DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun da aralarında bulunduğu grup, İstanbul Vergi İdaresi Başkanlığı önünde toplandı. Grup, “Asgari yaşamak istemiyoruz”, “Asgari ücret net 3 bin 800 net” şeklinde slogan attı. Çerkezoğlu açıklama yaparak, “2021 yılı asgari ücreti her zamankinden daha fazla önem taşımaktadır, her zamankinden daha fazla yaşamsaldır. O nedenle DİSK olarak bu en büyük ücret pazarlığında her ne kadar asgari ücret tespit komisyonu masasında olmasak da, asgari ücreti bir masa başı pazarlığı olarak görmediğimiz için alanlarda, sokaklarda, meydanlarda ve iş yerlerinde bu büyük pazarlığının, işçi sınıfının emeğinin hakkını alabildiği bir sürece dönmesi için bütün işçi arkadaşlarımızla birlikte, sendikalı, sendikasız bütün işçi arkadaşlarımızla birlikte insan onuruna yaraşır asgari ücret mücadelesini yürüteceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz. 2021 yılı asgari ücreti net 3 bin 800 lira olmalıdır diyoruz” ifadelerini kullandı.
Öte yandan İç Anadolu Bölgesi’nde de DİSK’e bağlı sendikaların yöneticilerinin yer aldığı açıklamada, “Milyonlar asgari ücretten mahrum, milyonlar asgari ücrete mahkûm. Asgari ücret tümüyle vergiden muaf olsun. Asgari ücrete sigorta prim desteği sağlansın” pankartı açıldı. Açıklamada konuşan DİSK İç Anadolu Bölge Temsilcisi Tayfun Görgün, “Vergide adalet olmadan ücrette adalet olmaz. Asgari ücret vergiden muaf olsun” dedi.
‘ASGARİ ÜCRETLİ İŞÇİ 122 GÜN VERGİ İÇİN ÇALIŞIYOR’
Salgın döneminde derinleşen ekonomik krizden kaynaklı alım gücünün azaldığına dikkati çeken Görgün, “İşçilerin eline daha para geçmeden ücretinden doğrudan kesintiler yapılmakta, işçiler bu doğrudan kesintilerle de kurtulamamaktadır. Asgari ücretli bir işçinin brüt ücretinden damga vergisi, gelir vergisi, primler ile KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergiler de hesaba katıldığında bin TL’ye yakın bir kesinti olmaktadır. Yani 2 bin 943 TL brüt asgari ücretin yalnızca bin 960 TL’si işçinin eline harcanabilir olarak geçmektedir. Bir başka ifadeyle asgari ücretli işçi yılın 122 günü vergi ve diğer kesintiler için çalışmaktadır” şeklinde konuştu.
‘AKP DÖNEMİNDE DAHA FAZLA VERGİ’
Asgari ücret üzerindeki vergi ve kesintilerin kaldırılması gerektiği söyleyen Görgün, bunun sosyal devlet olmanın bir zorunluluğu olduğunun altını çizdi. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana vergi dilimi tarifeleri asgari ücret ve milli gelir artışından daha az artırıldığını belirten Görgün, “2020 yılında ilk vergi dilimi asgari ücretin 7,5 katına geriledi. Bu nedenle asgari ücretliler yılın ikinci yarısında ikinci vergi dilimine girmeye başladılar. Genel olarak çalışanlar daha çok vergi ödemek zorunda kaldılar. Vergi dilimlerini düşük tutarak düşük ücretlilerden daha fazla vergi alınmasının yolunu açtılar” ifadelerini kullandı.
‘MÜCADELE ÇAĞRISI’
Türkiye’nin, Avrupa ülkeleri içinde en düşük asgari ücrete sahip 4 ülkeden biri olduğunu hatırlatan Görgün, “Rakamlarla oynayarak gerçekler değişmez. Gerçekleri değiştirmek için tercihlerin değişmesi gerekmektedir. İşverenlerin devasa vergi teşvikleri aldığı bir ülkede, asgari ücretten vergi alınmamalıdır. Çağdışı damga vergisine son verilmelidir. Vergi dilimlerinde adalet sağlanmalıdır. SGK işveren primleri destekleniyorsa, işçi primleri de desteklenmelidir” şeklinde konuştu.
DİSK’in bölgelerde yaptığı asgari ücrette vergi adaleti konulu basın açıklamalarının ortak metni şu şekilde:
2021 asgari ücretinin belirlenme süreci, ekonomik kriz ve Covid-19 salgınının yarattığı ağır sosyal ve ekonomik tahribat altında başladı. Milyonlarca işçi iş ve gelir kaybına uğradı. Artan fiyatlar nedeniyle de alım gücü hızla düştü.
Türkiye’de 10 milyon civarında işçi asgari ücret altında veya asgari ücrete yakın bir ücretle çalışıyor. İşsizlik ödeneklerinden, emekli aylıklarına kadar pek çok ödeme asgari ücret düzeyinden etkileniyor. Ayrıca, asgari ücretin artışı, genel ücret artışlarını da etkiliyor. Özellikle salgın döneminde büyük önem taşıyan kısa çalışma ödeneği de asgari ücrete oranla hesaplanıyor. Bu koşullar altında asgari ücret salgının yarattığı kayıplara ve ekonomik krize karşı çalışanları korumanın en önemli aracıdır. Sosyal bir devlet olmanın gereği işçilerin yaşadığı bu kayıpları telafi etmektir. Bu kayıpları telafi etmenin en önemli yollarından biri de ücretli çalışanların karşı karşıya olduğu büyük vergi adaletsizliğine derhal son vermektir.
Bugün Türkiye’nin dört bir yanında il vergi daireleri önünde bu taleplerimizi bir kez daha ifade ederken, özellikle vergi adaletsizliğine dikkat çekmek için buluştuk. Asgari ücretten yapılan vergi ve diğer kesintiler asgari ücretin niteliği ile bağdaşmamaktadır. Dolaylı-dolaysız vergi ve diğer kesintileri dikkate aldığımızda işçinin eline brüt asgari ücretin sadece yüzde 67’si net harcanabilir ücret olarak geçmektedir. Yani işçinin kazandığı üç liranın biri vergilere ve kesintilere gitmektedir.
İşçilerin eline daha para geçmeden ücretinden doğrudan kesintiler yapılmakta, işçiler bu doğrudan kesintilerle de kurtulamamaktadır. Asgari ücretli bir işçinin brüt ücretinden damga vergisi, gelir vergisi, primler ile KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergiler de hesaba katıldığında 1000 TL’ye yakın bir kesinti olmaktadır. Yani 2943 TL brüt asgari ücretin yalnızca 1960 TL’si işçinin eline harcanabilir olarak geçmektedir. Bir başka ifadeyle asgari ücretli işçi yılın 122 günü vergi ve diğer kesintiler için çalışmaktadır.
İşverenlere sürekli vergi indirimlerinin getirildiği, bazı şirketlerin vergilerinin sıfırlandığı bir ülkede, asgari ücretlinin ağır bir vergi yükü altında olması kabul edilemez. Vergide adalet olmadan ücrette adalet olmaz. Üstelik pandemi koşullarında, yani işçiler ciddi bir yaşam savaşı içinde iken asgari ücret üzerindeki bu vergi ve kesinti yükünün kaldırılması bir tercih değil sosyal devlet olmanın bir zorunluluğudur.
Asgari ücrete vergi muafiyeti ve sigorta prim desteği sağlanarak, şu anki asgari ücret seviyesinde bile işçinin eline 2943 TL geçecektir. Bir başka ifadeyle şu anki asgari ücretin net ödenmesi halinde dahi asgari ücret 620 TL fazla olacaktır. Sosyal devletin gereğini yapmak, asgari ücretten alınan vergiyi kaldırmak ülkeyi yönetenlerin, siyasi iktidarın sorumluluğudur. Bunun yanında asgari ücretin tanımı gereği, tüm ücretlilerin asgari ücret kadar gelirinden de vergi alınmamalıdır.
Vergide adaletin temeli, az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmasıdır. Ancak işçi sınıfının uğradığı bir başka vergi adaletsizliği de vergi dilimlerinden doğmaktadır. Mevcut sistemle adalet dilim dilim doğranmaktadır.
Yıllardır sistematik olarak ilk vergi dilimi tarifesi düşük tutularak asgari ücretliden ve düşük gelirli işçilerden alınan vergi miktarı artırılmaktadır. AKP iktidarında vergi dilimi tarifeleri asgari ücret ve milli gelir artışından daha az artırıldı. Oysa, vergi dilimleri tarifesi en az kişi başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla oranında artırılmalıdır. 2002 ve 2003 yıllarında ilk vergi dilimi tarifesi asgari ücretin 15-16 katı idi. 2020 yılında ilk vergi dilimi asgari ücretin 7,5 katına geriledi. Bu nedenle asgari ücretliler yılın ikinci yarısında ikinci vergi dilimine girmeye başladılar. Genel olarak çalışanlar daha çok vergi ödemek zorunda kaldılar. Vergi dilimlerini düşük tutarak düşük ücretlilerden daha fazla vergi alınmasının yolunu açtılar.
İşte bu nedenle asgari ücret sonrası ilk vergi dilimine uygulanacak oran yüzde 10’a düşürülmelidir. Böylece asgari ücrete yakın bir ücretle çalışan işçiler daha az vergi vermiş olurlar.
Ülkemizde ülkeyi yönetenler asgari ücret konusunda da başarı hikayeleri anlatmaktadır. Asgari ücretin dolar ve altın karşısındaki kaybından hiçbir biçimde bahsedilmemektedir. Türkiye’nin, Avrupa ülkeleri içinde en düşük asgari ücrete sahip 4 ülkeden biri olduğu gerçeği yok sayılmaktadır. Enflasyon ve işsizlik gibi konularda gerçek yaşam ile ilgisi olmayan başarı verileri üretenler, asgari ücrette de bir başarı hikayesi anlatılmaktadır. Bu masalda Asgari Geçim İndirimi hilesine başvurulmaktadır.
Bilindiği gibi 2008 yılına kadar ücretliler için vergi iadesi uygulaması söz konusuydu. Ücretliler belirli temel harcamaları için topladıkları fatura ve fişler karşılığında devletten vergi iadesi almaktaydı. Ancak vergi iadesi ücretin bir parçası değildi. Devlet tarafından yapılan bir ödemeydi. 1 Ocak 2008’de vergi iadesi uygulaması kaldırıldı ve bunun yerine Asgari Geçim İndirimi (AGİ) uygulaması başlatıldı. AGİ’nin dahil edilmesiyle net asgari ücret olduğundan yüksek gösterilmeye başlandı. 2020 itibarıyla AGİ hariç net asgari ücret 2.324 TL değil aslında 2.103,97 TL’dir. İşveren tarafından işçiye ödenen net asgari ücret budur. 2008’de AGİ’nin asgari ücrete dahil edilmesi, asgari ücretin görünenden fazla arttığı yanılgısına yol açmaktadır.
Ülkeyi yönetenler birçok zaman kavramakta zorluk çektikleri şu gerçeği kabul etmelidir: Rakamlarla oynayarak gerçekler değişmez. Gerçekleri değiştirmek için tercihlerin değişmesi gerekmektedir. İşverenlerin devasa vergi teşvikleri aldığı bir ülkede, asgari ücretten vergi alınmamalıdır. Çağdışı damga vergisine son verilmelidir. Vergi dilimlerinde adalet sağlanmalıdır. SGK işveren primleri destekleniyorsa, işçi primleri de desteklenmelidir.
Özetle pandemi koşullarında daha da önem kazanan asgari ücret konusunda atılması gereken somut adımlar şunlardır:
- Salgın döneminde asgari ücret farklı hesaplanmalıdır. Brüt asgari ücret net olarak ödenmelidir!
- 2021 asgari ücreti Covid-19 salgınının hanelere getirdiği yeni yükler dikkate alınarak hesaplanmalıdır.
- Bütçeden asgari ücrete nakit desteği sağlanmalıdır.
- Asgari ücret tümüyle vergi dışı bırakılmalı, tüm ücretlilerin asgari ücret kadar gelirinden vergi alınmamalıdır.
- Salgın döneminde asgari ücret SGK işçi primleri bütçeden karşılanmalıdır.
- Asgari ücret hesabında sadece işçinin kendisi değil, ailesi de esas alınmalıdır.
- Asgari ücret tespitinde geçim koşulları ve milli gelir artışı dikkate alınmalıdır.
- Asgari ücret bütün işçi ve memurlar için ortak saptanmalıdır.
- 2021 asgari ücreti net 3.800 TL olarak saptanmalıdır.
MA – DHA