkillerine sorulan sorulara değinen Cizreli, “DFG’ye neden üyesiniz? Elinde Mezopotamya Ajansı’na ait mikrofon var, bu kime ait, niçin elinizde tutuyorsunuz? Yine haber takibi yaparken yaptıkları telefon görüşmeleri, seyahatleri soruldu. Dosyanın geneline baktığımızda, suç unsuru taşıyan hiçbir şey ile karşılaşmıyoruz. Algı yaratılarak, hedef gösterilerek, MA ve JINNEWS üzerinden bir soruşturma yürütülüyor. Nitekim hiçbir delil olmaksızın müvekkillerimiz hakkında tutuklama kararı verildi” diye konuştu.
20 DAKİKADA DOSYA İNCELEMESİ!
Müvekkilleri gazetecilerin gözaltına alındığı sırada ve adliyeye götürülürken görüntülerinin çekilmesini “mizansen” olarak nitelendiren Cizreli, Ankara Adliyesi’nde yaşanan hukuk garabetini şöyle anlattı: “Adliyeye çıkarıldıktan sonra müvekkillerimizin 9 savcı tarafından ifadesinin alınacağını öğrendik. Bu 9 savcının 8’si soruşturma dosyasının savcısı değil. Soruşturmayı oluşturan bir savcı var. Geri kalan 8 savcı ise başkaca savcılar ve dosyaya hakim değiller. Müvekkiller adliyeye getirildikten 20 dakika sonra ifadelerinin alınacağı söylendi. Böylesi bir dosyanın 20 dakika içinde incelenmesi ve savcılar tarafından algılanması mümkün değil. Aslında emniyette başlatılan operasyon ve başından süre gelen algı yaratma meselesi, müvekkillerimizin niye alındığına dair kanaatimizi doğrular nitelikteydi. Dosyayı hiç bilmeyen savcılar apar topar bir şekilde müvekkillerimizin ifadesini almaya karar verdiler. Daha sonra ifadeler başladı, sadece 2 müvekkilimizin asıl soruşturma savcısı tarafından ifadesi alındı. Geri kalanlar ise dosyadan bihaber savcılar tarafından ifadeleri alındı.”
GAZETECİLİK FAALİYETLERİ HEDEF ALINDI
Soruşturma dosyasına dikkat çeken Cizreli, şunları söyledi: “Müvekkillere haber içerikleri, yaptığı haberler, dernek üyelikleri soruldu. Beraber çalıştıkları arkadaşlarını nerden tanıdıkları soruldu. Dosyaya MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) raporları eklenmiş, fakat bu raporların üyelik isnadıyla herhangi bir alakası yok, niçin dosyaya eklendiğini bilmiyoruz. Yine bir takım gizli tanıkların ifadeleri var. Fakat bu gizli tanıkların nerede, nasıl, kim tarafından ifadelerinin alındığına dair bilgi de yok. Bizim nezdimizde delil de değil bunlar. Yine savcılıkta gazetecilik faaliyetleri hedef alındı. Bunu bir kez daha bu ifadelerde gördük. Müvekkillerimizin ağzından çıkmayan beyanlar savcılar tarafından ifade tutanaklarına geçirilmeye çalışıldı. Özellikle ‘Bu haberi neden yaptın?’, ‘Niye orada bulunuyorsun?’, bir müvekkilimize Dedeoğulları katliamı ile ilgili sorular soruldu, ‘Nagihan Akarsel’in cenazesinde ne işin var?’ gibi sorular soruldu. Üye oldukları derneklerin örgüt ile bağı olup olmadığına dair deşici sorularla karşılaştık. Sakat bir savcılık sorgusundan geçtik. En başından beri mizansenle gözaltına alınan ve hedef gösterilen müvekkillerimizin, savcılar tarafından da sırf gazetecilik faaliyetleri dolayısıyla hedef alındığını gördük.”
ORTADA DELİL YOK
Savcılık tarafından tutuklama talebinin ardından hakimlik sorgusunda da benzer tabloyla karşı karşıya kaldıklarını aktaran Cizreli, “Sorgu hakimliği aşamasında biz savunanlar olarak, delil niteliğinde herhangi bir şeyle karşılaşmadığımız için nasıl bir savunma yapacağımıza dahi şaşırdık. Bir üyelik isnadı var, fakat bununla ilgili bir delil yok ortada. MASAK raporları var. Sorgu Hakimliği’nde de bize soruldu. 300 liralardan bahsediliyor, kendi kişisel para transferleri gibi… Bütünüyle değerlendirildiğinde, dosya sırf şişirilip kalabalıklaştırmak için, isnat edilen suçla alakası olmayan birçok şeyin dosyaya eklendiğini görüyoruz” ifadelerinde bulundu.
YARGI ELİYLE BASKI
Diyarbakır’da 16 Haziran’da 16 gazetecinin tutuklanmasını hatırlatarak, Kürt gazeteciler üzerinde uzun zamandır yargı eliyle baskı kurulduğunu vurgulayan Cizreli, “4 ay önce tutuklanan 16 gazetecinin iddianameleri hazırlanmış değil. Haksız yere tutuklulukları devam etmekte. Onun ardından Ankara merkezli bir operasyonla karşılaştık. Bir yandan basın özgürlüğü ihlal edilirken, bir yandan da haber alma özgürlüğü kısıtlanmaya ve engellenmeye çalışılıyor. Bugüne kadar bu hep süregelen bir durumdu, yine yargı eliyle devam ettirmeye çalışıyorlar. Bir kesimin hoşuna gitmeyen haberler yapan, yandaş basının dışına çıkan ve halkın haber alma hakkına istinaden haber yapmaya çalışan müvekkillerimiz gözaltılarla, tutuklamalarla baskılanmaya çalışıyor. Bu dosyada bir kez daha bunu görmüş olduk” dedi.
MA