■ Politika’dan Yorum
Kızıl Oktobr dünyanın çehresini değiştirmişti. Yeni bir çağ başlatmıştı. Kapitalizmden Sosyalizme Geçiş Çağı… Rusya’da 1917 yılında gerçekleşen devrimden sonra dünyada hiçbir şey devrimden önceki gibi olmadı. Sovyet sosyalizmi 74 yıl yaşadı. Bu 74 yılda yaşadıkları Avrupa’nın 500 yılda yaşadığına denk gelir. Ekim Devrimi gerçekleşir gerçekleşmez 1. Dünya Savaşına son verdi. Yoksulluk, açlık ve katmerli sömürü altındaki değişik milliyetlerden halklar Rus Çarlığından kurtuldu ama yeniden kuruluş hiç kolay olmadı. Sanayi, hizmet sektörü, tarım ve hayvancılığın geliştirilmesi için sıfırdan sosyalist ekonominin örgütlenmesi gerekiyordu. Bunun için de ilk yıllarda ne kaynak, ne de yetişmiş insan potansiyeli vardı. Ekonominin yeniden örgütlenmesi için Lenin tüm Sovyet coğrafyasında önce elektirfikasyon, sonra karayolu ve demiryolu ağının kurulmasını öncelikle gündeme getirdi. Bu olmadan ülke yeniden ve sosyalist anlamda kurulamazdı.
Tam bu faaliyetler yürütülürken iç savaş kızıştı. Devrimi boğmak isteyen iç güçler kuruluşa aktarılacak insan ve maddi kaynağı savaşa yöneltti. Çok bilinmez ama aynı yıllarda yabancı işgal da sürüyordu. Japonlar, Amerikalılar, Polonyalılar, Çekler, Fransızlar, Yunanlılar, İngilizler Sovyet topraklarında katliam üzerine katliam yapıyor, tüm yeni yatırımlara yönelik sabotajlar örgütlüyor, özellikle gençleri katlediyordu. Tüm bu sorunlar 30’lu yılların ortasına kadar devam etti. Yani, bir yandan sosyalizm kurulmak için olağanüstü enerji harcanırken, diğer yandan iç ve dış düşmanın komploları ile savaşmaya devam edildi. Fakat aynı dönemde muazzam bir sanayileşme ve teknoloji hamlesi ile ülkede akla hayale sığmayacak gelişmeler kaydedildi.
Bu sorunlar atlatıldı derken ve biraz rahat nefes alınmaya başlanmışken Alman faşizmi Hitler üzerinden 1941 yılında Sovyetleri yok etme savaşına girişti. Sovyet Kızıl Ordusu hazır olmadığı için farklı taktiklerle çok daha önce başlayabilecek bu saldırı 1941 yılına kadar ertelenebilmişti. 2.Dünya Savaşı 26 milyon Sovyet insanının can vermesi ile zaferle sonuçlandı ve Hitler faşizmi yıkıldı. Faşizmi yenen Sovyet sosyalizmi ve onunla dayanışma içinde olan dünya komünistleri idi. 2.Dünya Savaşı sırasında mucizeler yaratılarak kısa bir süre önce kurulmuş olan fabrikalar ve diğer sanayi işletmeleri Batı ve Orta Sovyetlerden Doğu’ya Ural Dağları’nın arkasına, Urallara, Sibirya’ya, Altaylara taşındı. Bu muazzam bir efor ve insanüstü bir süreçti. Ama bu sayede hem uçak, tank, silah ve mühimmat üretimi sürdürülebildi, hem de Sovyet insanının asgari yaşam koşullarını sağlayacak ekonomik çark ayakta tutulabildi.
Zorlu süreçlerden geçen Sovyetler Birliği, uzayda, havacılıkta, otomotiv endüstrisinde, sanayii üretiminde, yeraltı madenlerinin çıkarılmasında, konut sorununun çözülmesinde, şehir içi ve şehirlerarası ulaşımda devasa adımlar attı. Uzay teknolojisinde birinci sıraya oturarak uzaya ilk canlının ve daha sonra ilk insanın gönderilmesini başardı. Tarımda ve hayvancılıkta kolektif çiftlikler ve tarım sanayi komplekslerinin gelişmesi dünyaya örnek oldu. Sağlık ve eğitimde tüm Sovyet halklarının parasız hizmet alabilmesi sağlandı. Tıp’ta ve alternatif tıpta kapitalist ülkelerin henüz bugün keşfettiği gelişmeler Sovyetler döneminde elde edilen kazanımlardı. Bugün Türkiye’de de çok yaygın olan göz tedavisinde lazer ameliyatları ve yapay mercekler kullanılması Sovyetler Birliği döneminde geliştirilmiş yöntemlerdi ve bugün tüm dünyada ticarileştirilerek uygulanmaktadır.
Bir dizi olumlu gelişmenin olması, diğer yandan 1991 yılında Sovyetler Birliği’nde karşı-devrimin üstün gelmesi, bu kadar olumlu yanın haricinde acaba ne yanlışlar yapıldı da bu sonuç doğdu sorusunu ister istemez sormamıza neden oluyor. Dış faktörün, emperyalizmin her tür yöntemi kullanarak Sovyetleri yok etmek istemesi anlaşılır bir durum. Önemli olan içeride yapılan hataların irdelenmesidir. 1917 yılında işçi-asker-köylü Sovyetleri temelinde kurulan ve adını da oradan alan Sovyetler Birliğinde yaşanan zorlu süreçlerde zorunlu olarak alınması gereken önlemlerin 2.Dünya Savaşı’ndan sonra tekrar eski haline getirilmemesi ve de yerel, mahalli Sovyet iktidar organlarının kuruluş felsefelerini, amaçlarını ve niteliklerini kaybetmeleri sanırız burada en önemli eksiklik oldu. SBKP yani partinin, siyasal önderliği ve yöneticiliği sürdürmesi yerine, toplum yaşamının her alanında Sovyet organlarını ikame edecek bir tarza dönüşmesi Sovyet organlarını oluşturan çeşitliliğin ortadan kalkmasını ve Sovyet işçisinin, insanının hem üretime hem de devlete yabancılaşması sonucunu doğurmuştur. Bu faktör Kruşçev döneminde başlayan sosyalizmin deformasyonu ve revizyonu ile birleşince ideolojik politik alanda da etkilerini göstererek maalesef karşı-devrimin koşullarını olgunlaştırmıştır.
Karşı-devrim sonrası emperyalizmin hegemonyasında tek kutuplu hale gelen dünyada doğal olarak Sovyetler Birliği ve Sosyalist Dünya Sistemi’nin olmaması sınıf mücadelesine de olumsuz etkiler yarattı. Sadece olmaması da değil, yaşanan karşı-devrim süreci milyonlarca insanda Sosyalizme olan inancı köreltti. “Demek olmuyormuş” düşüncesi onları düzen içi çözümlere yönelmeye itti. İşçi sınıfının yapısında kimi değişiklikler olduğu doğrudur, sınıf içinde yeni kategoriler de ortaya çıktı, bu da doğrudur. Ancak, işgücü sömürüsü ve emek-sermaye çelişkisi var oldukça onun çözümü için sınıf mücadelesinden başka bir seçenek ve olanak yoktur. “Bu iş olmuyor” anlayışı ile kapitalizm içinde alan açmaya çalışmak ve reformlarla yetinmek yeni bir eğilim değildir. Biz belki bugün bu eğilimi yaşıyor ve daha önce sınıf savaşımı içinde olan bir dizi kadronun bu olumsuz dönüşümüne şahit oluyoruz. Neki, bu olgu sınıf çizgisinde ve Marksizm-Leninizm temelinde mücadele etmemizi engellemez. Bizim bir şansımız var. 74 yıllık Sovyet Reel Sosyalizm deneyiminin eksikliklerini değerlendirmek, onlardan sonuçlar çıkarmak ve günümüz gelişmeleri temelinde yolumuzu yeniden belirlememiz mümkün. Tabii ki sınıf savaşımının gelişimi devrimci yükseliş dönemlerindeki gibi değil. Yaşanan karşı-devrim uluslararası alanda sınıf savaşımına ciddi darbe vurdu. Dünyanın üçte birini kapsayan bir Dünya Sosyalist Sistemi dağıldı ve kapitalist yola döndü. Tüm olumsuz koşullara rağmen kapitalizmin sorunlar içinde debelenen ve çürüyen bir sistem olduğunu, yaşam süresini uzatmak için işçi sınıfına ve emekçilere görece ve göstermelik konforlar sağlasa dahi köklü çözüm sunamayacağını biliyoruz. Yarattıkları sahte refahın ve işçileri mücadeleden alıkoyan boğazına kadar kredi borçları ile şekillenmiş bir yaşamın ilelebet süremeyeceği bilinmelidir. O nedenle, ilkelerden taviz vermeden, doğrudan sapmadan ama günümüz koşullarını dikkate alarak çizilecek bir strateji ve ona giden yolu belirleyerek Büyük 1917 Ekim Devriminden aldığımız güç ve çıkardığımız derslerle yeni Ekimler yaratabiliriz. Savaşlardan, sömürüden, modern kölelikten, baskı, sansür ve terörden beslenen kapitalizmin insanlığa sunabileceği hiçbir olumlu olgu yoktur. Şiarımız “ya Sosyalizm ya Barbarlık”. Bu da günümüzde dün olduğu kadar günceldir.