“Savaşsız sömürüsüz bir dünya, bu hasret bizim” manşetiyle çıkan Politika Gazetesinin 81. sayısının başyazısı “Barış Bilinci”ne ayrılmış. Türkiye’de “barış bilinci”nin yeteri derecede gelişmediğine değinilen başyazıda, “devrimci muhalefet”in de “barış bilinci”ni küçümsemesinin anlaşılır olmadığına vurgulanıyor. Yazıda “Devrimci demokratlardan sosyalistlere, sosyalistlerden komünistlere kadar bu düzene muhalif olan tüm güçlerin birincil görevi bu ülkede barış bilincini geliştirmek, barış için savaşımı yükseltmek olmalıdır,” deniyor.
Politika Gazetesi’nin geçen sayıda başlattığı, seçimler ve sol-sosyalist ittifakların ne yapması gerektiğine dair tartışmayı bu sayıda Kemal Atakan, “Politika Seçim Taktiklerinden İbaret Değildir” yazısıyla devam ettiriyor. Atakan, mevcut tablonun uluslararası sermaye güçleri ve yerli işbirlikçileri var olan iktidardan vaz geçecek olurlarsa Akşener gibi bir figürü güçlendirerek ön plana çıkaracaklarını gösterdiğini savunarak bu koşullarda düzen dışı devrimci muhalefetin tavrı ne olması gerektiğini tartışıyor. Atakan, konuya sadece seçimler olarak bakılsa dahi, belirleyici olan parlamento dışı mücadelenin olduğunu savunarak Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bu alanda neler yapabileceğine dair öneriler geliştiriyor.
Siyasetin seçim gündemi ile ilgili Politika gazetesindeki diğer yazı Mehmet Tosun’un “Demokrasi Mücadelesinin Öznesi Olmak ve Seçimler” başlıklı yazısı. Tosun, seçim gündeminin işçi ve emekçilerin, yoksulların umutlarını düzen tarafından massedilmesinin bir aracı olduğuna dikkat çekerek, bu mengeneden çıkış için birleşik mücadelenin önemine vurgu yapıyor. Bu açıdan da önümüzdeki haftalarda genel kurulunu toplayacak olan Halkların Demokratik Kongresi (HDK)’nin rolü ve önemine değiniyor.
Seçimler ve Siyasi Mücadele başlıklı yazısında ise Halit Erdem, bu seçimin daha şimdiden en büyük kazanımı Emek ve Özgürlük İttifakı adı altında bir araya gelen Kürt Siyasal hareketinin ve Sol partilerin tarihte ilk olarak bu kapsamda kendi bağımsız duruşunu ortaya koymaları olduğunun altını çiziyor. Erdem, 1973’ten bu yana, bir seçimde af kanunu için, bir sonrakinde faşizm gelmesin diye, çeşitli gerekçelerle Sol’un önemli bir kesimi CHP’yi destekleme tavrı gösterdiğini hatırlatarak Emek ve Özgürlük ittifakı’nın kendi bağımsız politik duruşunun somut politikalarla beslenmesi gerektiğini savunmaktadır.
Politika Gazetesinin bu sayısında Hurşit Sağıroğlu ise, 29 Ekim “kutlamaları”na değiniyor. “Kimilerinin Kemalizm ve Cumhuriyet Güzellemeleri Ne Anlama Geliyor?” başlıklı yazısında “Resmi TKP”nin Kemalizm sevdasını ele alıyor. “Resmi TKP”nin akıl hocalarının açıklamalarına değinen Sağıroğlu, “Atatürk şimdi yaşasaydı, kurdurduğu sahte ‘TKP’ yerine, işte tastamam SİP gibi bir sahte ‘TKP’ kurdururdu. Likidatör Vedat Nedim Tör şimdi yaşasaydı, aynen Aydemir Güler gibi konuşurdu” demektedir.
“Bugünden yarını kurmak” yazısında Armağan Barışgül, yaşanmakta olan toplumsal dönüşümde devrimci öznenin olmazsa olmaz olduğuna işaret ederek, Türkiye’deki devrimci mücadelede komünist önderlerin isimlerinin yeterince bilinmemesinin eksikliğine dikkat çekiyor. Komünist hareketin 1970’den bugüne kadar olan döneminin en büyük hazine olduğunu belirten Barışgül, deneyimler ışığında yeni başlangıçlar yapılması gerektiğini savunuyor.
“Düzen muhalefetinin korkusu” başlıklı yazısında ise Cemil Aksu, İstiklal’de gerçekleştirilen saldırı sonrasında iktidarın açıklamaları etrafında kenetlenen düzenin sağlı sollu partilerinin yaklaşımını ele alıyor. Aksu, Türkiye’de laiklik, demokrasi, adalet isteyenlerin haleti ruhiyesinin Kürtler, Kürt siyasi hareketleri ve bunların “kuyruğuna takılanlar” olmasa “siyaset sahnesi” kendilerinin arzı endam edecekleri bir alan olacağına inandıklarını ileri sürüyor.
Dr. Levent Uygur, “Savaş ve Barış” başlıklı yazısında savaşın, doğrudan ve dolaylı onarılamaz etkileri olan bir halk sağlığı sorunu olduğunu ele almaktadır. Savaşların ilk çağlardan beri yarattığı yıkımı ele alan yazıda, 2. Dünya Savaşından itibaren kullanılmaya başlanan kimyasal silahların insan ve doğa üzerindeki etkilerine örnekler verilmektedir. Uygur, “Ülkemizde, bölgemizde ve dünyanın bütününde barışın egemen kılındığı bir ortam oluşuncaya kadar; hekimler olarak savaşa karşı barış talebini örgütlemekte ısrarcı olmak zorundayız” demektedir.
“Elma Kokusu” başlıklı yazıda ise Mehmet Demir, devletin kimyasal silah kullanmasının ilk olmadığını geçmişten örneklerle göstermektedir. Dersim ve Halepçe katliamının kimyasal silah kullanımının bölgemizdeki ilk örneklerinden olduğunu belirten Demir, fakat bunlarla son bulmadığını, “kirli savaş” boyunca birçok kez kimyasal silah kullanıldığını savunuyor.
Avukat İsmail Duygulu da “Barış Hakkı” yazısında savaşa karşı barışı savunmanın uluslararası hukukta bir hak olarak kabul edilmesinin gelişimini aktarıyor. Duygulu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde “Dünyada barış ve adaletin sağlanıp korunabilmesi” amacı deklare edildiğini, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Milletlerarası sözleşmede de, “Savaş propagandası ve düşmanlığı savunma yasağı” kenar başlığı altında, “Her türlü savaş propagandası hukuk tarafından yasaklandığını” hatırlatarak buna rağmen, savaşı savunanlar değil, barışı savunanlar, cezalandırmayla karşı karşıya kaldıklarını vurgulayarak Şebnem Korur Fincancı’nun tutuklanmasını örnek veriyor.
Politika bu sayısında gazetesinin TKP MK üyesi Mustafa Asım Hayrullahoğlu’nun 1980 darbesi koşullarında katledilişine tanık olan Namık Kemal Cibaroğlu ile yapılan söyleşiye yer verilmiş. Cibaroğlu, Hayrullahoğlu ile işkencehanede geçirdiği saatleri ve daha sonraki mahkeme sürecine dair tanıklıklarını anlatıyor. Hayrullahoğlu ile ilgili bir diğer yazı da “Yoldaştan haber yok” başlıklı Vahap Ünseven’in yazısı. Ünseven de TKP’nin illegal matbaasındaki çalışmasını ve Hayrullahoğlu ile ilgili anılarını paylaşıyor.
Orhan Demirbaş da “Her yeni gelen, eskisini kötülemekle başlardı işe” başlıklı yazısında TKP’nin parti yaşamını ve parti içi mücadeleyi bir öykü tadında anlatmaktadır. Öykü, 18 Kasım 1983’te aramızdan ayrılan İ. Bilen tüzükte yeri olmayan Parti Başkanlığına atanması ve yerine Haydar Kutlu’nun genel sekreter olarak atanması sürecinin parti içinde yarattığı krizine tanıklık etmektedir.
Politika gazetesinin bu sayısının öne çıkan yazılarından biri de Murat Çakır’ın, Almanya devlet başkanının Çin ziyaretinin ne anlama geldiğini tartışan “Alternatif Arayışları -Alman tekelci burjuvazisinin Çin Halk Cumhuriyeti ile karmaşık ilişkileri üzerine” yazısı. NATO’nun Rusya ve Çin’e karşı “savaş konsepti”ne rağmen Federal Şansölye Olaf Scholz’un tekel temsilcilerini yanına alarak gerçekleştirdiği Pekin ziyareti dünya basınında epey tartışma yaratmıştı. Çakır, Scholz’un bu çıkışının arkasında yatan Alman tekelci burjuvazinin çıkarlarını ele alıyor.
Politika gazetesinin son yazısı ise, 67. sayısından itibaren devam eden, Sovyetler Birliği’ndeki sosyalizmin inşa ve çöküş sürecine dair Sinan Dervişoğlu’nun kapsamlı araştırmasının dördüncü bölümü olan “Gorbaçov ve Çöküşün Anatomisi”nin ikinci yazısı. Bu bölümde “Kaosun özneleri ve gelişimi” başlığıyla, bu dönemde etkin olan ülkedeki belli başlı siyasi – ekonomik kesimleri ve oyuncuları teşhis edilmeye çalışılıyor.
Politika gazetesinin 81. Sayısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:
http://www.politikagazetesi.org/sites/default/files/20221122.pdf