Resmî kaynaklara göre 13 bin, dönemin bağımsız kaynaklarının 70 bin kişinin katledildiğini belirttiği Dêrsim Tertelesi’nin üzerinden 88 yıl geçti. Katliamın ardından “İsyan lideri” olduğu iddiasıyla 74 yaşındaki Seyîd Rıza, dönemin yasalarında belirlenen yaş aşımının idama olanak tanımaması nedeniyle yaşı küçültülerek idam edildi. 16 yaşında oğlu Reşik Ûşen’in ise yaşı büyütülerek idam edildi. Seyîd Riza, oğlu Reşik Ûşen, Ûşenê Seydî, Aliyê Mirzî Silî, Hesenê İvaîmê Qijî, Hesen Axa, Fındık Axa Xarpêt’te Buğday Meydanı’nda idam edilişlerinin üzerinden 88 yıl geçmesine rağmen mezar yerleri açıklanmadı.
Dêrsim Katliamı’na giden yolun adımları Sünni-Türk kimliğini inşa etmek için katliam, göçertme ve asimile etme hedefiyle yola çıkan cumhuriyetin kurucu kadroları tarafından Kürt-Alevi kenti Dêrsim’de adım adım düşendi. Sünni Kürt nüfusun, Osmanlı’dan kalan “din” birlikteliğinin asimilasyon hedefine uygun gören cumhuriyetin kurucu kadroları, Dêrsim’in Kürt-Alevi kimliğinin “Türklük” potasında eritilemeyeceğini düşüncesiyle Dêrsim’i “Türklük” açısından tehdit, Kürt kimliğinin inşasında “çıbanbaşı” olarak görüyordu. Dêrsim’in kültürel hinterlandında yer alan Koçgirî’de 1920-1921 isyana öncülük eden Alişêr Bey’in modern bir Kürdistan hükümetinin kuruluş programıyla yola çıkması Ankara hükümetini alarm duruma geçirmişti. Koçgirî İsyanı sonrası başlatılan katliamın durdurması için Seyîd Rıza’nin Ankara hükümetine mektup göndermesi ve Ankara hükümetinin himayesine aldığı Alişêr, Alişan Bey, Nuri Dêrsimî ve arkadaşlarını iadesini reddetmesi Ankara’da not edilmişti. Yine 1925’te Amed, Xarpêt, Çewlîg merkezli başlayan Şêx Saîd İsyanı’nın bastırılması sonrası, İsmet İnönü’nün hazırladığı Şark Islahat Planı’nda müstakbel bir Kürdistan’ın kuruluşunda Dêrsim ve onun kültürel uzantısı durumundaki Erzîngan’ı tehdit olarak kodlaması, katliama giden sürecin yapı taşlarını oluşturdu.
GÖRÜŞMEYE DAVET EDİLDİ, ESİR ALINDI
Asker kaçakçılığı, vergi toplanması, silah bulundurdukları gerekçesiyle baskınlar ve kadınların taciz edilmesiyle gibi yöntemlerle olası bir isyanın patlak vermesini sağlamak ve patlak veren isyanın sert yöntemlerle bastırarak Dêrsim’de otorite kurmak isteyen Ankara hükümeti, 1937’de bu amacına ulaştı. Patlak veren isyan 1938’de katliamla bastırıldı.
Katliamın durdurulması için Seyîd Rıza’nın çabaları, Ankara hükümetinin hilesiyle son buldu. Hükümet, görüşme iddiasıyla Seyîd Rıza’yı h Erzingan’a davet etti. Görüşmeye giden Seyîd Rıza 5 Eylül 1937 günü yolda esir alındı. Seyîd Riza ve arkadaşları 15 Kasım 1937’da Ankara’dan özel görevle gönderilen İhsan Sabri Çağlayangil’in denetiminde kurulan mahkeme neticesinde Xarpêt Buğday Meydanı’nda idam edildi. Seyîd Rıza ve arkadaşları gizlenen bir yere defnedildi, bu güne kadar mezar yerleri açıklanmadı.
‘MEZAR YERİ AÇIKLANSIN’
Seyîd Rıza’nın torunu Zeliha Polat, 88 yıldır açıklanmayan dedesi ve arkadaşlarının mezar yerlerinin açıklanmasını isteyerek, “Herhangi bir adım atılmadan beklemeye alınıyoruz. Bu konuda ne samimi ne de ciddi bir adım atılmıyor. Benimde durumum belli, bu yıl ki anmaya hastanede olduğum için katılamıyorum. Yoksa her yıl olduğu gibi orada mezar yerini talep etmeye devam edecektim. Eskiden olduğu gibi bu gündeme yine değinmiyorlar. O soykırımında bu şekilde üstünü örtmeye çalışıyorlar. Benim umudum kalmadı artık. Barış konuşuluyor bu çok güzel bir şey; ama samimi davranmıyorlar. Biz üzüntülerimizi acılarımızı yaşadık; bundan sonra bunların yaşanmaması dileğim; ama umutsuzum” ifadelerini kullandı.
‘GÖZÜMÜZ AÇIK KALACAK’
Mezar yerini bulmak, yüzleşmek yerine Seyîd Rıza’yı ve katliamı hatırlatacak her şeyin yok edilmeye çalışıldığını belirten Zeliha Polat, “Hadi mezar yerlerimizi söylemediniz bu problemi çözmüyorlar; bizlere yeni yeni problemler çıkarılıyor. Köyümüzün tüzel kişiliği yok edilip Axdat ismi bile silindi. Mezarlarımızın bile olduğu yerlerin yarısını alıp hazineye devrettiler. Ben ölürsem gözümüz açık kalacak” diye konuştu.
‘SOYADIMIZ KAYBOLMASIN’
Köyleri olan Taht’tan babası Hıdır Yıldız ve ağabeyinin katliamdan kurtulan tek kişiler olduğunu ifade eden katliamın mağdurlarından Fidan Sezer, babasının kendisine “köylülerin askerler tarafından toplanarak, katledildiğini ve sonrasında bir çukura gömüldüğünü ağabeyiyle birlikte uzaktan izlediğini” anlattığını aktardı. Fidan Sezer, “Bu olanların hepsini babam ve amcam izliyor. Gece boyunca saklanıyorlar. Sabaha karşı da sürünerek başka bir yere geçmeye çalışıyorlar. Sonra kaçıp bir köye sığınıyorlar. Orada birinin ahırının köşesinde sabahlıyorlar. Onlara kapılarını açan ev sahibi onlara ekmek verip ‘Kimseye görünmeden gidin yoksa öldürürler’ diyor. Onlara o dönemin zengin bir ağasının evinin yerini gösteriyor. Babam ve amcam oraya ulaşıyorlar. Onlar sahip çıkıyor; hatta kendi nüfuslarına geçirmek istiyorlar. Amcam ağlayıp istemiyor: ‘Ailemizden kalan soyumuz kaybolmasın’ diyor. Mêzgert’e (Mazgirt) bağlı Şilik köyüne yerleşen babam 10 yıl sonra köye geri dönüyor” şeklinde konuştu.
AKRABALARINI SAÇ ÖRÜĞÜNDEN TANIDILAR
Köye döndükten sonra babasının askere gittiğini ve döndüğünde de cüzzama yakalandığını söyleyen Fidan Sezer, babasının yaşamı boyunca hep o günleri anımsayıp ağladığını anlattı. Fidan Sezer, “Köye döndükten 20 yıl sonra orada hayvan otlatan biri bir çukurun içinde insan kemikleri ve saçını görüyor. Bizlerde gördük. Örülen saç hala orada duruyordu. Oradan biri, o saçın kendi kız kardeşinin saçı olduğunu söyleyip saçın bir kısmını alıp cüzdanına katıp sakladı. Hatta insanlar akrabalarının mezarları olduğunu düşündüğü için kurban kesti. İnsanlar neler çekti” diye belirti.
Katledilenlerin mezar yerlerinin açıklanmasını ve katliamla yüzleşilmesini isteyen Fidan Sezer, “En azından bir mezar yerleri olmalı” dedi.
MA















