Künye   Hakkımızda
18 Aralık 2025, Perşembe
Politika Haber
  • GÜNDEM
  • EMEK
  • EKONOMİ
  • DÜNYA
  • KADIN
  • GENÇLİK
Tüm Haberler
Sonuç Bulunamadı
View All Result
Politika Haber
Sonuç Bulunamadı
View All Result
Anasayfa Politika'dan Söyleşi

Sendikacı Nebile Irmak: Asgari ücret yoksulluk ücretidir, yoksulluk da kadınlaşıyor

Sürmekte olan asgari ücret pazarlıkları hakkında görüşlerini aldığımız Disk Genel İş İstanbul 5 No’lu Şube Başkanı Nebile Irmak, asgari ücretin toplumsal bir sorun olduğuna dikkat çekti. Asgari ücretin en fazla kadın işçileri ilgilendirdiğini belirten Irmak, yoksulluğun yükünü işyerinde de evde de kadının çektiğini belirterek, yoksulluğun kadınlaştığını belirtti.

18 Aralık 2025
Sendikacı Nebile Irmak: Asgari ücret yoksulluk ücretidir, yoksulluk da kadınlaşıyor
Facebook'ta PaylaşTwitter'da PaylaşWhatsApp'ta Paylaş

Milyonlarca işçinin gözü kulağı asgari ücret komisyonunun vereceği kararda. Yüzde 90’nının örgütsüz olduğu işçi sınıfının yarısı asgari ücretle, diğer yüzde ellinin büyük kısmı da asgari ücretten birkaç bin lira fazla maaşla çalışıyor. Asgari ücrete verilecek zam, bütün işçilerin alacağı zam oranını da dolaylı yoldan belirliyor. İktidar güdümlü sendikaların tam bir teslimiyet gösterdikleri ortamda DİSK ve diğer sendikaların çabaları da oldukça yetersiz kalıyor. Asgari ücret işçi sınıfının gittikçe derinleşen yoksullaşması bakımından temel mücadele konusu haline gelmiş durumda. Bununla birlikte süreci işçilerin lehine değiştirecek bir örgütlenme de yaratılabilmiş değil.

Asgari ücret konusunun bir boyutu da kadın işçilerin durumu. İşte, evde emekleri görünmez kılınan, ikincil sayılan, eşit işe eşit ücret alamayan, ucuz ve güvencesiz işgücü kaynağı olarak görülen kadınların yaşam mücadelesi asgari ücret ile daha da ağırlaşıyor.

Biz de asgari ücret konusunda bir kadın sendikacıdan bilgi almak istedik. Disk Genel İş İstanbul 5 No’lu Şube Başkanı Nebile Irmak asgari ücret sürecine ve kadınların durumuna dair sorularımız yanıtladı.

DİSK’in araştırmasına göre her iki işçiden biri asgari ücretle çalışıyor. Bazı sektörlerde ise asgari ücret taban değil tavan ücret olarak uygulanıyor. Dolayısıyla bütün işçilerin gözü kulağı asgari ücrete yapılacak zamma odaklanmış durumda. Asgari ücret üzerine mücadele işçi sınıfının bütünü açısından nerede duruyor?

Asgari ücret 1928’lerde İLO kararıyla tanımlandı. Türkiye 1970’lerde bu kararı tanıdı ve en alt taban ücreti olarak farzedildi. Bu asgari ücret de vasıfsız bir işçinin yeme, içme, giyim, barınma ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir şekilde tanımlanıyor. Önceleri toplu iş sözleşmelerinde maaş artışları hep enflasyon üzerinden hesaplanırdı, asgari ücreti kimse dikkate almazdı. Çünkü asgari ücret, mesela benim çalışma alanım olan konut işçilerinde, bir tek stajyerleri ilgilendirirdi. Çünkü o dönemlerde konut işçisine lojman, su, elektrik vb. hizmetleri apartman kat malikleri tarafından karşılanırdı. Ücret de bunlardan hariç bir şekilde belirlenirdi. Fakat artık günümüzde asgari ücret çalışanların yüzde yetmişini ilgilendirir hale geldi. Bütün sektörlerde bu geçerli. AVM’lerden özel hastanelere kadar her sektörde asgari ücret ya da asgari ücretten bir ya da iki bin lira fazla maaşa çalıştırılıyor.

Asgari ücret, Türkiye’de, hükmen TÜİK’in belirlediği verilere göre iktidarın müdahalesi ile belirleniyor. Geçen yıl dünyanın “güvenilir” bankalarından Morgan, Türkiye’de 2025 yılı için asgari ücrete yüzde 30 zam yapılacağını açıkladı ve öyle oldu. Bu yıl için de aynı banka asgari ücretin yüzde 20 zamlanacağını açıkladı. Bankanın bu açıklamasından sonra Türk-İş ve Hak-İş asgari ücret görüşmelerine katılmayacaklarını söylediler. Ama her zaman bu görüşmelere katıldılar, hükümetin ağzına baktılar ve ne söyledilerse onayladılar, sermayeyi sevindirdiler.

Asgari ücret sadece en alttaki işçileri değil, bütün işçileri, memurları, emeklileri ilgilendiriyor. Çünkü burada bir adaletsizlik söz konusu. Vergide, ücrette, işte, her yerde bir adaletsizlik var. Bugün kâğıt üzerinde asgari ücret 22 bin 100 lira ama gerçekte bu rakam 2025 Ocak ayında geçerli idi, aradan geçen zamandaki enflasyondaki artış göz önünde bulundurulduğunda bu ücretin 15 binlere düştüğünü görmemiz lazım. Şimdi bu ay sonunda asgari ücrete yüzde 20-30 zam yapıldığında da aslında ücret 2025 Ocak ayı seviyesine çıkarılmış olacak. Böyle bir adaletsizlik var. Bu durumda asgari ücret 100 bin lira da olsa elbette insani geçim standartları bakımından denk düşen bir ücret olmayacaktır. Bir ailede dört kişi asgari ücretle çalışsa bile geçinemiyor. Çünkü vergi işçilerin sırtında, enflasyon altında onlar eziliyor.

Asgari ücret toplumsal bir meseledir de. Vergide, gelirde adaletsizlik, toplumsal bir kriz yaratıyor. İşçiden memura esnafa kadar bu adaletsizliğin ceremesini çekiyor. İşçi geçinemediği gibi esnaf da kepenk kapatıyor. Adaletsizliğin temelini yoksulluk oluşturuyor. Adalet, hukuk toplumun her kesiminin talebi. Sokak röportajlarında bile insanlar görüşlerini açıkça dile getiremiyor, tutuklanma gerekçesiyle. Bir ülkede hukuk, adalet, demokrasi yoksa o ülkede yoksulluk vardır. Kadın cinayetinden iş cinayetine, çetelerin sokakları sarmasına kadar bir yaşanan toplumsal sorunların bir nedeni de yoksulluk. Bu yüzden toplumun her kesiminin birlikte örgütlü mücadelesi hayati önem kazanıyor.

İktidar 2025 Aile Yılı ilan etti. “Üç/beş çocuk” lafzını da bırakmadılar. Ama kadınlar istihdamda da sokakta da evde de şiddet görüyor. Kadınlar açısından asgari ücret sorunu nasıl yaşanıyor?

Asgari ücretin en fazla etkilediği kesim kadınlar. İstihdam alanında olsa da olmasa evin idaresi onlarda. Eşinin, çocuğunun getirdiği para ile bu idareyi gerçekleştiriyor kadın. Bütçesi ihtiyaçlarını hiçbir zaman karşılayamıyor, sürekli bir şeyleri kısarak kıt kanaat geçimini sürdürmeye mecbur bırakılıyor. Evin içinde bir yangın söz konusu.

İstihdam alanında ise, kadınların yüzde 50’si asgari ücretle çalışıyor ve o da yetmiyor, asgari ücretin altında güvencesiz, sigortasız çalıştırılan o kadar çok kadın var ki! Biz buna asgari ücret yoksulluk ücretidir, yoksulluk da kadınlaşıyor.

İktidar kadınlar üzerinde çok fazla plan yapıyor. İstanbul Sözleşmesi’nde AKP’li kadınların da imzası vardı, fakat Sözleşme’nin iptali karşısında yeterli bir tepki göstermediler. Bugün de “Aile yılı” trajikomik bir açıklama. Üç, beş çocuk açıklamasının karşısında marketlerde bebek ve çocuk ürünlerine kilit takılması gerçeği çıkıyor. Böyle bir yoksulluk tablosu var. Kadın doğurduğu çocuğa bakamıyor, okula gönderirken beslenme çantasını dolduramıyor, büyüyünce sanayiye işçi vermek zorunda kalıyor. Bu çocuklar uyuşturucu pençesinde, yoksullaştıkça aileler çocuklarını okuldan alıyor MESEM adı verilen sistemde iş yerlerinde azgın bir sömürüye, baskıya maruz kalıyor. Çocuklar istismara uğruyor. Parlamento da bile bunun yaşandığı ortaya çıktı.

Yalnız yaşayanların sayısının hızla artması… Yoksulluk insanları yalnızlaştırıyor, toplumsal çürümeye neden oluyor. Tokluk olsa bölüşüm, dayanışma olur, ama açlık yalnızlık getiriyor. İktidarın bu söylemleri ne aileyi ne kadını ne çocuğu koruma amacı taşıyor.

Krizde ilk atılan işçiler kadınlar oluyor. Kadın işçilerin hem işyerlerinde hem de sendikalarda örgütlenmesi ne durumda?

Kadınların bugün karşı karşıya kaldığı eşitsizlik, adaletsizlik, tarihsel bir olgudur. 1857’de ABD’de Şikago’da eşit işe eşit ücret ve çalışma saatlerinin düzeltilmesini isteyen kadın işçilerin yakılmasından bugün Dilovası’daki kadın işçilerin yakılmasına kadar, aynı durum söz konusudur. Kadınlara istihdamda veya geçim konusunda ikincil rol verilmesi, ailenin geçimini erkeğin sağladığı, evin reisinin erkek olduğu yargısının bir yansımasıdır. Kadının ev ekonomisine katkısı ikincil, yedek ya da ilave bir katkı olarak görülüyor. Bu hem işyerinin “reisi”nin hem de “evin reisi”nin gözünde böyledir. Ve bu yüzden de kriz anlarında ilk kadınlar işten atılıyor. Kadının emeği ucuz, örgütsüz, güvencesiz, kuralsız koşullara maruz kalıyor bir de ikincilleştiriliyor.

En temel sorun sendikalarda. Çalışanların yüzde 14’ü sendikalı. Sendikalıların arasında kadın oranı çok daha düşük. Buna ilaveten bir de kadınların işyeri temsilciliğinden üst yönetimlere kadar görev almasının önünde de engeller var. Sendikacılık masaya, kürsüye yumruğunu vurma işidir, kadın bunu beceremez, gibi erkek egemen anlayış, burada da karşımıza çıkıyor. Biz hizmet sektöründe örgütlüyüz, belediyelerde genç birçok kadın var ve bunlar her konuda hızla bilinçleniyor, öğreniyor. DİSK’in geçen genel kurulunda Kadın Dairesi, Kadın Komisyonu ve Kadın Temsilciler Kurulu’nun oluşturulmasının tüzüğe eklenmesi kararlaştırıldı. Ve değişik bölgelerde DİSK Kadın Temsilciler toplantıları yapılmaya başlandı. Bunu çok önemli bir adım olarak görüyorum. Eskiden de buna benzer toplantılar olurdu ama bu tüzükte kabul edilmiş bir organ değildi. Bu çalışmaların kalıcı bir değeri yoktu. Genel İş sendikasının tüzüğüne de şubelerin kadın komisyonlarının kurulması, seçimlerde eşitlik ilkesi, kadına yönelik işyerlerindeki mobing, taciz ve şiddete karşı disiplin cezaları gibi bazı maddeler getirildi. Bunlar önemli ilerlemeler.

Kadın işçiler olarak kadınların sendikalarda aksesuar olmaktan çıkarmamız gerekiyor. Sendikaların buna uygun bir çalışma tarzı geliştirmelerini sağlamamız gerekiyor. Mesela akşam 7’de sendika toplantısı alınıyor. Erkekler buna katılabiliyor ama kadınlar o saatte eve gidecek, çocuk varsa onun yemeğini hazırlayacak ve benzeri. Dolayısıyla yedide başlayıp on birde biten toplantıya katılamayacak. O zaman toplantıyı kadının uygun saatlerine göre yapmak lazım. Sendikalarda kreşlerin olması, servislerin olması da gerekir.

90’lı yıllardan beri sendikaların krizi, işçi sınıfının krizi tartışmaları hiç kesintisiz devam edegeliyor. Bugün de sendikalaşma oranı çok düşük. İşçiler yaşadıkları yoksullaşmaya rağmen sendikalara rağbet etmiyor, sendikalara güvensizlik var. Elimizde bir DİSK var ve bir de küçük bağımsız sendika girişimleri. Bir kadın işçi sendikacı olarak siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

12 Eylül öncesindeki sendikaların gücünün toplumsal mücadelenin gücü ile orantılı olduğunu düşünüyorum. İşçi sınıfının bilinci, örgütlülük düzeyi ile gençliğin, aydınların, emekçi köylülerin örgütlü mücadelesi ile bağlantılıdır. Düşünelim, o zamanın işçi sınıfının dostları arasında Ruhi Su, Yaşar Kemal, Rıfat Ilgaz gibi büyük aydınlar var. Bu bütünlük içinde DİSK var, işçi sınıfı var.

12 Eylül darbesi de zaten işçi sınıfının, DİSK’in mücadelesine karşı oldu. 15-16 Haziran hareketinden 1980’ne kadar sürekli artan bir sınıf bilinci ve sınıf mücadelesi var. Darbe ile bunun önü kesildi. Halit Narin’in “şimdi gülme sırası bizde” demesinin anlamı budur.

Bugün işçi sınıfı yalnız, yanında gençlik, aydınlar yok. Böyle olunca sistemin yemi oluyoruz. Elbette bu konudaki en önemli eksiklik sosyalistlerdedir. Sendikaların sınırları olabilir, ama işçi sınıfın aydınlanması, örgütlenmesi derdi öncelikle sosyalistlerin görevidir. Sosyalist hareketin sınıf içindeki varlığı kayboldu, bugün de bu konuda esaslı bir yoğunlaşma sağlanamıyor. Romanlardaki sosyalist işçi örgütlenmeleri çok geride kaldı.

Kürt hareketini eleştiriyoruz ya, barış deyince eleştirdik, savaş deyince eleştirdik, ama diri ve süreklilik arz eden bir dinamizm, bir halk hareketi yarattılar. Sosyalistler işçi sınıfı ile birlikte bunu niye sağlayamadı, bunu konuşmamız gerekmiyor mu? Şunu da görmemiz gerekiyor, eleştirdiğimiz sendikaları ayakta tutanlar işçilerdir, bu yönetimlere işçilerin oyu ile geliniyor, tabandaki bu işçileri etkilemek ve onların kararlarını değiştirmelerini sağlamak bizim elimizde, bunu başaramıyorsak, dışarıdan eleştirmenin de gücü çok sınırlı oluyor, bunu kabul etmemiz gerekir. Eleştirilerin örgütlenmede kendi doğruluğunu kanıtlaması gerekir.

Son olarak bir sorum da Kürt sorunu etrafında yürütüle süreçle ilgili olacak. Kürt özgürlük hareketi bu süreci “Barış ve Demokratik Toplum” süreci olarak adlandırıyor. Sizin de ifade ettiğiniz gibi, asgari ücretin bu kadar düşük olması, yoksulluğun ayyuka çıkması da aslında demokrasinin, siyasi özgürlüklerinin yokluğu ile doğrudan bağlantılı. İşçi sınıfının yoksulluktan kurtulması için demokrasiye, demokrasinin olması için de işçi sınıfının mücadelesine ihtiyaç var. Barış ve Demokratik Toplum süreci gözü kulağı asgari ücrete yapılacak zamda olan işçiler için bir anlam ifade ediyor mu?

Türkiye’de yıllarca tekçi bir anlayış toplumun damarlarına zerk edildi. Bu şovenist zehirlenmeden işçi sınıfı da fazlasıyla payını aldı. 1 Mayıs meydanını dolduran her bir işçinin, işçi olmaktan kaynaklanan taleplerinin yanı sıra başka talepleri de olur. Kadın işçiler aynı zamanda kadın oldukları için uğradıkları ayrımcılığa karşı da oradadır. Kürt işçiler anadillerinin yasaklı olmasından dolayı da oradadır. Alevi işçiler, kendi vergileriyle cami imamlarının parası ödenirken, Cemevleri’nin ibadethane sayılmamasından dolayı da oradadır. Türk işçiler ise Sünni ve Türklük kimlikleri nedeniyle bir adaletsizliğin mağduru olmadığı için başkalarının kimlik taleplerini algılamıyor.

Fakat bu şovenist zehirlenmenin temizlenmesi sınıf bilincinin geliştirilmesi için en temel görevdir. İşçilerin sadece işçilikten kaynaklanan taleplerini öne çıkararak sınıf bilincinin mayalanmasını sağlayamayız. Bilakis iktidarın tekçi söylemine dolaylı alan açmış oluruz.

Bugünkü sürecin iktidarın gerçekten demokrasiyi, sorunun çözümünü istediği için başlamadığını biliyoruz. Aksine yıllarca çözümsüzlük için diretenler, kendilerinin ifadesiyle 2 trilyon dolar savaşa harcayanlar, şimdi dünyadaki ve bölgedeki değişen dengeler nedeniyle bir süreç başlattılar. Bu savaş bütçesinin işçi sınıfının cebinden alınan vergilerden oluştuğunu biliyoruz. Bu 2 trilyon işçi sınıfından çalınan paradır. Yoksullaşma, ahlaki çürüme, uyuşturucunun bu kadar yaygınlaşması, gençlerimizin canının geleceğinin ellerinden alınması, bunun sonuçlarıdır. Bu savaş bütçesinin Türkiye’ye çok ağır bir faturası oldu. Dolayısıyla bu savaşın bir an önce bitirilmesi gerekmektedir.

Kürt halkının haklı taleplerinin elbette kabul edilmesi gerekir. Bu sadece Kürtler için de değil, inkar ve asimilasyona tabi tutulan bütün halklar, kültürler, inanç grupları için tekçi anlayışın terk edilmesi gerekmektedir. Cumhuriyet’i kuran bütün halkların itibarı iade edilmelidir. Ekmeğe suya havaya ihtiyacımız olduğu kadar barışa da ihtiyacımız var. Barış olursa ekmeğimiz büyüyecek, adaletten hukuktan söz edebileceğiz. Böyle bir ortamda kardeşlik pekişebilir. Hükümet bu konuda gerçekten samimi ise sorumluluğunu kabul etmelidir, geçmişte yaptıklarından dolayı özür dilemeli, özeleştiri vermelidir. Böyle yaparlarsa gerçekten güçlü bir barış ortaya çıkar. Dış güçlerin baskısı ile değil, bunu gerçekten istemek gerekir.

İlgili Haberler

Sosyalist cumhurbaşkanı adayı Osman Zorba:  Burjuva güçler için çözümsüzlük en iyi çözümdür.
Politika'dan Söyleşi

Sosyalist cumhurbaşkanı adayı Osman Zorba: Burjuva güçler için çözümsüzlük en iyi çözümdür.

26 Ekim 2025
sinan dervişoğlu
Politika'dan Söyleşi

Sinan Dervişoğlu: Yeni olgular ve bilgiler Marksizm açısından yeni problemler ve yeni fırsatlar yaratıyor.

28 Eylül 2025
Ömer Ağın: Öcalan’ın çağrısı ile yeni bir mücadele dönemi başlamıştır
Politika'dan Söyleşi

Ömer Ağın: Öcalan’ın çağrısı ile yeni bir mücadele dönemi başlamıştır

14 Mart 2025
Halit Erdem: Barış için büyük çaba harcamamız gerekiyor
Gündem

Halit Erdem: Barış için büyük çaba harcamamız gerekiyor

20 Şubat 2025
Yasin Duman: Rojava’daki demokrasi modeli, sınırları aşan bir demokratik yönetim anlayışı sunuyor
Politika'dan Söyleşi

Yasin Duman: Rojava’daki demokrasi modeli, sınırları aşan bir demokratik yönetim anlayışı sunuyor

3 Şubat 2025
“Açık, özgür, mücadeleye dönük” bir tartışma yapmalıyız
Gündem

“Açık, özgür, mücadeleye dönük” bir tartışma yapmalıyız

13 Ocak 2025
Politika'dan Günün Yorumu
AKP-CHP iktidar kavgası ve Süreç
Politika'dan Yorum

AKP-CHP iktidar kavgası ve Süreç

Politika Haber
15 Aralık 2025
Politika'dan Söyleşi
Sendikacı Nebile Irmak: Asgari ücret yoksulluk ücretidir, yoksulluk da kadınlaşıyor
Politika'dan Söyleşi

Sendikacı Nebile Irmak: Asgari ücret yoksulluk ücretidir, yoksulluk da kadınlaşıyor

Politika Haber
18 Aralık 2025

EN SON HABERLER

Devrimci Parti: Devrimci tutsaklara özgürlük için harekete geçelim

Devrimci Parti: Devrimci tutsaklara özgürlük için harekete geçelim

18 Aralık 2025
İlk 8 maddesi görüşüldü: Bu bütçe emeğin değil

İlk 8 maddesi görüşüldü: Bu bütçe emeğin değil

18 Aralık 2025
Cenk Yiğiter’e saldıranlara hapis cezası verildi

Cenk Yiğiter’e saldıranlara hapis cezası verildi

18 Aralık 2025
Arkaş: Askerlerin mezarına çiçek koymaya varım, peki ya siz var mısınız?

Arkaş: Askerlerin mezarına çiçek koymaya varım, peki ya siz var mısınız?

18 Aralık 2025
KESK: Yoksulluk ve adaletsizlik normalleştirildi

KESK: Yoksulluk ve adaletsizlik normalleştirildi

18 Aralık 2025
Temel: İktidarın komisyona sunacağı rapor sürecin ciddiyetiyle uyumlu olmalıdır

Temel: İktidarın komisyona sunacağı rapor sürecin ciddiyetiyle uyumlu olmalıdır

18 Aralık 2025
CHP’den 53 sayfalık rapor: Sürecin esasına ve ana aktörüne temas yok!

CHP’den 53 sayfalık rapor: Sürecin esasına ve ana aktörüne temas yok!

18 Aralık 2025
Politika Haber

© Tüm hakları saklıdır
Politika Haber'de yayımlanan yazı, haber, fotoğraf ve videoların her türlü telif hakkı Mustafa Suphi Vakfı'na aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilmeden ve link verilmeden alıntılanamaz.

Bizi Takip Edin

Kurumsal

Künye

Hakkımızda

Çerez Politikası

Gizlilik Politikası

Kullanım Koşulları

Politika Haber, MA ve SPUTNIK abonesidir.

© 2025 Politika Haber - Büyük İnsanlık İçin Politika!

Sonuç Bulunamadı
View All Result
  • Politika’dan Yorum
  • Politika’dan Söyleşi
  • Gündem
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kadın
  • Gençlik
  • Göçmen
  • Emeklilik
  • Eğitim
  • Doğa
  • Tarih
  • Kültür
  • Sağlık
  • Teknoloji
  • Spor
  • Video Haber
  • Foto-Galeri
  • Tüm Haberler

© 2025 Politika Haber - Büyük İnsanlık İçin Politika!