Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü İdil Uğurlu, 2020’de yaşanan gelişmeleri ve yeni yılı değerlendirdi. 2020 yılının iktidarın baskısını artırdığı bir yıl olduğunu söyleyen Uğurlu, halkların ve muhalefetin dört bir taraftan ötekileştirildiğini ifade etti. Uğurlu, yılın ilk aylarında çıkan salgınla birlikte toplumun evlere hapsedildiğini hatırlatarak, “İktidar salgını fırsat bilerek, kendi faşist iktidarını kurumsallaştırmak için bir araca dönüştürdü” dedi.
HALKLAR DİRENİŞİ BÜYÜTTÜ
“Pandemi emekçilere karşı silah olarak kullanıldı” diyen Uğurlu, şöyle devam etti: “İşçi sınıfına iki seçenek sunuldu. ‘Ya salgın koşullarında ölümü göze alarak çalışacaksınız ya da çalışmayıp açlıktan öleceksiniz’ denildi. Hiç olmayacak seçenekler sunuldu. Tüm bu baskılara rağmen halklar ve demokratik kurumlar oluşturulan korku çemberine karşı sokağa çıktı, alanları terk etmedi. Birçok yasa hayata geçirildi. Ayrımcı İnfaz Yasasıyla mafya liderleri tahliye edilirken, hak savunucuları, siyasi tutuklular, suçsuz yere cezaevine atılanlar ölümle baş başa bırakıldı. Hukuksuz bir şekilde gözaltı, tutuklama, kadına yönelik saldırı ve katliamlar arttı. AKP-MHP kendi sistemini kurumsallaştırmak için en ufak bir açık bırakmak istemedi ancak halklar da buna karşı mücadele ve direnişi büyüttü.”
MUHALEFETİ TESLİM ALMAK!
Uğurlu, bütün bu baskı ve zorluklardan HDK’nin de nasibini aldığını belirterek, bu kapsamda eşsözcüleri Sedat Şenoğlu’nun da bileşenleri olan Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) dosyası kapsamında haksız ve hukuksuz bir şekilde tutuklandığını hatırlattı. Tutuklanmasının sadece HDK’ye değil muhalif olan tüm partilere bir gözdağı ve yıldırma politikasının parçası olduğunu söyleyen Uğurlu, “Türkiye’de yargının hukukla değil, sarayla bir bağı olduğunu biliyoruz. Eşsözcümüzün tutuklanmasıyla HDK’nin çalışmaları hiçbir şekilde aksamadı, aksine büyüdü” diye konuştu.
Baskılarla iktidarın muhalefeti teslim almak istediğini sözlerine ekleyen Uğurlu, “Bizleri eve kapatıp, alanları kendi çıkarları için kullanmak istediler. HDK olarak alanları terk etmeyerek, çoklu kriz hamlesi başlatıp, dünya ve Türkiye analizi yaparak, çalışmalarımızı sürdürdük” diye belirtti. Alanlarda verilen mücadeleyle iktidarın amacına ulaşamadığını söyleyen Uğurlu, halklar ve muhalefetin iktidara geri adım attırdığını kaydetti.
LEYLA GÜVEN’İN TUTUKLANMASI
Uğurlu, son bir yılın özetinin gündemdeki sıcak gelişmelerde bariz bir şekilde ortaya çıktığını belirterek, son günlerde yaşanan gelişmelere dikkati çekti. Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven’in tutuklanmasına değinen Uğurlu, şunları söyledi: “Leyla Güven yaşamı boyunca aralıksız mücadele eden bir kadındır. Mücadelesi de çok yönlüdür. Leyla Güven içeride ve dışarıda mücadelesini sürdüreceği mesajını bir kez daha yineledi. Tutuklanması ne kendisini ne de bizleri yıldıramayacaktır. Leyla Güven başta kadınlar olmak üzere toplumun iradesidir. Mücadelesi ve kararlığını tutsak edemezler. Dünya kadın mücadelesinde Leyla’nın adı yazılmıştır. Tutuklayarak, sadece bunun daha da görünür olmasını sağladılar.”
‘DEMİRTAŞ KARARI EMSALDİR’
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi’nin tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tahliye edilmesi kararını da değerlendiren Uğurlu, “Bu karar bir kez daha hukuksuz bir şekilde tutuklu bulunan Demirtaş ve bizleri haklı çıkardı. Bu karar sadece Demirtaş’ı değil, hukuksuz bir şekilde cezaevlerinde tutulan siyasetçileri, insan hakları savunucuları ve gazetecileri bağlıyor. Demirtaş kararı bir semboldür. Bütün hukuksuzluklar için emsal oluşturacak bir karardır. Bu karar uygulanırsa AKP-MHP bloğu tarafından baskı altına alınan Türkiye halkları nefes almış olacak. Karar iktidarın yaptıklarıyla yüzleşmesi ve suçluların yargılanmasını sağlayacak. Belki de yargıda bir reform getirecek. İktidar yaptıkları suçların açığa çıkmaması için AİHM kararını uygulamak ve tanımak istemiyor” diye ifade etti.
TECRİT HERKESİN SORUNU
Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle cezaevlerinde başlatılan açlık grevi eylemine de değinen HDK Eş Sözcüsü İdil Uğurlu, tecridin yalnızca cezaevindeki tutukluların meselesi olmadığını, bütün demokratik güçlerinin sorumluluğu olduğunu söyledi. Açlık grevi eylemlerinin muhalefetin baskılara karşı yetersiz cevap olmasından kaynaklandığından dolayı başlatıldığını belirten Uğurlu, “Tecridin ortadan kaldırılması talebinin herkesin sahiplenmesi gerekir. İmralı’daki tecridin topluma yansıması çok ağır oldu. Tecrit sadece Kürtlerin sorunu değil, demokratik siyaset yapmak isteyen nefes almak isteyen her yurttaşın sorundur” dedi. Tecridin toplumsal yansıması üzerinde duran Uğurlu, 2021’de tecridin kaldırılmasıyla birlikte Kürt sorunun çözümünde önemli gelişmelerin kapısını aralayacağının altını çizdi. Uğurlu, “Öcalan, ‘Kürt sorununu demokratik yollarla çözme gücüne sahibim’ mesajını her fırsatta verdi. Çözüm masasının tek taraflı devrilmesinin ardından yaşananlar göz önünde. Eğer tecrit kaldırılmış olursa şu an yaşadığımız birçok sorun ortadan kalmış olacak ve sessiz bırakılan halk nefes almış olacak” diye belirtti.
ASGARİ ÜCRET
Asgari ücretin 2 bin 825 TL olarak belirlenmesine “Gelsinler 4 kişilik bir aileyi bu parayla 10 gün idare etsinler” diye tepki gösteren Uğurlu, karar verenlerin haktan bağlarının koptuğunu belirtti. Uğurlu, iktidarın sosyal yardım adı altında belirli bir kesime “ölmeyecek kadar verip” toplumun diğer büyük çoğunluğuna “açlıkla ölmeyi” dayattığını söyledi. “Kira ve faturalarla asgari ücret buhar olup uçmuş oluyor” diyen Uğurlu, şöyle devam etti: “2 bin 825 TL ile 10 günlük geçim ancak sağlanır. Geriye kalan 20 gün ne olacak? Yine bütçe görüşmelerinden halktan ne kadar kopuk olduklarını gördük. Milletvekillerine yapılan ‘Oh oh’ söylemleri topluma yapılmış bir hakarettir. ‘Bütçe millete gidiyormuş’ diyorlar. Nasıl millete gidiyormuş? Çıkıp açıklasınlar.”
KAYYIM DÜZENLEMESİ
Uğurlu, Meclis Genel Kurulu’ndan “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi” adı altında geçirilen düzenleme kapsamında dernek ve demokratik kitle örgütlerine kayyım atanmasına tepki göstererek, düzenlemeyle yaşanacak sorunlara dikkat çekti. “Bunu uygulatmamak bizim elimizde” diyerek sorumluluk bilincine vurgu yapan Uğurlu, düzenlenmeyle iktidarın faşizmi kurumsallaşmayı hedeflediğini söyledi. Uğurlu, “Bizim ve bizim birleşenlerimizin vereceği bir mücadeleyle değil, daha kapsamlı bir şekilde sokakta verilecek bir mücadele ancak düzenleme de geri adım attırılabilir. Kadınların İstanbul Sözleşmesi’ne karşı verdiği kararlı duruşu buna en güzel örnektir” diye konuştu.
‘FAŞİZM KADINLAR KARŞISINDA KAYBETTİ’
2020 yılında kadınların da saldırıların odağında olduğuna işaret eden Uğurlu, bütün saldırılara karşı kadınların sokakta mücadelelerini büyüttüklerini kaydetti. “Kadın mücadelesi sistemde bir gedik açmayı başardı” diyen Uğurlu, şunları söyledi: “Kadınlar için bedeli ağır oldu ama sonucu iyi oldu. Kadınlar bütün saldırılara rağmen ‘Hayır bunu yapamazsınız’ diyerek, iktidara karşı durabildi. Kadınlar bu yıl çok net bir mesaj verdi. Bu mesajda şudur: ‘Faşizm kadınlar karşısında kaybetti.’ 2021’de bu mücadeleyi daha da yükselteceğiz.”
MUHALEFETE YENİ YIL ÇAĞRISI
“2020, bütün imkânlarıyla kurumsallaşmaya çalışan faşizmin saldırıları altında geçti” diyen Uğurlu, saldırılara karşı verilen mücadeleyle rejimini sıkıştığının altını çizerek, “Madem faşizmin saldırısı çok boyutluysa verilecek mücadele de topyekûn olmalı” dedi. Verilecek topyekûn mücadeleyle faşizmin yenilgiye uğratılabileceğini sözlerine ekleyen Uğurlu, muhalefete, “Bizimle beraber olmaktan korkmayın. Yan yana gelelim. Birlikte mücadele ederek, faşizme geri adım attıralım. Bu potansiyele sahibiz, yeter ki bedel ödemekten korkmayalım. Bu topraklarda beraber baskılara maruz kalıyoruz. Faşizme karşı geri adım attıracak ortak mücadelemiz olacaktır” çağrısında bulundu.
2021 yılında HDK’nin yapacaklarını da aktaran Uğurlu, birleşik mücadele ve örgütsel kararlılığa dikkati çekerek, “2021 faşizmi gerileteceğimiz bir yol olacaktır. Bu da örgütlü çalışmamızla mümkün olacaktır” mesajını verdi.
Semra Turan- Naci Kaya / MA