■ Politika’dan Yorum
Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kaldı. Birkaç gün içinde ikinci turda kimin kazanabileceği belli olacak.
Milletvekili seçimlerinde ise kesinleşmemiş verilere göre AKP yüzde 35.74 oy oranı ile 266, MHP yüzde 10.12 ile 51, Yeniden Refah Partisi ise yüzde 2.85 ile 5 vekil çıkarıyor. AKP listesinden seçime giren HÜDAPAR ise 3 vekil kazandı. 2018 seçimlerinde AKP-MHP toplamı 53.62% oy alan Saray İttifakı’nın aldığı bu oylar, yaşanan ekonomik krize, depreme, yolsuzluklara ve siyasi baskılara rağmen toplumun yarısının desteğini alabildiğini gösteriyor. Erdoğan liderliğindeki Saray İttifakı’nın bu başarısını seçim hileleri, YSK koridorlarındaki dalavereler, medya tahakkümü, parti-devlet bütünleşmesi, dinin etkisi, “sosyal yardım” mekanizmaları gibi faktörlerle açıklamak mümkün ama yeterli değil.
CHP yüzde 25.61 oy oranı ile 168 milletvekili İYİP ise yüzde 9.83 ile 44 milletvekili çıkarıyor gözüküyor. 2018’de bu kadar geniş olmasa da Millet İttifakı yüzde 34.03 oy almıştı. Dolayısıyla şimdi bu haliyle alınan oylar, açık bir başarısızlığı gösterdiğini kabul etmek lazım. Burjuva muhalefetin Riffkin, Acemoğlu gibi küresel sermayenin akıl hocalarını transfer etmesi, açıkladıkları “temiz fonlarla temiz kalkınma” ve “güçlendirilmiş parlamenter sistem” vaatleri yeni kesimleri ikna etmeye yetmedi.
Cumhur ve Millet İttifakı arasındaki sermayenin egemenliğinin nasıl sürdürüleceğine dair ev içi sorunlar, rekabet ve çatışmalar bu seçimle de bir çözüme kavuşmamış oldu. Bu önümüzdeki dönemin de temel özelliği olacak.
Fakat iki burjuva ittifakında programlarının genel ideolojik dünyasına bakarak, toplumun genel olarak liberal değerleri, ideolojiyi benimsemiş olduğu görülmektedir. Milliyetçilik, muhafazakarlık ya da dini referanslarla siyaset etme, militarizm, rekabetçilik, bireycilik gibi ideolojiler sağ ya da “sol” farketmeksizin temel değerler haline gelmiş.
Demokratik muhalefet cephesinde ise, HDP, ittifak güçlerin sayısını arttırmasına rağmen oy kaybı yaşadı. 2018’de yüzde 11.62 oy almıştı. TİP dışındaki bütün ittifakların ortak listede birleştiği Yeşil Sol Parti ise yüzde 8.95 oy oranı ile 62 vekil çıkarabilecek. 2018’de HDP listesinden iki aday ile seçime giren TİP ise yüzde 1.59 oy oranı ile 4 vekil almayı başardı. TİP’in yüzde 1,59 oyu kendi hedefleri açısından başarısızlık olsa da CHP ve YSP’nin manyetik alanına maruz kalarak bu kadar oy alması bir başarı sayılır. Fakat bu tekil “başarı”nın mevcut siyasal konjonktürde bir değeri var mı? Sosyalist Güç Birliği adı altında ayrı listelerden giren partiler toplamda yüzde 0,29 oy aldı.
Kürt illerinde de HDP’nin azımsanmayacak oranda oy kaybettiğini görülüyor. Batı’da yaşanan oy kaybını “TİP’e kayış” ile açıklamak doğru bir yaklaşım değildir. O zaman, daha önce reddedilen “emanet oy”ların varlığını kabul etmek gerekir. HDP’nin kuruluşundan beri süre gelen temel handikabının “müzakere partisi” ile “mücadele partisi” olmak arasında bocalaması, ikisi arasındaki diyalektiği doğru kuramaması olduğu değişik yerlerde dile getirilmişti. Bu son seçimde de kamuoyuna sürpriz yaparak H. Cemal ve C. Çandar’ın aday yapılması “müzakerecilik” ile bağlantılandırıldı. Ama hem bileşenlerinden hem de tabandan tepki çekti. Fakat elbette esas sorun iki ismin adaylığı değil.
Deprem gibi büyük bir felakette halkın acılarını sarma, dayanışma gayretkeşliği içindeyken ilan edilen seçim tarihinin izin verdiği 2 aylık kısa sürede HDP, Sol Parti, EMEP arasında, ortak liste mi ayrı liste mi, vekil sayısı üzerine polemikler vb. gerilimi yaşadı. Cezaevindeki G. Kışanak ve S. Demirtaş’ın bile dahil olmak zorunda kaldığı “kim sosyalist” tartışmasını seçim gününe doğru “stratejik/taktik oy”, “D’hont sistemi” vb. tartışması aldı.
Fakat esas sorun, zaten 2 ay gibi kısa olan sürede ne yaptığımız da değil. Demokratik sol partilerin, burjuvazinin restorasyoncu kliği Millet İttifakı’na destek vermekteki cevvalliği ve heveskârlığı kendi aralarında ittifak kurmak ve birlikte başarmak konusunda göstermediler. 14 Mayıs seçimlerinin deyim yerindeyse “asrın seçimi” derekesinde paha biçip, bu nedenle K. Kılıçdaroğlu’na, resmen aday olarak bile açıklanmadan açık destek vereceğini ima/ilan eden güçlerin kendilerinin de bir çatı altında toplanarak halkın karşısına bir ittifak olarak çıkmayı başaramamış olması, esas sorundur. Ocak 2022’de ilk resmi toplantı ile başlayan görüşmeler sonucunda 25 Ağustos’ta ilan Emek ve Özgürlük İttifak’ı ilan edildi. Bu sürecin de iç gerilimlerini bir kenara bırakalım, Emek ve Özgürlük İttifakı da seçimlerin ilanına kadar bir ittifak gibi davranamadı. Halkın karşısına kendi programlarını anlatmak için çıkmadılar, bunun yerine yukarıda ifade edildiği gibi liste, vekil sayısı, hazine yardımı, kim sosyalist gibi sinerjiyi sönümlendiren fuzuli tartışmalar yaşandı.
Gezi, 7 Haziran, Kobane direnişi ve “hendek operasyonları”, Suruç ve Ankara katliamları, kitlesel tutuklama gibi tasfiyeye yönelik operasyonların içindeki örgütsel durumda bu bile belki başarı sayılabilir. Ama halihazırda egemenlerin içinde debelendikleri krizi halklar açısından devrimci-demokratik bir fırsata çevirmek için mevcut gerçekliğimizi değiştirmemiş gerektiği açık. Bu eleştiri ve özeleştiri sürecinin hepimizin ortak evini inşa edecek kapsayıcılıkta ve sorumlulukta yapılması bize yollar açabilir. Yoksa tarih yürür kendi yolunu açar zaten.