■ Politika’dan Yorum
30 Mart 1972’de Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde 10 devrimci sosyalist devlet güçleri tarafından katledildiler. Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi savaşçılarından ve önderlerinden Mahir Çayan, Saffet Alp, Sinan Kazım Özüdoğru, Mahir Çayan, Hüdai Arıkan, Ahmet Atasoy, Ertan Saruhan, Sabahattin Kurt ve Nihat Yılmaz ile Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu ‘nun önder kadrolarından Cihan Alptekin ve Ömer Ayna “teslim olmak” yerine sonuna kadar taleplerinin karşılanması için savaştılar.
Talepleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarını durdurulmasıydı. Bunun için Ordu’nun Ünye kazasında bulunan ABD üssünde görev yapan üç ABD’li asker teknisyeni kaçırmışlardı. Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Ziya Yılmaz ile Cihan Alptekin ve Ömer Ayna 29 Kasım 1971’de Kartal Maltepe Zırhlı Tugay Komutanlığı Tutukevinden tünel kazıp birlikte kaçmışlar ve sonra da bu eylemi gerçekleştirmişlerdi.
Kızıldere’ye giden yol, elbette “sarp ve engebelli” olmuştu. Bu yol, Türkiye’nin ezilen sömürülen halklarının Cumhuriyet’in kuruluşundan beri çözülmeyen sorunlarına İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD emperyalizmi ile kurulan ilişkilerle daha da katmerleşmiş, kırlarda mülksüzleştirme yoluyla yoksullaştırma, kentlere göçertilen büyük nüfusun da fabrikalarda ücretli köle yapılmasına karşı direnişlerin içinden zuhur eden bir yoldur. Türkiye işçi sınıfının tarih sahnesine çıktığı, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nu kurduğu, aylarca, yıllarca sanayi havzalarında grev dalgalarını yarattığı, bu dalga sayesinde kendi partileri Türkiye İşçi Partisi’ni kurdukları, 15-16 Haziran İşçi Ayaklanması ile gücünü gösterdiği yıllardır.
Yolun zamanla çatallanması da tüm dünyada olduğu gibi, kapitalizmin yarattığı adaletsizliklerin, baskıların, eşitsizliklerin egemenler tarafından baskı ve şiddet yoluyla sürdürülmek istenmesine karşılık ezilenlerin de kendi devrimci örgütlenmeleri sayesinde ancak başarı gösterebildiklerinin anlaşılmasıyladır. Türkiye emekçi halkları ile benzer bir kaderi paylaşan Güney Amerika’da Küba Devrimi, Uzak Asya’da Çin Devrimi ve ABD’ye kök söktüren Vietnam halkının direnişi, Afrika’nın sömürgecilik karşıtı devrimci mücadeleleri Türkiye’nin emekçi gençlik hareketini derinden etkilemiş, onlara da esin kaynağı olmuştur.
Egemenler de, tüm dünyada, emperyalist kapitalist sisteme karşı yükselen işçi sınıfı ve halk hareketlerine karşı askeri faşist baskıları devreye sokmak konusunda feyz almışlardır. Emperyalizme bağımlı olan ekonominin ihtiyaç duyduğu dış finansmanın karşılanamaması nedeniyle dış kredi temin edebilmek amacıyla iktidar 1970’de devalüasyon ilan edildi. Daha önce 9 Türk lirası karşılığında olan Amerikan doları 15 Türk lirasına sabitlenmişti. Derinleşen ekonomik krize karşı işçilerin ve emekçi köylülerin, üniversite gençlerin direnişleri egemenler için “beka sorunu” yaratmıştı. 12 Mart 1971 darbesini yapan Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’a göre “Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aş(mış)tı.”
Yaşadığı ekonomik ve siyasi kriz karşısında egemenlerin tüm dünyada başvurdukları yöntem aynıydı: Demokrasinin rafa kaldırılması, askeri faşist baskılar ve darbelerle toplumsal muhalefetin bastırılarak tahakküm altına alınması. Egemenlerin şiddet tekelini kırmadan kurtuluş yolunun açılmayacağı fikrine sadık kalanlar hızla THKP-C, THKO ve TKP-ML gibi örgütler, partiler kurmaya yöneldiler.
12 Mart faşist darbesine karşı tek bağımsız tavır 1971 devrimci direnişçilerinden gelmiştir… Devrimci örgütler “darbelere karşı nasıl tutum almalı?” sorusuna “soldan da gelse sağdan da gelse” darbelere direnmek konusunda fikir birliğine varmışlardı.
Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ı kurtarmak için Mahir Çayan ve yoldaşlarınca, 17 Mayıs 1971’de İsrail Başkonsolosu Elrom’ın kaçırılmasından sonra, Amerikancı Darbeciler”Balyoz” harekâtını başlattılar. Toplumsal muhalefetle birlikte, ordu ve devlet bürokrasisi içindeki kendilerini“anti emperyalist” “sol kemalist” olarak gören güçleri de hızla tasfiye ettiler.
Darbeye direnmek için yeterince hazırlık yapmaya fırsat bulamayan devrimci örgütler hızla pozisyonları değiştirmeye çalışırken 30 Haziran 1971’de Alpaslan Özüdoğru, Kadir Manga ve Sinan Cemgil Nurhak dağlarında katledilecekti. 1 Haziran 1971’de Maltepe’de bir evde kuşatmaya alınan Hüseyin Cevahir katledilecek, Mahir Çayan yaralı ele geçirilecekti.
Maltepe Askeri Cezaevi’nden firar etmelerinden sonra, Ulaş Bardakçı İstanbul’da, Koray Doğan Ankara’da katledilecekti.
Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in idam kararlarının toplumda yarattığı tepki, faşist diktatörlük güçlerini diğer önder THKP-C, THKO ve TİKKO savaşçılarını yakalamadan infaz etmeye yöneltmişti. Dönemin tanıkları ve yaşamda kalanlarının hemen hemen tümü bu konuda hemfikirdir. Egemenlerin bu yaklaşımı 28/29 Ocak 1921’de Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katli ile başlayıp devam eden bir gelenekti.
Koşulların bütün imkansızlıklarına rağmen, darbeye direnmek, Deniz’lerin infazını durdurmak kararlılığında şaşmayan Mahir Çayan ve yoldaşlarını yol Kızıldere’ye götürmüştü. Köylülerin ihbarı sonucu 30 Mart sabahı etrafları kuşatılan Mahirler de devlet güçleri tarafından katledilmişlerdir.
Kızıldere Katliamı devrimci hareket için onarılmayacak bir kayıp yaratmıştır. Ardından Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in idamı, TKP-ML’nin önderi İbrahim Kaypakkaya’nın yakalanıp Diyarbakır’da işkencede katledilmesi telafisi zor hatta mümkün olmayan kayıplardı.
Kızıldere Katliamı, idamlar ve diğer yargısız infazlar devrimci harekete bu derece kayıplar verdirtirken, aynı zamanda 1974’de tekrar yükselmeye başlayan devrimci sınıf hareketine ve devrimci gençlik hareketine ilham kaynağı oldu. Devrimci önder kadroların katli sırasındaki duruşları, direnişleri ve en az onun kadar savundukları görüşler bir saygı unsuru haline geldi. Binlerce, belki de onbinlerce genç devrimci Mahirlerden, Denizlerden, İbrahimlerden etkilenerek mücadeleye atıldılar. Bunun sonucunda 1974-80 arası çok yığınsal, savaşkan ve kararlı örgütlenmeler hayata geçti. Devrimci gençliğin işçi sınıfı ile bağı kuruldu. Egemenler, yükselen sınıf hareketini 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesi ile bastırmak yoluna gittiler.
Egemenler her kriz dönemlerinde Mahirlere, Denizlere, İbrahimlere yasaklar getirmeye, onları bayrak edinenleri engellemeye, 1 Mayıs meydanlarına sokmamaya çalışır. Çünkü her kriz dönemi devrimci dönemlerdir ve onların adları devrimcilik simgeleri olmaya devam ediyor.
Kuşkusuz, onların yolundan giden, onları değerlerini de fikirlerini de daha da ileri taşıyan yoldaşları, partileri oldu. Faşist siyasi rejime rağmen, Türkiye işçi sınıfı ve Kürt özgürlük hareketi yenilgi ve yengilerle kendi tarihini yapmaya devam etti, ediyor. Mahirler, Denizler, İbrahimler de bütün görkemli deneyimleri, yoldaşlıkları ve idealleri ile yordam göstermeye devam ediyor.
Fotoğraf: Kerim Eren