Suriye’nin Halep ve İdlib kentlerinde rejim ile Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) adlı paramiliter grup arasındaki çatışmalar devam ediyor. HTŞ ile Suriye ordusu arasında 26 Kasım’da başlayan çatışmalar devam ediyor. HTŞ ve Türkiye’ye bağlı paramiliter gruplar, dün Halep kent merkezine girdi. Demokratik Suriye Güçleri (QSD) Basın Sözcüsü Ferhad Şami de dün akşam saatlerinde sanal medya hesabından yaptığı açıklamada saldırıların Türkiye tarafından yönetildiğini belirtti.
Bölgeden gazeteci Zinar Yıldız, Ortadoğu’da yürütülen savaşların bir parçası olarak tanımladığı saldırıları değerlendirdi.
Grupların neye ve kimlere bağlı olup hangi amaçlarla saldırılarda yer aldıklarını, olası senaryolara dikkat çeken Yıldız, sürecin her dakika değiştiğini ifade etti. Başlangıçta 2 grubun öncülük ettiği saldırılara başka ülkelerin de müdahil olduğunu ifade eden Zinar Yıldız, en ön saflarda yer alan HTŞ’nin hem Birleşmiş Milletler (BM) hem de Türkiye tarafından 2018 yılında “terör örgütü” olarak kabul edildiğini hatırlattı. Yıldız, HTŞ’ye dair şunları söyledi: “Suriye krizinin ilk günlerinde yer alan bu grup esasında El Nusra’dır. Suriye krizi döneminde Cephet El Nusra diye anılıyordu. Kuzey ve Doğu Suriye’ye pek çok kez yapılan saldırılarda rol oynadılar. Cephet El Nusra, 2019’da işgal edilen Serekanîye’ye dönük ilk saldırıda bulunan gruptu. Bu grup saldırılarını Kuzey Kürdistan’da yer alan Türkiye sınırları içerisindeki Serekanîye’den yapmıştı. 2017’de kendilerine katılan başka gruplar ardından HTŞ ismini aldıklarını ilan ettiler. Onlara katılan gruplar şu şekilde: El Nusra, Cephe Ensarüddin, Cehşül Sünna, Liva el Hak bir de Nureddin Zengi Güçleri var. HTŞ içerisinde de bu grupların asıl ideolojisi Selefilik. Yani şeriat istiyorlar. Grubun kimliği ise çeşitlilik gösteriyor. Çeçenler, Uygurlar, Türkler bu grupta yer alıyor, ancak geneli Araplar’dan oluşuyor. Bu süreçte aralarında anlaşmazlıklar da oldu. Onlardan kopanlar da oldu. Ancak hala içlerinde aktif olarak yer alanlar El Kaide artığı gruplardır. Ki bu dünya kamuoyunda da bilinen bir gerçek. El Kaide’nin parçalanması ardından HTŞ grubu çatısı altında bir araya geldikleri biliniyor.”
TÜRKİYE İLE HTŞ’NİN İLİŞKİSİ
Türkiye’nin de bir dönem bu gruplara yardımlarda bulunduğunu belirten Yıldız, “Türkiye de HTŞ’yi terör listesine aldı. Bu sebeple onlara dönük resmi desteği çekmek zorunda kaldı, ancak istihbarî açıdan birbirleriyle birlikteliklerini sürdürüyorlar. Hatta bugün bile bu biraradalık sürüyor. HTŞ bu süreçte İdlib’te yuvalandı. Hatta İdlib’teki en baskın grup bunlardı. İdlib, biliyorsunuz Türkiye ve ona bağlı paramiliter grupların işgal ettiği bir yer” ifadelerini kullandı.
Öte yandan Türkiye’ye bağlı kendisine Suriye Milli Ordusu (SMO) denilen paramiliter grupların da Efrîn, Şehba’nın kuzeyi, El-Bab, Ezâz, Cerablus hattında konumlandığına işaret eden Yıldız, SMO’nun içerisinde de pek çok yapı bulunduğunu ve her birinin taburlara ayrıldığını belirterek, “Sultan Fatih Tugayı, Sultan Murad Tugayı gibi pek çok grup var. O kadar çoklar ki artık biz de takip edemiyoruz. Çünkü eline silah alan aşiretlerin tamamı da parça parça gruplara bölünmüş durumda. Her biri kendisine bir isim koyuyor. Bunlar işte SMO çatısı altında Türkiye’ye bağlı gruplar. Eğitimlerini, silahlarını, cephanelerini hep Türkiye sağlıyor. Yani kısacası Türkiye’ye göbekten bağlılar. Ancak HTŞ için bunu söyleyemeyiz. HTŞ’nin destekçisi ABD’dir. Her ne kadar uluslararası devletler tarafından terörist kabul edilse de geçtiğimiz günlerde El Colani (HTŞ Lideri) ABD istihbaratıyla gizli bir görüşme yapmıştı. Toplantıdan günler sonra ise bu saldırılar gerçekleşti. Bu sebeple bu grubun Türkiye’den çok ABD’ye bağlı olduğu yorumu yapıldı” diye konuştu.
HTŞ’nin en ön saflarda saldırılara öncülük ediyor oluşunun kafalarda çok farklı senaryolar oluşturduğunu belirten Zinar Yıldız, grupların Halep’e önceden de 30 km uzaklıkta yerlerde konuşlanmış olduğunu söyledi. Zinar Yıldız, “Saldırılar ilk başlatıldığında 46’ncı Alay hedef alındı. Bu Alay İdlib Halep sınırında Suriye rejim güçlerinin yer aldığı bir alan. İlk gün oraya saldırmaları ardından bu alay çok direnemedi ve düştü. Bundan sonra HTŞ hızlı bir şekilde ilerledi. Rusya buna müdahale etmek istedi, ancak Rusya’nın hava saldırıları onları durduracak durumda değildi” diye konuştu.
ERDOĞAN-ESAD ANLAŞMAZLIĞI
Saldırıların öncesinde düzenlenen İslam Kongresi’nde AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Esad arasından yaşanan gerilime işaret eden Yıldız, Erdoğan’ın toplantı ardından döndüğü Türkiye’de Esad’ın tavrına ilişkin “Bu Suriye için büyük sorunlara yol açacak” dediğini hatırlattı. Yıldız, “Esad Erdoğan ile yan yana gelmemeyi tercih ediyor. Erdoğan açıklamalarında kısaca ‘Ya benimle uzlaşacaksın ya da sana saldıracağım’ demiş oldu. O sebeple bu saldırıların hazırlıkları Astana görüşmeleri öncesinden yapılmıştı. Bu kesinlikle doğrudur diyemiyoruz ama Astana ardından olması bize böyle olabileceği sinyallerini veriyor. Bu saldırılarda yer alan grupların çoğu ulusal devletler tarafından terörist olarak nitelendiriliyor. Bu sebeple devletler bu gruplarla direk olarak hareket etmiyor, resmi olarak görüşmüyor. Ancak istihbari olarak bağlantı sağlıyorlar. Geçtiğimiz yıl grupların El-Bab, Ezaz, Cerablus’ta birbirleriyle ve hatta Türkiye ile çatışması ardından Türkiye HTŞ’den yardım istemişti. Bu grupların hep Türkiye ile derin istihbari bağlantıları oldu” ifadelerini kullandı.
Ortadoğu’da yaşanan hiç bir sürecin tesadüf olmadığını vurgulayan Yıldız, saldırıların İsrail ve Lübnan arasında ateşkes ilan edileceği söylemleri ardından başlamasının da bazı mesajlar içerdiğini belirtti.
İsrail’in Suriye’de bulunan İran güçlerine dönük saldırılarına işaret eden Yıldız, Gazze’de başlayan savaşın ardından İsrail’in Filistin güçleri, Hizbullah gibi güçleri hedef aldığını bir sonraki hedef olarak İran’ın Ortadoğu’daki güçlerinin olduğunu ifade etti.
MİSAK-İ MİLLİ EMELLERİ
İran’ı parçalamaya yönelik saldırıların da tartışıldığını Türkiye’nin de buna karşı çıkıyormuş gibi göründüğünü ancak bu durumdan kendisine farklı fırsatlar yaratmayı hedeflediğini söyleyen Yıldız, “Türkiye burada Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük planlarını işleyebileceği bir fırsat yakalamaya çalıştı. Türkiye Misak-ı Milli emellerini hala gerçekleştirmek istiyor. M4 ve M5 karayollarını kontrolü altına almak istiyor. Biri Heseke’den biri de Deyrazor’dan geçen bu yollar Musul’dan Kerkük’e buradan da Halep’e gidiyor. Zaten biliyorsunuz Güney Kürdistan’da yürüttüğü savaş da buna dönük bir hamle. İsrail’in planları da açık. İsrail bu hattı açarak kendi haritasını çizmek istiyor. Davud Planı dedikleri plana göre İsrail, Akdeniz‘den Fırat’a kadar güvenli alan oluşturmaya çalışıyor. Eskiden kendileri için sorun olan Ürdün’ü de saf dışı bıraktılar. Aynı şekilde Filistin ve Lübnan’ı da. Şimdi de sıra Suriye’de. Yani bu senaryoya göre Humus ve Hama yönünde devam edebilirler. Eğer ki Rusya ve İran bu saldırılara karşı durmazsa plan bu şekilde işleyecek. QSD Basın Sözcüsü Ferhad Şami, yaptığı açıklamada, eğer kendi bölgelerinde bir risk görürlerse savunmaya geçeceklerini söylediler. Görüldüğü üzere saldırı yapılan alanlardan çoğu özerk yönetimin kontrolü altında olan bölgelere bir göç başladı. Şêx Meqsûd ve Eşrefiye’de seferberlik ilan edildi. Eli silah tutan herkesin silahlanması çağrısında bulundu. Buna göre özerk yönetim kendisini savunmaya devam edecek.”
Ceylan Şahinli / MA