■ Politika’dan Yorum
6 Mayıs şafağında idamla katledilen Deniz, Yusuf, Hüseyin, Türkiye ve Kürdistan gençliğinin kutup yıldızıdırlar. Onların idam sehpasında haykırdığı sloganlar, o gün bugündür kılavuz ipi olmaya devam ediyor:
Kahrolsun Faşizm!
Kahrolsun emperyalizm!
Yaşasın tam bağımsız Türkiye!
Yaşasın Marksizm Leninizmin yüce ideolojisi!
Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi!
Yaşasın Devrimciler!
Yaşasın işçiler, köylüler!
Denizlerin, elde silah, işçilerin ve köylülerin çıkarları doğrultusunda bir halk savaşı ile faşizmi ve emperyalizmi yenmek için açtıkları yolun en kısa etabını koşabildilerse de, darağacında haykırdıkları sloganlarla o yolun asla kapanmamasını sağladılar. Onların koşusu düştükleri yol ne gençlik romantizmi ne de maceracılık diye hafife almalarla, yok saymalarla değerini kaybetti. Egemenler baş eğdiremedikleri Denizleri, birer içi boş idollere çevirmek için ne yaptılarsa olmadı. Denizler Türkiye ve Kürdistan halklarının özgürleşmesinin devrimci yıldızları arasında yer almaya devam ediyor.
Bugün açısından en başta Denizlerin Deniz olmak için yürüdüğü yolun hatırlanması gerekir. Tüm dünyadaki anti-emperyalist, anti-sömürgeci isyanların boy gösterdiği bir dönemde ABD’nin üssü haline gelerek Marshall Fonu ile kanlarını semirten Türk egemen sınıflarının, kentlere tehcir ettiklerini fabrikaların dişlileri arasında azgınca sömürmelerine karşı 15-16 Haziranlarla zirve yapan işçi sınıfı hareketi ile toprak işgalleri boyutuna varan emekçi köylü hareketinin yarattığı siyasal ortamda doğdu, Denizler. Bütün bu mücadelelerin içinde kurtuluş yolunu bulmak için her yolu yürüdüler. Fikir Kulüpleri Federasyonu, Devrimci Gençlik Dernekleri, Türkiye İşçi Partisi tedrisatından geçtiler. Yollarının bu etaplarında Sadun Aren, Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Mihri Belli, Doğu Perinçek, Hikmet Kıvılcımlı gibi dönemin legal yöneticileri ile yoğun teorik, ideolojik tartışmalara girdiler. Bu tartışmaların içinde çelik suyunu aldı, hiç birinin onları kurtuluşa götürecek yol olmadığına ve yeni bir yol açmak gerektiğine karar verdiler.
Bugün hala bazılarımızın bilinçaltında, Denizlerin Deniz olmak için yürüdükleri yoldan yürüyerek Denizleşebilecekleri ideası yatıyor. Tarih tekerrür etmez, etmemiştir, etmesine de gerek yok! Ne dünya o zamanların dünyası ne Türkiye ve Kürdistan, ne de düşman o zamanların düşmanı. Asırların yönetme deneyimini çağının son teknolojik olanakları ile birleştiren egemen sınıflara karşı bağımsızlık, sosyalizm için mücadele için ilk adımı atmak isteyen, Denizlerin son adımının yerini bilmek zorundadır. Düşmanının hegemonyasından emin olduğu konjonktürdeki yaklaşımlarına değil, beka sorunu yaşadığı konjonktürde ne yaptığına bakarak ilk adımı atmak zorundadır. Denizlerin devamcısı olmak için en azından bu kadarını yapmak zorundadır.
Kuşkusuz Türkiye ve Kürdistan devrimci ve komünist hareketi Denizlerden bugüne, daha bilgili, daha deneyimli, daha donanımlı hale gelmiştir. Dün Türkiye ve Kürdistan’ın bağımsızlığı için mücadele bugün Ortadoğu demokratik halk cumhuriyeti perspektifi gündemdedir. Düşmanın en ağır saldırılarına rağmen siyasal alanda belirleyici bir güce sahip Halkların Demokratik Kongresi ve Halkların Demokratik Partisi şahsında yaratılan Türk, Kürt ve bütün ezilen halkların, emekçilerin ve işçi sınıfının cephesi var. Yaşamının her alanında direngen ve üretken örgütlerimiz var. Elbette mücadele diyalektik bir şekilde gelişiyor. Nehirler gibi akıyoruz…
“adım adım
kulaç kulaç
ilerliyor nehir
yoklayıp
araştırarak
tartıp
engeliyerek
adım adım
pençe pençe
ilerliyor nehir”
İlerliyor nehir Denizlerin yolundan….