Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2014 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan’a tahliye imkanı olmaksızın verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) işkenceyi yasaklayan 3’üncü maddesine aykırı bularak ihlal kararı verdi. AİHM, Abdullah Öcalan’ın “umut hakkı”nın sağlanması gerektiğine hükmederken, aradan geçen 10 yıllık süreçte herhangi bir yasal düzenleme yapılmadı. Bunun üzerine hak ve hukuk örgütleri, AİHM’in kararlarının uygulanıp uygulanmadığını denetleyen Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi’ne Türkiye’ye dair bildirimde bulundu.
Komite de 17-19 Eylül arasında yaptığı toplantıda, AİHM’in ihlal kararını görüşerek, Türkiye’ye gerekli önlemlerin geciktirilmeden alınmasını bildirdi. Komite, Eylül 2025 tarihine kadar Türkiye’ye gerekli adımların atılması konusunda süre vererek, ilk kez ara karar vereceği uyarısında bulundu. Kürt sorunun çözümü bağlamında siyasette yürütülen tartışmalar bağlamında Abdullah Öcalan’ın “umut hakkı” yeniden gündeme geldi.
Geçtiğimiz Temmuz ayında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne “umut hakkı” ile ilgili bildirimde bulunan hukuk örgütlerinden Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukat Meral Hanbayat, konuya dair değerlendirmelerde bulundu.
Hanbayat, Türkiye’de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının ölünceye kadar cezaevinde kalmak anlamına geldiğini belirterek, kapsamına dair “Anayasal düzene karşı suçlar, devletin güvenliğine karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar belli suç tipleri açısından ağırlaşmış müebbet hapis cezası alan hükümlüler, Terörle Mücadele Kanunu’nun 17’nci maddesi, İnfaz Kanunu’nun 25’inci maddesi ve yine İnfaz Kanunu’nun 107’nci maddesi ve Türk Ceza Kanunu’nun 47’inci maddesi gereğince, ölünceye kadar hapis cezasını çekmek zorunda kalıyor. Hiçbir şekilde infaz ertelemesi gibi imkanlardan faydalanamazlar” dedi.
HASTA TUTSAKLARINB DURUMU
Hanbayat, Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından verilen “cezaevinde kalamaz” raporuna işaret ederek, ağırlaştırılmış müebbet alan hasta tutsakların bile bu madde gerekçesiyle serbest bırakılmadıklarını söyledi. Hanbayat, “Dolayısıyla hastalık nedeniyle hapishanede cezasına devam edilmesi mümkün olmayan tutsaklar açısından bile, ağırlaşmış müebbet olan hükümlerin infazına hiçbir şekilde ara verilemiyor” diye konuştu.
AİHM’İN İLGİLİ KARARLARI
Hanbayat, “umut hakkı”na dair şunları söyledi: “Umut hakkı aslında bir tutuklu ya da bir hükümlü için bir gün tahliye edilebilme, bir gün serbest kalabilme ve özgürlüğe kavuşabilmeye dair aslında umudu anlatan bir hak. Dolayısıyla umut hakkı aslında AİHM’in, Vinter Birleşik Krallık kararında yine Abdullah Öcalan’ın hakkında verilmiş olan 2014 yılındaki kararda, Gurban Türkiye kararı, Kaytan Türkiye ve son olarak Boltan Türkiye kararında bir dizi içtihat sundu. Bu içtihatların ışığında aslında şunu anlatıyor: Her mahpusun bir gün tahliye edilme imkanına sahip olması gerekir.”
TÜRKİYE ALEYHİNE KARARLAR
Bir kişinin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alsa bile, infaz koşullarının insana yakışır olması gerektiğini vurgulayan Hanbayat, AİHM’in Türkiye aleyhine verdiği kararların içeriğinin de bu kapsamda olduğunun altını çizdi. Hanbayat, “Yani ‘umut hakkı’ olmadan ölünceye kadar bir infaz biçimi AİHS’in 3’üncü maddesinde ifade edilen işkence ve kötü muamele yasağının ihlali olduğu belirtiliyor bu kararlarda” diye belirtti.
‘UMUT HAKKI İÇİN YASAL DÜZENLEMELER YAPILMALI’
AİHM’in Abdullah Öcalan’a dair verdiği ihlal kararının Komite tarafından 2021 yılından itibaren yeniden gündeme alındığını ifade eden Hanbayat, bu ihlali giderici yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğini belirtti. Türkiye’nin geçen 10 yılda bu adımları atması gerektiğini dile getiren Hanbayat, bu konuda hukukçular olarak mücadele ettiklerini de aktardı. Hanbayat, “Umarım bu konuda yasal düzenlemeler zaman kaybetmeden yapılır” dedi.
YASADA HANGİ DEĞİŞİKLİKLER YAPILMALI?
Hanbayat, yapılması gereken yasal değişikliklere dair ise şunları söyledi: “Ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerinin hiç bir surette infazına ara verilmemesini belirten İnfaz Kanunu’nun 25’inci maddesinin kaldırılması gerekiyor. Yine Terörlü Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında, ‘Terörle mücadele kapsamında gerçekleşen şuçlarda ağırlaştırılmış müebbet cezaları açısından koşullu salıverilme imkanlarından faydalanamaz’ deniliyor. Hem İnfaz Kanunu’ndan hem TMK hem de Türk Ceza Kanunu’ndan ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerine uygulanan bu ağır tecrit içeren düzenlemelerin ortadan kaldırılması gerekiyor.”
Hanbayat, Türkiye’de 4 bine yakın kesinleşmiş ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlar olduğunu belirterek, “Türk hükümeti, Bakanlar Komitesi’ne Türkiye’de ne kadar ağırlaştırılmış müebbet alan olduğuna dair bir istatistik vermedi. Yani şu anda Türkiye’de ağırlaşmış müebbet hükümlüsü olan kaç kişi var? Cinsiyetleri ne? Uyrukları ne? Hangi hapishanedeler? Bunlar ilişkin aslında elimizde somut bir istatistik yok” diye vurguladı.
‘OLAĞANÜSTÜ İNFAZ REJİMİ VAR’
Türkiye’de olağanüstü infaz rejiminin olduğunun altını çizen Hanbayat, “Bu infaz rejimi şimdiye kadar ağırlaştırılmış müebbet hükümlülere çok ağır şekilde tecrit koşulları uyguluyor. Yani ölünceye kadar kalmak ayrı bir şey. Bir de mevcut süre gelen tecrit politikası çok ağır. Yeni tip hapishaneler açılıyor. S tipi açıldı, Y tipi açıldı. Yüksek güvenlikli hapishaneler var. Tutuklu olan, ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olmayan müvekkillerimiz de bu hapishanelerde, ağırlaştırılmış müebbet hükümlülere dayatılan infaz rejimiyle infazlara devam etmek zorunda kalıyor. Yani biz aslında 10 yıldır umut hakkı kapsamında lehe bir düzenleme, insan haklarına uygun, evrensel hukuka uygun bir düzenleme beklerken, bir yandan da yeni tip hapishanelerle bu infaz rejimiyle tüm tutsaklara dayatılan bir tabloyla karşı karşıyayız. Umarım bu atmosferden hukuk lehine, insan hakları lehine yeni siyasal düzenlemelerle bu haksızlık ortadan kaldırılır” diye sözlerini noktaladı.
MA