Bursa’nın Orhangazi ilçesinde, Amerikan gıda tekeli Cargill’e ait fabrikada çalışan 10 işçi, Türkiye Gıda ve Yardımcı İşçileri Sendikası’na (Tek Gıda İş) üye oldukları için 2018 yılında işten çıkarıldılar. Sendikaya üye olmak suç olmadığı, tam tersine, sendikaya üye olmak nedeniyle işten çıkarmanın kağıt üzerinde suç sayıldığı koşullarda işçilere farklı gerekçeler öne sürüldü. Ancak işçiler, şirketin kararını mahkemeye taşıdılar. Mahkeme, 10 işçi için işe iade kararı verdi. Verdi vermesine, ama bu karar uygulanmıyor. Üstelik, Amerikan şirketinin bu hukuksuzluğuna, kendisini yerli ve milli olarak addeden iktidarın kendisi en başta kayıtsız kalıyor. İçlerinde Cargill işvereninin de olduğu yabancı iş insanlarına OHAL döneminde “Sizin için OHAL’den yararlanarak grev tehdidini bertaraf ediyoruz” diyen AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ermeni soykırımı kararı nedeniyle Joe Biden’a tepki gösterirken, Amerikan tekelinin hak gaspına uğrattığı işçiler için üç yıldır tek söz etmedi.
Biz de Cargill fabrikasının önündeki direniş alanına giderek, üç yıldır direnişini sürdüren işçiler ile görüştük. Cargill işçileri, 2019 ve 2020’de olduğu gibi 2021 1 Mayıs’ına da direnişle girecekler. İşçiler, talepleri karşılanana, Cargill’e sendika girene dek mücadelelerini sürdürmekte kararlı oldukları ifade ediyorlar.
“YERLİ VE MİLLİ” HÜKÜMETİN CARGİLL’E KIYAĞI
Tek Gıda İş örgütlenme uzmanı Suat Karlıkaya, Cargill’de üç yıldır devam eden direnişin fiilen sözcüsü durumunda. Cargill’de işten çıkarılan 10 işçiden birisi olan Suat Karlıkaya, üç yıldır uygulanmayan mahkeme kararlarına, sendikal baskılara ve pandemi koşullarında işçi sınıfının yaşadığı hak gasplarına değinerek isyan ediyor. Karlıkaya, her şeye rağmen mücadele azmini diri tutmak gerektiğini söyleyerek, mücadeleye devam mesajını veriyor.
Üç yıldır süren direnişi Suat Karlıkaya’dan dinleyelim:
Politika Haber (PH): Cargill’de yaşanan süreci özetler misiniz?
Suat Karlıkaya (SK): Başladı ve devam ediyor. Önemli olan başlayış ilkelerimizdi. (Çadıra asılan pankartı göstererek) Burada da yazıyor zaten; Çocuklar iyi yaşasın diye babalar direniyor, diye. Bu mücadele sadece bizim mücadelemiz değil, aynı zamanda çocuklarımıza daha iyi bir gelecek bırakabilme mücadelesi. Kolay mı oldu? Tabii ki hayır. Aksine, çok zor oldu. Çok bunaldık, vazgeçme noktasına geldiğimiz zamanlar oldu, ama arkadaşlarımızla birbirimize daima omuz verdik. Zira bu mücadelenin sadece 14 tane Cargill işçisinin mücadelesi olmadığını, bütün bir işçi sınıfının mücadelesi olduğunun farkına vardık ve devam ettik. Mahkemeyi kazanmış olmamıza rağmen işlerimize iade edilmedik. Biz işimizi istiyoruz. Anayasanın 90. maddesinin uygulanmasını istiyoruz. Hedefimiz budur.
PH: Mahkeme kararlarının uygulanmadığından söz ettiniz…
SK: Mahkeme kararlarını uyguladıklarını iddia ediyorlar, ama durum ortada. Bizim işçi sınıfı olarak topyekun bir mücadele vermemiz gerekiyor. Türkiye’deki yasaların işçilerin aleyhine olması, işçi sınıfına hizmet etmemesi bizim en büyük sıkıntımız. Bunun bir an önce düzeltilmesi gerekiyor.
PH: Cargill bir Amerikan şirketi. Hükümet de her fırsatta “Yerli ve milli” olma vurgusu yapıyor. Öbür yandan da Amerikan şirketinin bu hukuksuzluğuna kayıtsız kalıyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
SK: Neye göre yerli ve milli? Herkesin kendine göre bir yerlilik ve millilik anlayışı var. Ama herkes kendisinin yerlisi ve millisi. Maalesef hükümetin tavrı sermayeden yana oluyor. Bunun yerlisi veya yabancısı yok, bugün sermaye sahibi kimse hükümet ondan yana tavır koyuyor. Dikkat ederseniz işverenlerin taleplerini kabul eden hükümet, işçilerin taleplerini görmezden geliyor. Bunun nedeni de sermaye sahiplerinin güçlü, işçi sınıfının zayıf olmasıdır. Bizim mücadelemizin amacı da işçi sınıfını güçlendirmek.
PH: Zaman zaman kolluk güçlerinin şiddetiyle ve gözaltılarla da karşılaştınız. Bu size nasıl hissettirdi?
SK: Açıkçası ağrımıza gitti. Biz bu memlekette hakkını arayan işçileriz. Biz bu ülkenin vatandaşlarıyız. Ama maalesef ki hakkımızı ararken devletin bizim yanımızda değil, karşımızda olduğunu gördük. Bizi gözaltına aldılar, operasyonlar yaptılar, sokağa çıkma yasaklarında bizi oyuna getirerek cezalar yazdılar. Devletin bu türden davranışları bizi üzüyor. Kendi ülkemizde hak aradığımız için bu durumlarla karşılaşmak hoşumuza gitmiyor.
PH: Ama her şeye rağmen mücadeleye devam diyorsunuz.
SK: Kesinlikle evet. Biz bu yola çıkarken zorluklarla karşılaşacağımızı biliyorduk.
PH: İstanbul ve Bursa’da eylemleriniz oldu. Bundan sonra ne tür bir eylem programı düşünüyorsunuz?
SK: Bundan sonraki eylemlerimiz bayramdan sonra olacak. Zaten 17 Mayıs’a kadar bir kapanma süreci var. Bayramdan sonra eylem takvimimizi açıklayacağız. Yalnız, kamuoyunun bilmesi gereken bir şey var; o da vazgeçmeyeceğimizdir.
PH: 1 Mayıs’a gidilirken, başta direnen işçiler olmak üzere, Türkiye işçi sınıfına 1 Mayıs mesajınız nedir?
SK: Çok olan biziz, güçlü olan biziz. Tek sorunumuz, bir türlü yan yana gelemeyişimiz. Ama kaderimiz bizi yan yana gelmeye, omuz omuza vermeye götürecektir. Zira işçi sınıfı olarak başka bir çaremiz yoktur. Kamuoyunun bunu bilmesi lazım. Nice 1 Mayıslara. Bugün direnişteki 1 Mayıslardan yarın bayram havasındaki 1 Mayıslara, halaylara kavuşmayı temenni ediyoruz”
HABER MERKEZİ