■ Politika’dan Yorum
İnsanlarımız seferber olmuş devletin çizdiği senaryo çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin 100.kuruluş yıldönümünü kutluyorlar. İşçiler, emekçiler, emekliler, işsizler, köylüler mecburen sıraya girip resmi görevlerini yerine getiriyorlar.
Sokaklara bakıyorsun kırmızı beyaz kıyafetler giymiş bir dizi insanımız var. Ellerinde bayraklar sallayarak geziyorlar. İki tip insanımız bu durumda olan. Bir hali vakti yerinde burjuva ve küçük burjuva kitleler. Bir de başı bağlı işçi, emekçi aileler ve çocukları. Kısacası devletin kurucusu Türkler olan beyaz Türkler. Bunlar daha fazla CHP seçmeni. Bir de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olarak kabul edilmeyen ama son 40 senedir Türkler olarak kabul gören Müslümanlar. Bunlar da AKP ve MHP seçmeni. Aslında birinci grup ikinciden hiç haz etmiyor. Kendilerini onların efendileri olarak hissediyorlar. Onun için de baş örtülerine, giyim ve kuşamlarına kızıyorlar. Nereden çıktı bunlar? Erdoğan bunları başımıza bela etti diyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 yıllık tarihi sonunda bu iki grubu bir araya getirdi. Birbirinden haz etmeyen iki grup, coşku ve heyecanla 100.yılı kutluyor.
Kırmızı beyaz kıyafetlerle bulvarları işgal eden bu kalabalığı siyah kıyafetleri ile Kürtler ve lacivert kıyafetleri ile sınıf bilinçli işçi-emekçiler hayretle izliyorlar. Düşünüyor ve diyorlar ki, “Burjuvaları anlıyoruz, kısmen de küçük burjuvaları da anlamamız mümkün ama bu işçi ve emekçilerin bu kıyafetlerle elde bayrak dolaşmalarının anlamı ne?” Çok doğru ve önemli bir soru…
100 yıldır sermayenin egemenliğinde, emperyalist merkezlerin himayesinde yaşatılmaya çalışılan bir cumhuriyetin toplumun yüzde doksanını oluşturan işçi, emekçi ve yoksullara ne yararı oldu? Onlar kendi sınıflarının iktidarında bir cumhuriyette çok daha özgür ve refah içinde olamazlar mıydı? İşte 29 Ekim 2023 tarihinin kilit sorunu ve sorusu budur.
Milliyetçilik yetmedi, onu bir de din sosu ile kokteyl yapıp on milyonlarca işçi, emekçi, köylü ve yoksulu uyutmaya devam ediyorlar. Bu on milyonların kendi özgür, demokratik ve sosyalist cumhuriyetlerinin yıldönümlerini kutlayabilmeleri için Türkiye’nin parlamentoda üçüncü güçlü partisi olmak yetmiyor demek ki. Bu kazanılmış bir mevzii ama yeterli değil. İşçi, emekçi, köylü ve yoksulların yaşadığı ve çalıştığı tüm alanların değişmesi, bilinçlenmesi ve burjuvazinin egemen ideolojik propagandasından kurtulması gerekiyor. Bunu başarmak için üçüncü değil birinci en güçlü parti olmak gerekiyor. Sadece parlamento değil, yaşamın tüm alanlarını kazanmak ve tüm alanlarda birinci parti olmak gerekiyor. Bu konuda da Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde kanla dışlanan işçi sınıfının öncü gücü komünistler ile cumhuriyet tarihi boyunca kanatılarak bastırılmaya çalışılan Kürtlerin, Alevilerin ve tüm yoksulların hareketinin üzerinde belirleyici sorumluluk var.