İlk şiir kitabı “Güneş Düştü Denize”yi 60 yaşında yayımlayan Armağan Barışgül, Çerkezköy’de tekstil işçisi ve de Politika Gazetesinin sorumlu yazıişleri müdürlüğü görevini sürdürüyor. Son kitabı Denizlere Ağıt üç Deniz’e yazılmış. Deniz Gezmiş, TKP MK üyesi Deniz Yoldaş ve İzmir’de katledilen Deniz Poyraz. Barışgül ile bir işçi olarak politik mücadele verirken edebiyatla olan ilişkisi üzerine söyleştik.
Bildiğim kadarıyla Çerkezköy’de tekstil işçiliğine devam ediyorsunuz.
Evet. Üçünü de bir arada yürütmeye çalışıyoruz.
O zaman biraz bunları nasıl bir araya getirdiniz, bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
İşçilik, geçim kaynağımdır. Ekonomik gücü olmayan bir insan ayaklarının üzerinde duramaz. Yaşayabilmek ve değerli bazı şeyleri yapabilmek için para gereklidir. Onun için Çerkezköy’de bir tekstil boya fabrikasında vardiyalı çalışmaktayım. Daha öncesinde reklam-tabela işiyle uğraşıyordum. Politika ve edebiyata olan ilgim on beş yaşımda başladı. Bu ikisi yaşamımın bir birinden ayrılmaz farklı renkleridir. Politika ve edebiyat, benim için bir yaşam tarzıdır. Nasıl ki su ve hava olmadan yaşanmıyorsa edebiyat ve politika ile uğraşmadan bahtiyar olamıyorum. İlk edebi çalışmam ortaokulun duvar gazetesine yazdığım ‘Akgünler’ adlı şiirdi. Şiir bir hafta bile olmadan duvar gazetesinden faşist edebiyat öğretmeni tarafından çıkarılıp kaldırıldı. İlk politik yazım 1980 yılında Güneşli Dünya dergisinde yayınlandı. Bu beş yıllık süreçte politik kimlik de kazanmış oldum. Yaşamın pratiği içinde hafızama kazınmış olan “Yolumuz, işçi sınıfının savaş yoludur!” belgisi o gündür bugündür benim için çok şey ifade eder. Bir manifesto niteliğindedir, değerindedir. Be belgi bir işçi olarak da özümü tanımlar.
İlk şiir kitabınız “Güneş Düştü Denize”yi 59 yaşında yayımladınız. İkincisi, “Mezopotamya’nın Kalbi”. Sonra da ilk roman çalışması “Nemrut’ta Güneşin Doğuşu” bulunuyor. Konu seçerken ya da yazmaya karar verirken hep hissederek, duygu ile mi yazarsınız, yoksa bazen bu konuda bir şey yazmalıyım diyerek görev olarak mı?
Bu çok güzel bir soru, Cemil arkadaş! Burada hem duygunun hem de sorumluluk gereği görev almanın payı var. Bu iki yön birbirinden ayrılmayan, birbirini tamamlayan ve aynı zamanda birbirini etkileyip doğuran niteliklerdir. Bir yapıt, duygu ile pratiğin ürünü olursa, ikisinin harmanlanmasıyla ortaya çıkarsa bir değer taşır, nesilden nesile sürer. Yazdıklarım incelendiğinde duygu, kurgu ve yaşanmışlıkların iç içe olduğu görülür sanırım. Şair yazar, toplumsal sorunlara, gerçeklere, tarihe ve insanlığın geleceğine karşı kayıtsız kalamaz, kalmamalıdır. Hisleri çok güçlü olmalıdır, çok duygulu olmalıdır. Bunun bir gereği olarak da görev alarak iş yapmalıdır, değerli ürünler sunmalıdır. Başından bugüne kadar bu sözlerime bağlı kalarak edebiyat çalışması yaptım yapmaktayım. Esin kaynağım ülkemdir, üzerinde doğduğum topraklardır, ezilenlerdir, Kürt halkımdır, işçi sınıfıdır ve mücadelede iyi rol oynamış kişiliklerdir. Ayrıntılara inmek becerisini gösterebilmek, sade ve içten yazmak ise şair ve yazar olmanın püf noktasıdır.
Bir işçi yazar olarak sosyalist gerçekçilik hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sosyalist gerçekçilik, sosyalizm ideolojisinin sanata yansımasıdır. Sanat (ve edebiyat) alanında sosyalist ideolojisinin işlenmesi, sosyalizmin kişilere/yığınlara tanıtılması, öğretilmesi, benimsenmesi ve hareketin yaratılmasını amaçlar. Sanat, insanları eğitmenin bir biçimidir. Sosyalist gerçekçilik, gerçeğin olduğu gibi somut algılanmasıdır ve bu somut gerçeğin işlenerek sosyalizme yönelik yeniden harmanlanmasıdır.
Son şiir kitabınız “Denizlerin Ağıdı”nda Deniz Gezmişlere ve mücadele içinde direnerek can verenlere adanmış şiirler var. Neden ağıt dediniz?
Denizlerin Ağıdı adlı şiir kitabımda toplam 65 şiir bulunmakta. Bunlardan 16 tanesi politik direniş, katliam, cinayet ve tanınmış değerli kişilerle ilgili. Diğerleri ise farklı konular işlenerek yazıldı. Kitaba adını veren “Denizlerin Ağıdı”na gelince birkaç söz söylemek isterim. Bu ağıt şiiri on altı sayfadır. Ağıt şiir Deniz Gezmiş’lerden, üniversiteli gençlik önderlerinden başlamakta, ardından TKP MK Üyesi, İstanbul İl Sekreteri Deniz Yoldaş ya da diğer adıyla Mustafa Asım Hayrullahoğlu işlenmekte ve son olarak da İzmir’de HDP il binasına yapılan saldırıda katledilen Deniz Poyraz’ı anlatmakta… Bu üç yiğit devrimci farklı dönemlerde yaşadı. Deniz Gezmiş idam ile Deniz Yoldaş işkence ile Deniz Poyraz silah ile katledildi. Bu ülkede Deniz Gezmiş ile Deniz Poyraz’ı tanımayan yok nerdeyse. Ancak Parti adıyla Deniz Yoldaş pek tanınmamakta. Bu olumsuz bir durum… Bu ağıt şiirde istedim ki Parti sırrı uğruna canını veren bu yiğit komünist de unutulmasın! Savaşsız sömürüsüz eşit ve özgür bir dünya için toprağa düşenleri anmak, unutmamak ve anılarını mücadele içinde yaşatmak hepimizin boynun borcudur. Bir işçi, edebiyatçı ve politikacı olarak bu ve böyle değerleri anmayı, yapıtlarında işlemeyi ve mücadelelerini sürdürmeyi görev bilmekteyim. Ölümleri/katledilmeleri acı dolu olan, ardından ağıtlar yakılan, adları dağa taşa yazılan, halk yığınlarının ellerinde dillerinde yüreğinde bir bayrak gibi dalgalanan bu ölümsüzlere ne kadar şiir, ağıt, yazı, destan yazılsa yine de azdır. Denizler için yazdığım dizelere sadece şiir deseydim eksik kalırdı, içeriğinden dolayı ağıt dedim. Ağıt, onların ölüm acısını daha iyi yansıtmaktadır.
Devam etmekte olan başka edebiyat çalışmanız var mı?
Şu anda yayınevine göndermeye hazır olan 400 sayfalık “Atölye” adlı bir roman dosyam var. “Bahçıvanın Ölümü” adlı roman ve “İşçi Sınıfı Destanı” şiir dosyaları üzerinde çalışmaktayım. Yılsonuna kadar bitirmeyi düşünüyorum.
Söyleşi için size çok teşekkür ederim, Cemil arkadaş. Umarım bu söyleşi amacına ulaşır.
Biz de çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.
Cemil Aksu / POLİTİKA HABER