Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde 19 Ekim’de yapılan seçimlerde, Ankara’nın desteklediği Ersin Tatar kaybetti, ana muhalefetteki Cumhuriyetçi Türk Partisinin (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman kazandı. Seçim sonuçları Ankara’nın adayının kaybettiği şeklinde yorumlandı. Bununla beraber Ankara’dan da Saray’ın iki kanadından farklı yorumlar geldi.
Diğer taraftan, Ortadoğu’da ABD-İsrail ile Rusya-İran arasındaki dengelerdeki değişiklikle birlikte yürülüğe sokulan kapsamlı yeni emperyalist planın Kıbrıs’ı da kapsadığı biliniyor. Dolayısıyla seçimlerin bu plan açısından nasıl bir sonuç ifade ettiği ya da edeceği de merak konusu.
Kıbrıs Sosyalist Partisi’nin Merkez Komite üyesi ve Cumhurbaşkanı Adayı Osman Zorba’ya seçim sonuçlarını ve olası gelişmeleri sorduk ve “Kıbrıs Sorunu”na partisinin çözüm programını anlatmasını istedik. Sorularımıza KSP’nin “çözüm programı”ndan başlamayı uygun bulduk. Bu yaklaşım diğer sorularda tek tek ele alınması gereken konuları bir bütün olarak sunmaktadır.
Partiniz Kıbrıs’ın sorunlarını çözümü için nasıl bir program savunuyor?
Partimizin Kıbrıs Sorununa çözüm programını aynen aktarmak istiyorum:
“Bir milletler sorunu olan Kıbrıs Sorununda ulusların özgürlüğünün ve uluslar saflarında demokrasinin elde edilmesinin uluslararsı proletaryanın birlik ve dayanışmasındanve onun bu birlik ve dayanışması sayesinde elde edilen ve korunan zaferinden ayrı düşünülmesi imkânsız olduğundan ve bu zaferin ancak ve ancak uluslarararası proletaryanın makine + elektrik + kompüterler + proletarya diktatörlüğü = komünizm formülünü hayata geçirmek için yürütülen iktidar mücadelesinin sonucu olan ve tüm dünya proletaryasının birlik ve dayanışması temelinde yükselen ulusal kurtuluş mücadelesi olduğundan hareket etmektedir.”
Ülkemizin, ülkemize barbarlıktan başka bir şey sunamayan emperyalist zincirden, emperyalist çemberden ve ruhlarını dolara satmış, ülkemizi emperyalizme satmış emperyalizmin yerli uşaklarından kurtuluşunun, bağımsızlığını elde etmesinin “Ulusal” ve ‘Uluslararası Görevleri’ tam bir birlik oluşturururlar ve bölünmezler.”
“Ülkemizin emperyalizmden kurtuluşu ‘Ulusal’ görevi, tüm ülkelerin emperyalizmden kurtuluşu ‘Uluslararası Görevinden’ ayrı olarak ele alınamaz.”
“Kıbrıs Sosyalist Partisi, Kıbrıs’ın bağımsızlığının “ulusal” ve uluslarararası görevlerinin bütün ülkelerin emperyalizmden kurtuluşu ortak göreviyle kaynaştığından, ülkemizde bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için mücadelenin çıkarlarının bütün ülkelerin bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizmin için mücadelelerinin çıkarlarıyla tümüyle ve bütünüyle ortak bir çıkar halinde – bütün ülkelerde bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizmin için devrimin zaferi ile kaynaştığından yola çıkmaktadır.”
“Eğer bütün ülkelerin işçileri ve halkları ülkemizin bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için mücadelesine sempati ve destek göstermezlerse bunun sonucu ne olur? Ülkemize müdahale ve ülkemizin bağımsızlık mücadelesinin yenilgisi olur.
Tüm ülkelerin işçilerinin ve halklarının ülkemizin bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesine sempatisi ve yardımı güçlenip gelişirse ne olur? Bu, ülkemizin bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesini kolaylaştırır.”
“Yani ülkemizin çıkarları ve görevleri, bütün ülkelerdeki devrimci hareketin çıkarları ve görevleriyle sürekli iç içe geçer ve onlarla kopmaz bağlarla bağlıdır, ve tersine, bütün ülkelerin devrimci proleterlerinin görevleri, ülkemizin bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin görevleri ve başarılarıyla kopmaz bağlarla bağlıdır.”
Kıbrıs Sosyalist Partisi Kıbrıs yurtseverliği ve proleter enternasyonalizminin bir ve aynı şeyler olduğundan hareket etmektedir.
Kıbrıs Sosyalist Partisi halkımızı doların uşağı haline gelen yöneticilerin yönettiği NATO ve AB üyesi ülkelerin halklarıyla el ele vererek burjuva demokratik özgürlüklerinin ve aynı zamanda ulusal bağımsızlığın kazanılması için mücadeleye çağırır.
Partimizin Kıbrıs Sorununa çözüm programı bunlar – ve bazı diğer – temeller üzerinde yükselir. Kıbrıs somutuyla bağıntılı olarak şu konuları da dikkate alır.
Kıbrıs’ın bağımsızlığını elde etmek için önerilen siyasetleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bunlardan birinci tür ilk başta Kıbrıs’taki barışsever – ve genellikle sol- partilerin siyasetidir. Gel gelelim bu siyaset aynı zamanda en sağcı parti ve hükümetlerin de siyasetidir. Nedir bu siyaset? Bu siyaset burjuva emperyalist çerçeve yıkılmadan, emperyalist zincir kırılmadan, Kıbrıs emperyalist zincirin parçası olarak duruken çözüm elde etmek siyasetidir. ‘BM çatısı altında, iki toplum lideri -ve üç garantör- arasında görüşmeler üzerinden burjuva emperyalist şartlar korunurken bir çözüm elde etmek.’
Bu siyaset ve onun savunucularının farklı şekiller alan siyasetleri ülkemizin kurtuluşu için 50 yıldan beri denenmekte olan ve içinde bulunduğumuz emperyalist boyunduruk koşullarında çözüm üretemeyeceği belli olan “BM çerçevesindeki emperyalist çözüm planları ve toplumlar arası görüşmeler” dışında bir seçenek olmadığı düşüncesini yayıyor! Böylelikle halk kitlelerini, Kıbrıs sorununun çözümü yönünde mücadeleye değil, daha da umutsuzluk ve yılgınlığa itiyor. Bu siyaset, Kıbrıs içinde burjuva milliyetçiliğine, dünya çapında da dünya emperyalizminin kanun tanımazlığına dayanan, tüm bunların üstesinden gelinmesi imkânsız veriler olarak kabul eden, tüm bunlara uyum talep eden bir siyasettir.
Bu siyaset, Kıbrıs, Yunanistan, Türkiye, İngiltere ve dünya proletaryasının ulusal sorunları, ülkeler arasındaki sorunları, ulusların ve ülkelerin eşitliği ve işbirliği temelinde çözmesi sorumluluğu ve görevini, bu sorunların çözümünün bu tek ve gerçekçi yolunu, red eden bir siyasettir. Yani emperyalizmin yıkılışı ve onun dünya sisteminden kopuşu dışlaayan, dahası ret eden; 1953’ten beri halkımıza ve dünya halklarına empoze edilen, yıkım, savaşlar ve düşmanlardan başka sonuç vermemiş ve vermeyecek olan burjuva kuyrukçusu, emperyalizmin çıkarlarıyla uyumlu bu siyasettir.
Bu siyasetin açık bir şekilde çözümsüzlük çözümdür siyaseti olduğu son 50 (ve aslında 85) yıldır hayat tarafından belgelenmiştir.
Bu siyaset emperyal güçlerin insiyatifine terk edildiği oranda ancak ve ancak bu güçler kendi aralarında anlaşarak bir ‘çözüm’ formule ederlerse ve bunu herkese empoze ederlerse, veya bu güçlerden biri “benim dediğim olacak yoksa fena olur” der ve kendi “çözümünü” herkese empoze ederse mümkün olabilecektir. Yoksa bu mümkün olmayacaktır – olmamıştır.
Bu siyaseti savunan sol partiler ve de sağ partiler – bin bir çeşit çözüm önerisi sunarlar ama hepsinin ortak zeminleri yukarıdaki burjuva emperyalist zemindir – o zeminden kopmamak siyasetidir.
Bu siyasetin bir tek alternatifi vardır, o da başta İngiltere, Yunanistan ve Türkiye işçi sınıflarının ve halklarının desteğiyle, ama aynı zamanda tüm dünya işçilerinin ve halklarının desteğiyle Kıbrıs’ta burjuva emperyalist zinciri kırmak ve Kıbrıs‘ın bağımsızlığını elde etmek.
Bu arada şu not alınmalıdır. Kıbrıs‘ın İngiliz sömürgeciliğinden kurtuluşu ve bağımsızlığı siyaseti 1926 Kıbrıs Komünist Partisi siyasetidir. Bu siyaset 1945’te Kıbrıs’ın bağımsızlığını vermekle yükümlü olan İngiltere’nin 2. Dünya savaşının bu demokratik yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonrası ve Yunanistan’daki gelişmelerle bağıntılı olarak (ve de küçük ülkelerin bağımsızlığı emperyalistlerin baskısı karşısında çok zor olduğu için) 1949’larda Kıbrıs’ın bağımsızlığının ve Helen halkının kendi kaderini tayin etmesinin diğer bir şekli, Helen halkının çoğunlukta olduğu Kıbrıs’ın Yunanistan’la birliği şekli de ortaya çıkmıştır. Bu siyaset ve de Kıbrıs’ın her türlü bağımsızlığı 1959-1960 anlaşmalarıyla tekrar ayaklar altına alınmıştır.
Kıbrıs Sosyalist Partisi (KSP) bahsi edilen burjuva emperyalist şartlarda çözümün olsa olsa AKEL ve CTP’nin bir araya gelmesi, ortak bir anlaşma formüle etmesi ve kendine barış isterim diyen herkes ve parti ve gurubun da bu anlaşmayı desteklemesini ve böyle bir Helen ve Türk ortak güç oluşması şartlarında, mevcut burjuva emperyalist şartlarda ancak böylesi şartlar oluşturulursa bir anlaşma olabileceğini (olacağını değil) söyledi. AKEL ve CTP anlaşır ve ortak bir anlaşma metni üretirlerse biz Kıbrıs Sosyalist Partisi olarak bu anlaşma ve metin üzerinden burjuva şartlarda da olsa ‘çözüm’ elde edilmesini, barış elde edilmesini destekleyeceğiz dedik.
Tabii ki barışsever partilerimiz, birey ve guruplarımız sadece AKEL ve CTP (ve KSP) den oluşmuyor. Barış isteyen ve bin bir şekle bürünseler de ortak çözüm önermelerinin temelinde burjuva emperyalist – mevcut – çerçevenin korunması yatmakta olan, ama değinildiği gibi barışsever olan tüm birey, gurup ve partilerin (Helen ve Türk) hiç birisi bu öneriyi desteklemedi. Kendi barış planları olarak bin bir tene bölünmüş planlar – olmazla iştigal eden planlar sundular. AKEL ve CTP ise ortak bir metini bir türlü üretemedi. Kuzey ve Güney’de “Cumhurbaşkanları” AKEL’li ve CTP’li olduğunda da durum değişmedi.
Annan planı döneminde KSP Annan Planının bin bir türlü zaaflarına rağmen o planı destekledi. Desteklerken de şunu dedi: Timsah gözünden yaş bunlardan da anlaşma ve çözüm beklemeyin. KSP destekliyor. Anlaşma olmazsa KSP siyaseti nedeniyle olmadı diyemezsiniz. İşte KSP destekliyor. Ama bu iş olmayacak. Bunlar anlaşmayacak. Birileri kapalı kapılar ardından bu işe karışarak izin vermeyecek. Bu anlaşma olmayacak dedi. AKEL-CTP ortak metni üzerinden anlaşma elde edilmesine karşı çıkanlardan biri olan YKP’li yoldaşlar “hem olmayacak diyorlar hem de destekliyorlar bu ne biçim iştir” dediler. Bu işte o biçim iştir. Somut şartların somut tahlilidir. KSP hem desteklemiştir, hem de dediği olmuştur. Anlaşma olmamıştır.
KSP’nin “barış” konusuna yaklaşımı nedir?
KSP Kıbrıs’ta barış olmaz demiyor. KSP Kıbrıs emperyalist zincirin parçası olarak kalırsa barış olmaz diyor. KSP emperyalist zincirin en büyükleri (ABD-İngiltere-Almanya- Fransa-İtalya Küçük Amerika olarak İsrail) (ve de bizim ‘anavatanlar’ ve bizim hakim sınıflar gibi en küçükleri) Kıbrıs’ta istediklerini yaparken ve Kıbrıs’tan istediklerini alırken barış gelmez diyor. Bu barbarlar ayakta dururken, dolayısıyla burjuva emperyalist sistem ayakta dururken, bunlar bu sistemde halkları köle kılan emperyalist zinciri şakırdatırken ve Kıbrıs’ta bu zincirin parçası olarak dururken ve Kıbrıs’ta barışa bunlar karar verirken bunların Kıbrıs’a barış getirmeyeceğini söylüyor.
KSP bunu yeni söylemiyor. KSP bunu 2002’den beri söylüyor (hatta daha da öncesinden).
En az 51 yıldır süren ‘görüşmeler’ ne sonuç verdi. Çözümsüzlük! (Ki KSP bunu defalarca dedi. Mevcut burjuva güçler için çözümsüzlük en uygun çözümdür).
En az 51 yıldır bu adayı savaş yapmak için kullananlar, Kıbrıs’ın etrafındaki halklara Kıbrıs’tan kalkan uçaklarla bombalar yağdıranlar, Kıbrıs’ın Helen ve Türk halkını birbirine kırdıranlar, Türkiye ve Yunanistan’ın halklarını birbirine düşman edenler, „son bir görüşme daha, işte barış oldu olacak“ deyip en az 51 yıldır barış yapmayanlar, insanlarımızı ümitsizliğe boğup olmaz bu iş iki devlet diye bağıranlar, olmaz bu iş Türkiye’ye katılın diye bağıranlar, bizde ve tüm dünya haklarında tam bir ümitsizlik ruhu yaratmak istiyorlar. “Savaş kaçınılmaz”. “Milli düşmanlık dini düşmanlık kaçınılmaz”. “Barış olmaz”. “Kardeşlik olmaz”. Bize bunu empoze etmek istiyorlar.
KSP ne diyor?
KSP burjuva emperyalist şartlar sürerken, emperyal canavarların Kıbrıs üzerinde hakimiyet kavgaları sürerken bunlar bize barış şartlarını sunmayacaklar diyor. Burjuva emperyalist şartları korumak isteyenler Kıbrıs’ta çözüm aramıyorlar -onlar Kıbrıs’ta istedikleri gibi at oynatmak istiyorlar diyor; onlar için çözümsüzlük şu anda en iyi çözümdür- bizim istediğimiz, Kıbrıs’ın Helen ve Türk halkının istediği çözüm böyle bir şey değildir. Barıştır, kardeşliktir, el ele vermektir, Helen-Türk düşmanlığının kökünü kazımaktır, Kıbrıs’ın askeri üs olarak kullanılmasını imkansız kılmaktır. Demokrasidir, doğrudan demokrasidir, özgürlüktür, bağımsızlıktır. KSP böyle diyor.
Bağımsızlık konusuna yaklaşımınız nedir?
ABD-İngiltere canavarları,-insan etiyle ve insan kanıyla beslenen bu emperyalistler, kesin bir şekilde Kıbrıs’ın Rum ve Türk halklarının eti ve kanıyla beslenmiş bu barbarlar, onlar da yetmedi Avrupa Birliği üyesi Fransa ve Almanya ve küçük ABD İsrail Kıbrıs’ta at oynatırken kim hangi bağımsızlıktan söz edebilir?
Anavatan olduklarıyla övünen Türkiye ve Yunanistan yukarıda ismi geçen bu hayvanları yurdumuzdan def edeceğine NATO’da, AB’de ve dahası Kıbrıs’ta ve BM’de onlarla ele ele vermişken, kim hangi bağımsızlıktan söz edebilir?
Ancak ve ancak bağımsızlığı ve milli şerefi dolara satmış, Amerikan ve İngiliz uşaklığını şeref rutbesi saymış vatan hainleri böylesi bir sahtekarlığa baş vurabilir.
Kıbrıs “anavatanların” da utanmadan sıkılmadan ele ele verdiği bu canavarlardan, nasıl kurtulacak?
Burjuvalar onlarla daha sıkı birlik olarak, onlara daha fazla askeri imkanlar vererek diyorlar. Onların müttefikleri bu canavarlardır. Bu yol hem Kıbrıs’ta hem de dünyada savaş yoludur. İnsanlık düşmanı suçtur.
KSP’nin yolu, bizim yolumuz farklıdır. Bizim müttefiklerimiz farklıdır.
Biz Amerikan işçilerini, İngiltere işçilerini, Almanya-Fransa AB işçilerini, biz küçük ABD İsrail’in işçilerini bize yardım etmeye çağırıyoruz. Onlara ülkelerini yöneten barbarları devirip, tüm dünyayı ve Kıbrıs ve çevresini kana bulayan hükümetlerini devirip iktidara gelmeye ve iktidarları sayesinde bizim yardımımıza gelmeye çağırıyoruz.
Biz proleter enternasyonalizmin tüm dünyada, tüm işçi müfrezelerinde tekrar hakim hale gelmesi için çalısıyor tüm dünya halklarının güçlerine dayanıyoruz. Bunu elde edemezsek bu canavarların Kıbrıs’ı bir Gazze’ye çevirebileceği konusunda hiç şüphemiz yoktur.
Tüm halkların, özellikle de küçük ülkelerin halklarının tek dayanakları dünya haklarıdır. Onlar saflarında emperyalizme karşıtlığın, barbarlığa karşı mücadelenin yükselmesidir. Tüm ülkelerde birlik, beraberlik ve dayanışmanın normal siyaset haline gelmesidir. Bu olmamış bu barbarların nelere kadir olduğunu her gün görmekteyiz.
Kıbrıs’ın bağımsızlığı hem Kıbrıs halkının anti-emperyalist mücadelesi, hem de dünya halklarının bizlerle dayanışması sayesinde elde edilecektir. Kurulacak anti-emperyalist cephe hükümetinin programı bizce şunları kapsamalıdır:
1. Kıbrıs’ta tüm yabancı güçlerin Kıbrıs üzerinde mevcut tüm hak ve iddialarının reddi.
2. Kıbrıs üzerinde hak iddia eden emperyalist güçlerle işbirliği yapıp Kıbrıs’ın Rum ve Türk işçi ve halkına ihanet eden tüm büyük burjuvaların mallarının karşılıksız olarak devletleştirilmesi.
3. Kilise ve Vakıf dahil, büyük toprak sahiplerinin topraklarının ve bu topraklar üzerindeki ev vb. taşınmazların karşılıksız olarak devletleştirilmesi. Boşaltılacak olan İngiliz, Türk ve Yunan askeri üs alanlarının ve bunlar üzerindeki taşınmazların, halen küçük mülk sahibi olan eski sahiplerine öncelik vermek kaydıyla tüm bu toprak ve taşınmazların zorunlu göçler ve katliamlar nedeniyle mülksüzleştirilmiş Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk, Kıbrıs halkının tüm kesimlerine ve topraksız köylülere ve evsiz işçi ve memurların kullanımına verilmesi.
4. Her iki milliyetten Kıbrıs halkının ulusal haklarının güvence altına alınması. Kıbrıslı Rumlar ve Türkler ve diğer azınlıklar arasında milli ve dini düşmanlığı körükleyen tüm örgüt ve faaliyetlerin yasaklanması.
5. Anti-emperyalist Birleşik cephe hükümetini iktidara getiren ve bu iktidarı koruyan esas güç olarak işçi ve emekçi kesimlerin yaşam şartlarının iyileştirilmesi için gerekli tüm tedbirlerin alınması.
6. Kıbrıs işçi sınıfı saflarında milli-dini ayrılıklara dayalı örgütler kurulmasının, işçi sınıfının örgütlerinin milli-dini temellerde bölünmesinin yasaklanması.
7. Bu programın zaferi için çalışan tüm yabancı ve kaçak işçilerin zaferden sonra oluşturulacak yeni Kıbrıs’ta vatandaş olma hakkının verilmesi.
8. Bu programa uygun olarak yerleşim, dolaşım ve mülkiyet özgürlüğünün sağlanması.
Bu programı hayata geçirmek için anti-emperyalist cephe örgütlerini kuralım. İngiltere, Türkiye ve Yunanistan devrimci güçleriyle bağlarımızı geliştirelim.
Yerel ve “milli” seçimlere girelim. Seçimleri kazanıp hükümet olalım ve programımızı uygulayalım.
Kıbrıs’ın Kıbrıs ile birlikte Kıbrıs halkını yakıp yıkmaktan bir an için çekinmeyen burjuva güçlerin savaş naralarını yükselttiği, İngiliz emperyalistlerinin bu gelişmeleri zevkle seyrettiği bu günlerde kaybedecek zamanımız yoktur.
Seçimleri AKP’nin desteklediği söylenen Ersim Tatar kaybetti. Sizce kaybetmesinin temel nedenleri nelerdir? Kıbrıs halkının oy kullanmasını etkileyen faktörler neler oldu?
TC ve KKTC’deki uzantılarının maddi teşvikler, medya ve çeşitli legal ve illegal örgütlenmelerle KKTC seçmenini etkileme yeteneklerinden hareket edersek Tatar’ın seçimleri kaybetmesinin temel nedeni TC’nin Kıbrıs’ta uyguladığı siyasetlerde dünyada ve bölgedeki gelişmelerle bağıntılı olan değişimlerdir.
Bu dönemde Kıbrıs konusunda TC ile çatışma ihtimali olan diğer güçlerle çatışmak yerine ‘anlaşma masasına oturmak’ siyaseti TC siyasetinde üstün gelmiş görünmektedir.
KKTC’nin hem TC ile Kıbrıs ile ilişkilerinde biriken birçok sorun var. Adanın kaderi hep başkaları tarafından belirlenmeye çalışılıyor. Şimdi tüm Ortadoğu’da yeni bir süreç yürürlüğe sokuldu. Kıbrıs için bu yeni süreçte nasıl planlar yapılıyor?
Çok kötü amaçlı planlar yapılıyor. Malum olduğu üzere 1960 anlaşması sayesinde İngiliz emperyalizmi adada nükleer başlıklı bombalarla konuşlandırılmış olan iki üsse sahiptir. Ayrıca pek çok dinleme istasyonu vardır ve ayrıca İngiltere’nin askeri gereklilik halinde adanın kara, deniz ve hava sahasında istediğini yapma ‘hakkı’ da vardır. Bu üsler her daim bölge ülkelerinde savaş yürütmek için kullanılmışlardır -en son Gazze’ye karşı kullanılmışlardır.
Şu anda 1964’den beri TC’nin de kabulüyle Kıbrıs Cumhuriyeti olarak kabul gören hükümet ve yine TC onayıyla emperyalist bir yapılanma olan AB üyesi olmuştur. Şimdilerde de aynı Kıbrıs Cumhuriyeti ve yine 1960 anlaşmalarına ters bir gelişme yaparak ABD, AB üyeleri Almanya ve Fransa, ve Küçük Amerika olan İsrail’le askeri anlaşmalar yapmakta, adamızın güneyinde İngiltere üsleri dışında bu güçlere üsler vermekte ve bu güçlerden edinilen silahları adaya yerleştirmekte ve bunların istihbarat örgütlerine adamızda yer verilmektedir.
Şunu söylemekten geçemeyeceğiz: Türkiye Cumhuriyeti 1960 Garanti Antlaşmasına göre Kıbrıs’a gelmedi. Türkiye Cumhuriyeti 1971’de NATO Lizbon toplantısında alınan ve Kıbrıs’ın Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan arasında bölünmesini öngören karar çerçevesinde Kıbrıs’ı işgal edip ikiye böldü. Bu işgal sürecinde 20 Temmuz’da TBMM Kıbrıs Cumhuriyeti’ne savaş ilan etti. Bu ilan, Kıbrıs’ın toprak bütünlüğünü, anayasal düzenini vs. korumayı içeren garantörlük antlaşmasına aykırı idi. Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti, Anglo-Amerikan ve NATO emperyalistlerinden aldığı destekle 1974’ten beridir Kuzey Kıbrıs’ın gerçek sahibi gibi davranmakta ve işgal altında tuttuğu bölgeyi askeri ve sivil bürokratları vasıtasıyla yönetmektedir. Kıbrıs’tan gitmemek için de (“Kıbrıs İstirdat Planı”) demografik yapıyı değiştirmekten altyapı yatırımlarına kadar birçok siyasi, toplumsal, ekonomik alanlarda girişimler yapmakta ve uluslararası konjonktüre göre hareket etmekte, kendi çıkarına olacak bir burjuva çözüm ve sonuca ulaşmak için çaba harcamaktadır. Kıbrıslı Türk halkın özgür iradesi hiçbir koşulda dikkate alınmamaktadır.
İşte bu nedenlerden dolayı Türkiye Cumhuriyeti askeriyesi 1974’ten beri Kıbrıs’ın kuzeyinde bir kolordu bulundurmakta ve şimdilerde bu ordusunu deniz ve hava güçleriyle güçlendirmektedir. Güneydeki gelişmeler sonrası Karpaz’a savunma füzeleri yerleştirdiği de söylenmektedir.
Tüm bunlar emperyal güçler ve onların yerli ve anavatan taraftarları tarafından on yıllardır bir silah deposu olarak ele alınan Kıbrıs’ın daha da yoğun bir şekilde silahlandırıldığı anlamına gelmektedir.
Bunlar hem Kıbrıs’ın Helen ve Türk halkı, hem Yunanistan ve Türkiye halkları hem de bölge halkları için kötü planlarını savaş planlarının belirtileridir. Savaşın çıkıp çıkmayacağı, çıkarsa kimler arasında ve kimler karşı çıkacağı hala daha soru işaretidir. Unutulmamalı ki NATO, Rusya’ya karşı savaş halindedir ve tüm bunlar Rusya’ya karşı bir hazırlık olabilir. Yoksa tüm bunlar Kıbrıs’ta yabancı emperyal güçlerin başını çektiği TC’nin kuzey Kıbrıs’taki güçlerine karşı başlatılan bir iç savaşın hazırlıkları da olabilirler.
Yani ve tekrarlarsak, Kıbrıs için emperyalistler ve onların yerel maşaları tarafından yapılan planlar aşırı derecede kötü amaçlı planlardır. Kıbrıs’ta ve tüm bölgede daha çok ve daha çok savaş tamtamları çalınmaktadır.
Yeni cumhurbaşkanı Tufan Erhürman’ın yönetiminde sorunların çözümü için neler olabilir, beklentiler neler?
Yeni cumhurbaşkanı Tufan Erhürman yoldaş görüşme masasına oturmak isteyecek – o amaçla seçildi (Bizzat TC tarafından seçildi – Talat yoldaş da aynı şekilde seçilmişti).
Eğer başlarsa, bu görüşmelerden sonuç alınması için ABD-İngiltere’nin bölge için yaptığı planların kabullenilmesi ve onlara uyulması gereklidir. Bu mümkün olursa bu çıkarları garantileyen bir anlaşma mümkün olursa anlaşma olur. Yoksa olmaz.
Bizim Erhürman yoldaşa önerimizi AKEL ve CTP işbirliğinde ortak metini oluşturmak ve bunu ABD-İngiltere’ye rağmen Kıbrıs halkına ve de Türkiye-Yunanistan ve İngiltere halkına sunmaktır. Ya bunu yapar(lar) ve burjuva emperyalist şartlarda bir anlaşmayı zorlarlar ya da dediğimiz gibi, ABD-İngiltere’nin istediği zaman ve çerçevede bir anlaşma olur – o da bugünlerde bile bir anlaşma olmamasıdır. Bugün bile bu caniler için çözümsüzlük en iyi çözümdür.
Seçim sonuçları ile ilgili TC de iktidarın iki kanadından (AKP ve MHP) farklı hatta karşıt yorumlar yapıldı. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bunları AKP ve MHP’sinde var olan farklı çıkar gurupları arasında bir çatışmanın bir tezahürü olarak görüyoruz. Bazı çevreler MHP’li bazı kesimlerin Kuzey Kıbrıs’taki casino – kara para aklama çıkarlarının tehlikeye düşmesi ihtimalinden ve bu nedenle Tatar’ı seçtirmek için çok çabaladıklarından, gel gelelim AKP’nin Tatar yerine Erhürman dediğinden bahsediyorlar. Bu tabii ki eğer MHP’nin casino-kara para aklama işleri aksayacaksa “AKP’ninkiler ne olacak” sorusunu da sormaya yol açıyor.
Tüm bunlar tabii ki bölgedeki ittifaklar ve bunlarla bağlantılı petrol-gaz kaynaklarını da ele almayı gerektirmektedir. Denizlerdeki gerek KKTC-KC arasındaki gerekse TC-KC, gerekse TC-Yunanistan, TC-Libya ve giderek İsrail-Suriye vb. arasındaki, denizlerdeki Münhasır Ekonomik Alanların belirlenmesi ve kullanılmasıyla bağlantılı sorunlara yol açmaktadır.
Daha önce ele aldığımız Kıbrıs’ta silahlanma yarışının bunlarla bağlantısı muhakak ki vardır.

















