■ Politika’dan Yorum
Bu tarih takvimlerde birden fazla gelişmenin tarihidir. Sadece takvimlerde değil, toplumsal mücadelenin, sınıf mücadelesinin tarihidir.
15 Ağustos 1975’de devrimci gençlik önderlerimizden Harun Karadeniz fiziken aramızdan ayrıldı. Modern sömürücü toplumun, intikamcı sınıf kininin insanlık dışı pratiği sonucu tedavisi ertelenerek kanserden ölümüne sebep oldular. Egemen sınıflar hiçbir zaman sınıf düşmanına merhametle yaklaşmadı. Bunu hiçbir zaman unutmamak gerekir. Dolayısıyla onlar da hiçbir şekilde uzlaşmayı, acımayı, merhameti hak etmiyorlar. Bu konuda hatalı davranmak intihar ile eş değerdir.
Harun Karadeniz devrimci gençlik savaşımı içinde gençliğin devrimci dinamizminin işçi sınıfının bilimi ile bağına son derece önem veren tespitlere sahipti. Gençliğin ancak işçi sınıfının savaş yolundan yürüyerek, işçi sınıfının öncülüğünde devrimci bir işleve sahip olabileceğini savundu. Harun Karadeniz’in hem DEV GENÇ ama aynı zamanda TKP davasında yargılanmasının nedeni ve ölümünün adım adım örgütlenmesinin nedeni budur.
Devrimci hareket daha Osmanlı döneminde Ermeni sosyalistler Paramazlar’dan başlamak üzere, yine kökleri Osmanlı’da olan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sürecinde TKP önderleri Mustafa Suphi ve yoldaşlarının haince katledilmeleri ile egemen sınıfların intikamcı pratikleri ile karşılaşmışlardır. Yakalamak yerine yargısız infaz yöntemi egemen sınıflar için normal bir pratiktir.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan göstermelik ve hızlandırılmış bir yargılama ile idam edilmişlerdir. Sinan Cemgil ve yoldaşları, Mahir Çayan ve yoldaşları, İbrahim Kaypakkaya… tümü yargısız infaz edilmişlerdir ve bu tesadüfen olmamıştır. Bu pratik bugüne kadar sürmektedir. 12 Eylül zindanlarında, işkencehanelerinde, darağaçlarında katledilen devrimciler, sosyalistler, komünistler de, 1990’larda da ve bugün 2000’li yılların ilk çeyreğinde de aynı pratiklerle karşı karşıyayız.
Ama 15 Ağustos aynı zamanda takvimlerde isyanın ve atılımın da tarihidir. 12 Eylül’ün tüm ağırlığı devrimci hareketlerin, sosyalistlerin ve komünistlerin üzerine çöktüğü bir dönemde 1984 yılında Kürdistan İşçi Partisi yeni bir hamle ile karanlığı deldi. Değişik uluslardan devrimcilerin de katılımıyla Kürt devrimcileri, sosyalistleri, geliştirdikleri hareket devrimci mücadelede yeni bir sayfa açtılar. 1920’lerden 1990’lara kadar TKP egemen sınıflar için ne idiyse, 1980’lerde Kürdistan İşçi Partisi aynı düzeyde bir tehlike olarak tarif edildi ve bu olgu bugün de sürüyor. Geçmişi unutmayalım, günümüzün “komünist” adını taşıyan salon sosyalistleri ile TKP’yi karıştırmamak lazım. Ve egemen sınıfların günümüzde de yasaklı TKP’ye karşı aynı sınıf kiniyle davrandıklarını unutmamak gerekir. Güç, kitlesellik bakımından ve mücadelede karşı karşıya gelişin niteliği açısından bugün saldırının ve düşmanlığın sivri ucu Kürt özgürlük hareketine yöneliyor. Ancak devletin kodları ile uyumlu olmayan tüm diğer devrimci hareketler ve TKP de politik ideolojik yaklaşımından dolayı hedef noktasındadır.
1984 hamlesi aynı zamanda Mahir Çayan’ların savunduğu Öncü Savaş ve devamı da Deniz Gezmiş’ler ile İbrahim Kaypakkaya’nın savunduğu Halk Savaşı stratejilerinin uygulamasıdır. Sınıf hareketine yaklaşım ve birleşik mücadele anlayışı Kürt tarafı için ne ise Mustafa Suphi’lerin “Amele ve Rençber Şuraları” fikriyatı da komünistlerin Kürt özgürlük hareketine yaklaşımı açısından belirleyicidir. Kısacası çelişkili de olsa, 15 Ağustos acısıyla ve yarattığı umutla tarih yapraklarında yerini almıştır. Sömürücü, sömürgeci, soykırımcı, inkarcı, barış ve insanlık düşmanı egemen sınıflar ile onların temsilcisi devlet yine aynı…