Posta ve Telgraf Teşkilatı’nda (PTT) çalışan taşeron işçiler, kötü çalışma koşullarına ve taşeron işçilere yapılan ayrımcılığa karşı 2019 yılında Posta, Telefon ve Telekomünikasyon İşçileri Sendikası (PTT-SEN) ile Posta, Transfer, Taşımacılık ve Kargo İşçileri Sendikası (PTT KARGO-SEN) adıyla iki farklı sendika kurarak örgütlenme faaliyetine giriştiler. Bu iki farklı sendika, aynı zamanda iki farklı işkolunda çalışan işçileri temsil ediyordu; PTT-SEN haberleşme, PTT KARGO-SEN ise ulaştırma işkolunda çalışan PTT taşeronlarının sendikası.
Hiçbir konfederasyona bağlı olmayan bu iki bağımsız sendika, kurulduktan kısa bir süre sonra PTT taşeronlarından büyük ilgi gördü. PTT’nin Ege ve Marmara bölgelerindeki taşeron işçiler arasında yetkili sendika oldu. Ne var ki, bu durum PTT yönetiminin hoşuna gitmedi ve bir işçi kıyımı başladı. İçlerinde sendika yöneticilerinin de bulunduğu onlarca taşeron işçi, “Genel ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışlar” gerekçe gösterilerek, yani Kod-29 ile işten çıkarıldılar. Bu gelişme üzerine PTT taşeronları, 7 Aralık 2020’de İstanbul ve İzmir’deki PTT Başmüdürlükleri önünde bir direniş başlattılar. Direniş beş aydır sürerken, bugünlerde tam kapanma nedeniyle PTT Başmüdürlükleri önündeki eylemlere ara verilmiş durumda.
İstanbul ve İzmir’de iki aydır devam eden direnişi PTT-SEN Genel Başkanı Halit Büyük ile birlikte konuştuk. Sözü çok uzatmadan Halit Büyük’e veriyoruz.
BÜYÜK: İŞÇİNİN HAK ARAMASINA BİLE TAHAMMÜLLERİ YOK
“Politika Haber: Direnişinizin başlamasından bugüne dek geçen beş ayı özetler misiniz?
Halit Büyük: İlk günden itibaren muhataplara çağrımız ve taleplerimiz sendika yöneticilerimizin işten atılması şeklinde gerçekleşen açık hukuk ve hatta Anayasa ihlallerinin ortadan kaldırılmasına ve mücadelemizin temelini oluşturan PTT bünyesindeki 14.000 taşeron işçinin örgütlenmesi üstündeki baskıların son bulmasına yönelikti. Fiili direnişimiz sürerken bu direnişin açtığı yollarla önümüze çıkan tüm muhataplarımızla ve çözüme yönelik aracı olabileceğini düşündüğümüz tüm mercilerle görüşmeler sağlamaya çalıştık, hukuki zeminde başvurularımızı yaptık ve bunların takipçisi olduk. Yüz günü aşkın süre boyunca bir yandan gerçekleşen haksızlığı ve sendika düşmanlığını teşhir ederken, bir yandan da bu yolun en başından beri omuz omuza yürüdüğümüz, iş arkadaşlarımız PTT taşeron işçileri ile sendika örgütlenmesi çalışmalarımızı sürdürdük.
P.H: Lehinizde verilen mahkeme kararları ve Anayasanın ilgili maddeleri ortadayken işe iadelerin gerçekleşmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
H.B: Sendikamız, taşeronluk tarihinde ilk kez toplu iş sözleşmesine imza atmış ve işçilere gerçek kazanç elde ettirebilmiş bir sendikadır. PTT taşeron işçilerinin örgütlenerek bir araya gelmesi, işveren karşısında haklar kazanmaları konusunda somut ve emin adımlar atıyoruz. Bizler işçilerin yönetimini ilke edinmiş, bağımsız ve sırtını yalnızca kendi gücüne dayamış olan bir sendikanın yöneticileriyiz. Tam da bu nedenlerle, işten atılmamızı organize bir sendikal saldırı operasyonu olarak değerlendiriyorum.
P.H: Hali hazırda PTT’de çalışmaya devam eden işçilerden, memurlardan ve PTT dışındaki yurttaşlardan nasıl tepkiler alıyorsunuz? Olumsuz bir tepkiyle karşılaştınız mı?
H.B: Bu sorunun cevabını bir örnekle verebiliriz; PTT’de çalışmaya devam eden arkadaşlarımız direnişimizin ilk günlerinde bize kek getirdiği için PTT içerisinde kimliğinin tespit edilmeye çalışıldığı haberini almıştık. Arkadaşlarımız her ne kadar özel görüşmelerimizde dayanışmalarını, selamlarını bizden eksik etmeseler de direniş alanımıza içerideki baskılar nedeniyle gelemiyorlardı. Gerek bizi gören vatandaşlar, gerek direniş alanındaki esnaf kardeşlerimiz bizden dayanışmalarını tek gün olsun eksik etmediler. Haklılığımız, iletişimde olduğumuz tüm çevrelerce ilk andan itibaren ortak bir mücadele inancına dönüşüyor.
P.H: İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’a direnişle girdiniz. Sizin gibi birçok işyerinde (Örneğin Baldur, Sinbo, SML Etiket, Migros vs.) Kod-29’a karşı işçi direnişleri devam ediyor. Buna dair ne söylemek istersiniz?
H.B: Ülkemizin dört bir yanında işçilere yönelik benzer saldırıları ve bu saldırılara karşı başlayan direnişleri görüyoruz. Sarı sendika ve işverenlerin işçinin arkasından çevirdikleri kirli pazarlıkları, hukukun işveren lehine bükülerek işçileri köşeye sıkıştırmasını, sosyal ve ekonomik hakların sürekli gaspını duyduğumuzda tek tek ve küçük görünen direnişlerin aslında mücadelelerinin ortak olduğunu biliyoruz.
P.H: Tam kapanmayla birlikte İstanbul ve İzmir’deki PTT Başmüdürlükleri önünde yapmış olduğunuz eylemlere mecburen ara verdiniz. 17 Mayıs’tan sonra kendinize nasıl bir eylem takvimi belirlediniz? Veya belirlediniz mi?
H.B: Mücadelemize daha önce de duyurduğumuz gibi il il, merkez merkez sendika örgütlenmemize odaklanarak ve eylemlerimizi merkezlere taşıyarak devam edeceğiz.
P.H: Sendikanızın üyeleri, Ankara’daki eylemleri sırasında polis şiddeti ve gözaltı ile karşılaştılar. Haklı olduğunuz bir meselede bunlarla karşılaşmak size ne hissettirdi?
H.B: Evet haklı olduğumuz bir mücadelede gözaltına alındık. Davamız sonuna kadar haklı Devletin kurumu PTT A.Ş.’de devletin yasaları, devletin kurumu ve alt işverenleri tarafından hiçe sayılıyor ve bu duruma kulaklar tıkanıp gözler yumuluyor. Aslında suçlu olduklarını çok iyi bildiklerinden PTT yöneticileri bizimle görüşmüyor, sanki görüştüklerinde her şeyi kabul etmek zorunda olduklarını düşünüyorlar. Bir şekilde “hiç muhatap olmamak en iyisi” diye düşündüklerinden olsa gerek, işçiyle kolluk kuvvetlerini bilinçli olarak karşı karşıya getiriyorlardı. Bu durumun kamuoyunda daha farklı lanse edilmesini istiyorlar. Öbür yandan da bakıyorsun, haklısın, hakkını arayacaksın ama polisi karşına dikiyorlar. Utanç verici durumlar bunlar. Yasalar hep patronların lehine işliyor, işçinin hak arama hakkını bile gasp ediyorlar.
P.H: Siyasi partilerin bu süreçteki tavırlarına ilişkin ne söylemek istersiniz?
H.B: Mücadelemiz süresince ulaşabildiğimiz her siyasi partinin temsilcisine taleplerimizi iletmek üzere ulaştık. Sahici bir müzakere zemini herhangi bir siyasi parti tarafından oluşturulmadı. Bu ülkede işçi haklarının, Anayasa’nın ihlal edilmesinin karşısında olduğu iddiasında olan her siyasi parti, bakan, bakanlıklar işçilerin bu denli açık ihlallerle açlığa mahkum edilmesinin önüne geçilmesi konusunda gereken tüm adımları atmalı ve her yolu zorlamalıdır.
P.H: Son olarak; bu direniş daha ne kadar sürecek?
H.B: Sendikamızın daimi mücadelesi, PTT taşeron işçilerinin en temel talebi olan kadro talebinin karşılanmasını sağlamaktır. Bu anlamda direnişimizi merkezlere taşıyarak 14.000 taşeron kardeşimizle sendika örgütlenmesine yoğunlaşma kararı aldık. Bizlerin işten atılması sendikamıza yönelik bir saldırıdır bunu her fırsatta söylüyoruz, bu saldırılar durdurulana kadar tüm gücümüzle karşılık vermeye devam edeceğiz”
HABER MERKEZİ