Türkiye, 1 Ekim’den bu yana Kürt sorununun çözümü üzerinden yürütülen “yeni süreç” tartışmalarına odaklanmış durumda. İktidardan çözüme dair henüz herhangi bir adım atılmadı. Aksine çözümdeki rolü tüm çevrelerce kabul edilen PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit devam ediyor. Yine Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) yönetimindeki belediyelere kayyım uygulamaları sürüyor.
DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, “yeni süreç” tartışmaları ve devam eden İmralı tecridine dair sorularımızı yanıtladı.
Türkiye’de uzun bir süredir otoriter bir düzen inşa edilmek isteniyor ve siz de bu düzenin inşasının İmralı tecridiyle doğrudan bağlantılı olduğunu vurguluyorsunuz. Otoriterleşme ve İmralı’daki tecrit arasında nasıl bir bağ görüyorsunuz?
Kabul etmek gerekir ki Türkiye’de otoriter bir rejime doğru devam eden gidişata ilişkin emareler artmaya başladı. Bu zemin uzun bir zamandır planlı bir şekilde hazırlanıyordu. İktidar gibi düşünmeyen ya da kendisine hizmet etmeyen herkes saldırı altındadır. Temel haklar neredeyse askıya alınmıştır, yasalar ve anayasa artık uygulanamaz hale gelmiştir. Uzun uzun anlatmaya gerek yok ama bu durum herkesin malumu artık. Ama Türkiye kendiliğinden bu noktaya gelmedi. Kürt meselesine yönelik yaratılan ve normalleştirilen hukuksuzluk hali, saldırganlık otoriterleşmenin temelini oluşturmuştur. Ve esasen hukuksuzluk hali ve otoriter düzenin inşa süreci İmralı üzerinde uygulanan mutlak tecrit ile eş zamanlı başlamıştır. Dünya tarihinde de bunun çokça örnekleri vardır. Hukuksuzluk, saldırganlık, haksızlık bir yerde başladı mı yayılmaya başlar, topluma ve üretildiği coğrafyaya hakim olur. O yüzden İmralı tecridi, sadece bir şahsa yönelik hukuksuzluk değil, aslında tüm toplumu ilgilendiren bir meseleye dönüşmüştür.
Eğer acil bir şekilde toplumsal uzlaşma zemini oluşturulmaz ve herkesin taleplerini karşılayacak demokratik adımlar atılmazsa ne yazık ki hepimizi çok daha karanlık günler bekliyor olacak.
Bugün toplumsal kutuplaşma zirvededir, halklar birbirine düşman edilmeye çalışılıyor, komşular arasında bile nefret duyguları körükleniyor. Tecridin İmralı’dan başlatılmasının sebebi, Sayın Öcalan’ın düşüncesi, felsefesi, siyasi duruşuyla bütün bu otoriter hamleleri boşa çıkarma gücüne sahip olmasından kaynaklanıyor. Sayın Öcalan’ın barış ve toplumsal uzlaşı perspektifi tamamen devre dışı bırakılarak, halkların kardeşliği yerine düşmanlık siyaseti dayatılmıştır. Eğer acil bir şekilde toplumsal uzlaşma zemini oluşturulmaz ve herkesin taleplerini karşılayacak demokratik adımlar atılmazsa, ne yazık ki hepimizi çok daha karanlık günler bekliyor olacak. Bu yüzden karanlığın başladığı, kör kuyu olan İmralı tecridini kaldırmak hedefimizdir.
İmralı tecridinin iktidara nasıl bir faydası var?
İmralı tecridi, barış siyasetinin, uzlaşma ve diyalog arayışlarının, bir arada ortak ve özgür yaşamın inşa edilmesinin engellenmesi girişimidir. Tecrit, savaş yanlısı siyasi iktidara 10 yıldır geniş bir hareket alanı sağlamıştır. Barışın sesini kısmak ve savaş politikalarını meşrulaştırmak için iktidarın topluma karşı kullandığı etkili bir araca dönüşmüştür. İmralı tecridi ile barış çağrıları duyulmaz hale gelirken, savaş çığlıkları her yeri sarmıştır. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu yoksulluk, işsizlik ve toplumsal kutuplaşma halinin, bütün bu hukuksuzluklardan savaş siyasetinden, kutuplaşmadan, baskı rejiminden bağımsız olduğunu aklı başında hangi insan iddia edebilir? Sayın Öcalan’ın çözüm süreçlerindeki rolü engellenerek, Türkiye büyük bir demokratikleşme ve barış fırsatını kaçırmıştır. Oysa Türkiye’nin savaşa değil, barışa ekmek ve su kadar ihtiyacının olduğu bugün daha açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Barış olmadan ne ekonomik istikrar sağlanabilir ne de toplumsal huzur tesis edilebilir.
Hukuksuzluğun tecritele doğrudan bağlantısını kuruyorsunuz, peki ama nasıl bir bağ var?
Bu tespit sadece bir iddia değil, gerçeğin kendisidir. AKP, iktidarını sürdürmek için yasadışılık ve hukuksuzluk üzerinden bir sistem inşa etti. Bu hukuksuzluğun başlangıç noktası ise İmralı’da uygulanan tecrittir. 11 yıldır İmralı’da kendi yasalarını dahi uygulamayan iktidar, bu hukuksuzluğu zamanla toplumun geneline yaydı. Önce İmralı’da yasalar uygulanmadı bugün artık Türkiye’de Anayasa uygulanmıyor, AYM kararları hiçe sayılıyor. İşte başlangıç noktası İmralı’dır derken bundan bahsediyoruz. Bunu nasıl başardılar; çünkü Kürt düşmanlığı üzerinden muhalefet sessiz kalmaya zorlandı. ‘Kürt’e yapılıyorsa vardır yönetenlerin bir bildiği’ algısı hakim oldu. Ama yazık ki bugün o sopa dün böyle düşünenlere de dönmüş oldu.
Yasalar önce İmralı’da uygulanmadı, bugün artık Anayasa uygulanmıyor. AYM kararları hiçe sayılıyor. Hukuksuzluğun başlangıç noktası İmralı’dır derken bundan bahsediyoruz.
O dönemde sessiz kalınan hukuksuzluk, bugün ekonomik krizden belediyelere kayyım atamalarına kadar her alanda kendini gösteriyor. Seçilmişlerin rehin alınması, kayyım politikaları ve rant sistemine dayalı ekonomik çöküş, bu hukuksuz düzenin sonuçlarıdır. Zorbalığın sona ermesi için İmralı tecrit sistemindeki hukuksuzluk derhal son bulmalıdır. Bu tecrit kalkmadan Türkiye’nin demokrasiye geçişi mümkün değildir. Çözüm için en acil ve öncelikli adım tecridin mutlak olarak kaldırılmasıdır.
Tecrit kaldırılırsa söz ettiğiniz hukuksuzluklar ortadan kalkar mı?
Sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecrit halen devam ediyor. Bir yandan çözüm tartışmaları yürütülürken, öte yandan tecrit sürdürülemez, hukuksuzluk ve saldırılar sürdürülemez. İmralı kapılarının açılması büyük bir barışa kapı aralanmasıdır, hukuksuzluğun sona ermesidir. Temel hakların güvence altına alınmasıdır. Zamanında bu tecridin kaldırılması için açlık grevleri yapıldı, büyük yürüyüşler düzenlendi, güçlü bir özgürlük hamlesi yürütüldü. Talep çok net: İmralı’da evrensel hukuk uygulanmalı ve Sayın Öcalan üzerindeki tecrit sona erdirilmelidir. Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kalkması, aslında barış, demokrasi ve hukuk üzerindeki tecridin de kalkması demektir. Bugün milyonlarca insan Öcalan şahsında tecride karşı mücadele ediyor. Çünkü sayın Öcalan’ın özgürlüğü halkların barış umutlarını temsil ediyor. Bu mücadele çözüm mücadelesidir, karşı çıkanlar da çözüm istemeyenlerdir. Sorumluluk mevkiinde olanlar bu sorumluluklarını yerine getirmelidir.
Bugün yürütülen “yeni süreç” tartışmaları bağlamında ele aldığınızda; İmralı tecridi nasıl bir yerde duruyor?
Tecrit, bir pazarlık konusu olmaksızın evrensel hukuk uygulanarak çözülmeli. Bunu herkes cesurca savunmalı. ‘Biz tecridi kaldıracağız, Öcalan da şunu yapsın’ demek onun siyasi aktör olma gücünü hafife almak olur.
Bahçeli’nin bu konuda yaptığı çağrılara rağmen İmralı üzerindeki mutlak tecrit, Türkiye için bir demokrasi ve dayanışma sınavına dönüşmüştür. Tecrit tamamen hukuka aykırıdır ve bu durum yalnızca Kürt halkının değil, kendisine ‘demokratım’ diyen herkesin sorunudur. Tecridin kaldırılması, Türkiye’de barış ve demokrasi isteyen tüm siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının gündeminde olmalıdır. Bu mesele yalnızca bir kesimin değil, toplumun tamamının özgürlük, eşitlik ve adalet taleplerine yanıt verecek kadar kapsamlı bir meseledir. Barış isteyen herkes bu hukuksuzluğa karşı sesini yükseltmek zorundadır. Tecridin kaldırılması pragmatist bir tarzda koşula bağlanmamalı. Bu durum bir pazarlık konusu olmaksızın evrensel hukuk uygulanarak çözülmeli. Bunu herkes cesurca savunmalı. İşin hukuki ve adalet boyutu çözüldükten sonra eğer siyasi koşullara bağlı değerlendirme yapılacaksa Mandela Modeli çok somut bir örnektir. ‘Biz tecridi kaldıracağız, Öcalan da şunu yapsın’ demek onun siyasi aktör olma gücünü hafife almak olur.
Kürtler İmralı tecridine yönelik yaklaşımları nasıl değerlendiriyor?
Kürt halkı, İmralı tecridinin kaldırılmasına yönelik geliştirilen olumlu ya da olumsuz tüm tutumları dikkatle izliyor. Özellikle zindanlarda yaşamını yitiren tutsakların anneleri ve aileleri, kimin ne söylediğini, hangi adımları attığını yakından takip ediyor. Kürt halkı, atılan her adımı ve yapılan her çağrıyı bu doğrultuda değerlendiriyor. Tecrit meselesi, yalnızca Kürtlerin değil, bu ülkede barış ve eşitlik isteyen herkesin sorunudur. Dolayısıyla toplumun tüm kesimlerinin bu konuda duyarlılık sergilemesi gerekiyor. Aksi halde tecrit politikası, barış umutlarını yok etmeye devam edecektir.
Muhalefetin İmralı tecridine dönük tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İmralı tecridinin kaldırılmasına yönelik taleplere ürkek ve çekimser yaklaşımlar ne barışa ne de demokrasiye hizmet eder. Duyarlı ve sorumlu herkes ve her kesim, Türkiye’nin nasıl bu noktaya geldiğini samimiyetle değerlendirmelidir. Tecridin bu gidişatta payını görmelidir. Özellikle muhalefetin bu konuda daha cesur bir duruş sergilemesi gerekiyor. Sessiz kalmak, savaşı ve hukuksuzluğu onaylamak anlamına gelir. Muhalefet, cesur ve net bir tutum sergileyerek, barışın ve demokratik siyasetin önünü açabilir. Barış siyaseti cesaret ister ve bu cesareti gösteremeyenler, toplumun güvenini kaybeder.
Tekrar belirtmek gerekiyor ki başta muhalefet olmak üzere bütün vicdan sahibi insanların ilk sorması gereken soru ‘İmralı’da yasalar neden uygulanmıyor’ olmalıdır. Ancak görüyoruz ki bu tecridi sistemli bir şekilde sürdüren iktidar kadar bile cesaret gösterilmemektedir. Tecrit, toplumsal barışın önündeki en büyük engellerden biridir ve kaldırılması için herkesin mücadele etmesi şarttır.
Selman Güzelyüz / MA