■ Politika’dan Yorum
Türkiye Cumhuriyeti’nin 99. Kuruluş yıldönümü tam olarak cumhuriyetin muhtevasını yansıtan iki olaya (aslında tek) denk geldi. Uluslararası savaş hukukuna göre bile yasak olan kimyasal silah kullanımı ile açıklamalardan dolayı olayı açığa çıkaran gazeteciler ve paylaşılan görüntülerin kimyasal silah kullanıldığı intibaı uyandırdığını açıklayan Türk Tabipler Birliği Başkanı ve adli tıp uzmanı Şebnem Korur Fincancı tutuklandı. Bizim için Cumhriyet’in anlamı da budur. Bu tek olayda Cumhuriyet’in bütün kodları açıktır: Kürt ulusal haklarında inkarcılık ve imhacılık, düşünce ve basın özgürlüğü başta gelmek üzere politik özgürlükler konusunda yasakçılık ve hukuk dışılık, şiddet ve baskı…
Hemen denecektir ki, bu AKP’nin Cumhuriyet’i, biz de buna karşı mücadele ediyoruz! O zaman Tarih bilimine başvuralım ve doğum anından itibaren Cumhuriyet’in tarihini hatırlayalım: 1908 Devrimi sonrası kurulan Meclis’te yer alan Rum, Ermeni ve Yahudi milletlerinin soykırım, zorunlu mübadele, pogrom, mallarına el koyma ve daha nice zülumler; Mustafa Suphi ve 14 TKP’linin katli; Çerkes Ethem ve yerel silahlı örgütlenmelerin tasfiyesi; Halk İştirakyun Fırkası’nın kapatılması ve “Sahte TKP” kurulması, 1. Meclis’teki muhalefetin tasfiyesi; Dersim, Koçgiri, “33 kurşun”; “sınıfsız, zümresiz ulus” ideolojisi, Türk Tarih Tezi…
Bu olaylar dizisine bakıldığında cumhuriyetin, tam da bir fikir olarak Cumhuriyet’e izin vermemek üzere yola çıktığı görülür. Egemenliğin halkın eline geçmesini engellemek, soykırım ve katliamlarla sermaye biriktiren Türk burjuvalarının ve mütegallibe zümresinin çıkarlarını halka karşı korumak, halkın (işçilerin, Alevilerin, Kürtlerin, vd. inkar edilen toplumsal sınıf ve kimliklerin) aktif bir özne olarak ortaya çıkmasını engellemek.
Bir siyasi proje olarak cumhuriyeti tartışmak için önce tarafınızı belirlemeniz gerekir. Bu açıdan en başta gelen ayrım noktası, hangi sınıfın tarafındasınız, egemen sınıf olan burjuvazinin mi yoksa işçi sınıfı ve emekçi halkın mı, sorusudur. Eğer felsefe dersinde değil de somut politik hayatta cumhuriyeti konuşuyorsak bu soruya göre konum almak zorundasınızdır. Bu konumdan bakınca da bugünkü cumhuriyetin Osmanlı-Türk (ve Müslüman) egemenlerin cumhuriyetini, yani onların egemenliklerini sürdürme projelerini ve onun tarihini görürsünüz. Bu konumdan bakınca, “cumhuriyetin kazanımları” lafzı Osmanlı-Türk burjuvazisinin erdemlerinden bahsetmektir.
Bu yüzden bugün cumhuriyeti en şaşalı kutlama yarışına girenlerin hepsi, kendilerine sağcı, solcu, sosyalist, komünist lakapları takmalarına bakılmaksızın, aynı sınıftadır. Çünkü bu kutlamaların tek bir mesajı vardır; bazı konularda farklı düşünsek de cumhuriyetin temel kodlarına karşı değiliz, onlar bizim ortak değerlerimiz! Bu kadar net. Nitekim bu kutlamalarda başı çekenlerin “Kürt ulusal sorunu yoktur” tezinde de birleşiyor olmaları tesadüf değildir. İşçi ve emekçi sınıfların yaşadığı yıkım ayyuka çıkmışken “laiklik” için mücadeleyi temel görev belirlemeleri de…
Gerçek cumhuriyet, halkın özgürlüğü ve kendi kendini yönettiği cumhuriyet, ancak şimdiki burjuvazinin cumhuriyetinden kurtulduğumuzda mümkün olacaktır. Burjuvazinin cumhuriyetinin yerini demokratik halk cumhuriyetinin almasını istiyorsak o zaman ama’sız, fakat’sız konumumuzu belli etmeliyiz.