Bugün hala “kabileler arası iç savaş”, militarist güçlerin kadınlar tecavüzleri, yoksulluk ve açlık haberleri gündeme gelmeye devam eden Afrika’nın ortasındaki Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin (DKC) bağımsızlık mücadelesinin önderi ve ilk başbakanı Patrice Lumumba, Belçika ve ABD’nin desteklediği General Joseph Mobutu tarafından düzenlenen darbe ile düşürüldü ve işkence yapılarak katledildi. Bedeni sülfürik asitte eritilerek yok edilmişti. Lumumba’nın vücudundan geriye kalan tek parça olan dişi, öldürülmesinden 61 yıl sonra ailesine teslim edildi.
Şubat 2002’de Belçika hükûmeti “Lumumba’nın öldürülmesine giden olaylarda inkar edilemez bir sorumluluk payına sahip olduğunu” kabul eden bir açıklama yayımlamıştı. Temmuz 2002’de de ABD, CIA’in, Lumumba karşıtlarına para ve politik destek yardımında bulunarak ve Mobutu’ya silah ve askeri eğitim sağlayarak Lumumba’nın öldürülmesinde rol oynadığını ortaya çıkaran belgeleri açıklamıştı.
Lumumba’nın eşine yazdığı son mektupta “Tarih bir gün sözünü söyleyecek. Brüksel, Paris, Washington ya da Birleşmiş Milletler’in öğrettiği tarih değil; bizim sömürgecilik ve kukla hükümdarlarından kurtulmuş, özgürleşmiş ülkelerimizde öğretilecek tarih” diye yazmıştı. Lumumba’nın dişi, Brüksel’deki Egmont Sarayı’ndaki törenle, ailesine teslim edildi. Törene, Belçika Kralı Philippe ve DKC Devlet Başkanı Felix Tshisekedi ile Belçika Başbakanı Alexander De Croo da katıldı. Başbakan De Croo, dönemin Belçikalı yetkililerinin, Lumumba’nın öldürülmesine göz yumduğunun altını çizerek, hükümet olarak bu ahlaki sorumluluğu kabul ettiklerini vurguladı: “Bugün resmi veda töreninde bu ahlaki sorumluluğu tekrar ediyorum. Ailesi huzurunda, Belçika’nın bağımsız DKC’nin ilk başbakanının hayatına son verme kararı üzerindeki ağırlığı nedeniyle özür dilemek istiyorum.”
Sömürgeleştirilen Afrika’nın Belçika’ya verilen bölgelerden biri olan Kongo havzası, uzun yıllar kauçuk şirketleri tarafından yağmalandı. Kauçuk toplama kotalarını dolduramayanların kolları kesiliyordu. Bu sömürgeci zulüm, ülkenin petrol, altın, elmas, uranyum ve dünya kobalt yataklarının yarısına sahip olduğunun anlaşılması daha arttı.
2. Dünya Savaşı’ndan Almanya’nın Hitler ordularını yenen Sovyetler Birliği’nin tüm dünya halkları nezdinde büyük bir prestij kazanması, Çin’de yaşanan halk devrimi, Güney Amerika’dan Asya’ya kadar bütün dünyada sömürgecilik altında inleyen halkların bağımsızlık mücadelelerinin yükselmesi için büyük bir avantaj yarattı.
DKC de uzun sömürgeciliğe karşı uzun yıllar süren mücadeleler sonucunda bağımsızlığını kazanmış ülkelerden biriydi.
Bağımsızlık mücadelelerinin ardı ardına zafer kazanması karşısında, 1959’da Belçika, görünüşte DKC’ne beş yıl içinde siyasi bağımsızlık tanıyacağına dair bir plan açıklar. Plan doğrultusunda Aralık ayında yapılan seçimlerde Kongo Ulusal Hareketi, Lumumba’nın tutuklu olmasına rağmen oyların %90’ını alır. Malcolm X tarafından “Afrika’da bugüne kadar var olmuş en büyük siyah insan” olarak anılan Patrice Lumumba, 1958’de Kongo Ulusal Hareketi’ne (MNC) katılmış ve kısa bir süre sonra lideri olmuştu. Dönemin CIA direktörü Allen Dulles Williams’a göre “Castro’dan daha kötü” olarak nitelendirdiği Patrice Lumumba da diğer birçok ulusal kurtuluş mücadelesi verenler gibi sosyalist düşünceyi benimsemişti.
Seçimlerin sonrasında düzenlenen bağımsızlık töreninde, Belçika Kralı II. Leopold’un önünde şu konuşmayı yapar:
“Kongolu kadınlar ve erkekler, bugün zafer kazanmış olan bağımsızlık savaşçıları, sizi Kongo Hükümeti adına selamlıyorum. Biz mücadelede ne güçlerimizi, elimizdeki avucumuzdakileri, ne acımızı ne de kanımızı esirgedik. Gözyaşıyla ve kanla yapılan bu mücadeleyle sonuna kadar gurur duyuyoruz, çünkü bu mücadele soylu ve haklı bir mücadele oldu, gücün bize dayattığı kölelik utancına son vermek için kaçınılmaz bir mücadele oldu. Bu bizim seksen yıllık sömürge sisteminden çıkışımız oldu. Yaralarımız çok taze ve hâlâ belleğimizden çıkaramayacağımız kadar acıyor. Ne beslenmemize, ne giyinmemize ne de doğru dürüst barınmamıza, ne de çocuklarımızı insan gibi yetiştirmemize olanak veren ücretlerle yok edici çalışmalara zorlandık. Zenci olduğumuz için sabah akşam alay, aşağılanma ve fiziksel şiddetle karşı karşıya kaldık. Topraklarımız, yalnızca daha güçlü olanın hukukunu tanıyan sözde legal yasa metinleriyle gasp edildi. Yasaların beyaz ya da siyah için hiçbir zaman aynı olmadığını gördük.” (Akt. Kavel Alpaslan, “Kralın önünde ‘sömürgecilik’ ifşası”; Gazeteduvar)
ABD, sosyalizmin yayılmasını engellemek için yürüttüğü “Soğuk Savaş” çerçevesinde DKC’da da hemen devreye girerek Lumumba’yı devirmek için harekete geçilir. Belçika, DKC’nin Katanga bölgesinde paramiliter güçlerin eliyle bir ayaklanma çıkarır ve bağımsızlık ilan edilir. Dönemin BM sekreteri Dag Hammarskjold kukla Katanga hükümetini tanır ve DKC’ya askeri güç yollar. BM eliyle DKC’ya yapılan bu emperyalist müdahale karşısında Lumumba, Sovyetler Birliği’nden destek ister.
14 Eylül 1960’da albay Joseph Mobutu önderliğinde ve devlet başkanı Kasavubu tarafından desteklenen bir askeri cunta yönetimi ele geçirir. 1 Aralık 1960’da Lumumba’yı tutuklanır. Lumumba BM eliyle Belçika ve Katanga güçlerine teslim edilir.
Sovyetler Birliği, Lumumba’nın derhal serbest bırakılmasını veDKC hükûmetinin başı olarak görevinin derhal iade edilmesini, Mobutu’ya bağlı güçlerin silahsızlandırılmasını ve Belçikalıların zaman kaybetmeden DKC’yi terk etmesi taleplerini değerlendirmek üzere BM Güvenlik Konseyi’ni, 7 Aralık’ta toplantıya çağırdı. Sovyetler’in Lumumba yanlısı karar tasarısı 8’e karşı 2 oyla reddedildi.
Patrice Lumumba, arkadaşları Maurice Mpolo ve Joseph Okito ile birlikte, tutuklu bulunduğu başkentteki hapishaneden alınarak Katanga bölgesine götürülerek burada kurşuna dizilerek katledildi. İnfazın ardından bedeni sülfürik asit ile eritilerek yok edildi. Lumumba ve arkadaşlarının infazı halka 2 ay sonra duyuruldu.
Lumumba’nın katledilmesini engelleyemeyen SSCB, onun adını Halkların Dostluk Üniversitesi’ne vererek Patrice Lumumba Halkların Dostluğu Üniversitesi yaptı. 1960 yılında, SBKP Merkez Komitesi ve SSCB Bakanlar Konseyi’nin, sömürgeci güçlerden yakın zamanda bağımsızlığını kazanan ülkelere yardımcı olmak amacıyla kurulan Lumumba Üniversitesi’nde Asya, Afrika ve Latin Amerika’dan birçok insan eğitim aldı. Mahmud Abbas (Filistin Devlet Başkanı), Ilich Ramírez Sánchez (Çakal Carlos), Timoleón Jiménez (FARC), Daniel Ortega (Nikaragua), Rohana Wijeweera (Sri Lankalı Marksist politikacı, devrimci ve Janatha Vimukthi Peramuna’nın kurucu lideri) bunlardan bazıları.
ABD ve Belçika’nın desteği ile iktidara getirilen Mobutu, 1965-1997 arasında 32 yıl boyunca askeri diktatörlükle yönetti. 1965’den beri ABD, Kanada, İsveç maden şirketleri kendi özel milisleri ile korudukları ve binlerce çocuğun çalıştırıldığı madenlerden milyarlarca kar elde ettiler. Kabileler ve komşu ülkelerle savaş ülkede hiç eksik olmadı.
DKC’nin %60’ı tropikal yağmur ormanlarıyla kaplı ve ülkede bulunan Kongo Nehri de elverişli geniş topraklarda tarım imkanı sunuyor. Petrol, bakır, altın, elmas, kobalt, koltan, çinko, demir gibi madenleri bulunan ülkede, 180 milyon varil petrol rezervi olduğu ifade ediliyor. Elektrikli otomobillerde, elektronik cihazların bataryaların en önemli bileşenini oluşturan kobalt madeninin yaklaşık yüzde 60’ı Kongo’da çıkarılıyor.
Ama DKC, BM “gelişme indeksine” sıralamasında en son sıradadır. 7 milyon çocuk okula gidememektedir. Nüfusunun yaklaşık yüzde 46,9’unun 15 yaşının altında olduğu biliniyor. Paramiliter güçler de maden şirketleri de çocukları “işgücü” olarak kullanıyor. Dünyanın en kötü belenen ülkeleri arasındadır. IMF açıklamalarına göre DKC’nin mineral ve petrol ihracı 2009’da 4.2 milyar dolardır ama Kongo hükümeti bu paranın sadece %4’ünü vergi olarak alabilmektedir.
Lumumba’nın eşine yazdığı son mektubu:
“Sevgilim,
Bu sözleri sana nasıl ve ne zaman ulaşacaklarını, sen onları okuduğunda hâlâ hayatta olup olmayacağımı bilmeden yazıyorum.
Ülkemin bağımsızlığı için verdiğim mücadelem boyunca, yoldaşlarımın ve benim tüm hayatımızı adadığı kutsal davanın nihai zaferinden bir an bile şüphe etmedim.
Fakat ülkemiz için dilediğimiz onurlu yaşam, lekesiz haysiyet, kısıtlamasız bağımsızlık gibi haklar, yardıma çağrıldığında bütünüyle itimat ettiğimiz bir organizasyon olan Birleşmiş Milletler’in belirli üst düzey yetkilileri arasında kasıtlı veya kasıtsız her iki açıdan da doğrudan ve dolaylı destek bulan Belçikalı emperyalistler ve onların Batılı müttefikleri tarafından bizden hep esirgendi.
Onlar yurttaşlarımızdan bazılarını yozlaştırdılar, diğer bazılarına rüşvet verdiler. Gerçeği çarpıtmaya ve bağımsızlığımıza leke sürmeye kalktılar. Başka türlü nasıl konuşabilirim?
Kendimi emperyalistlerin emriyle ölü ya da diri, özgür ya da hapishanede saymıyorum. Kongo ve fakir halkımız için bağımsızlık, dış dünyanın bize bazen dostça bir sempatiyle bazen de neşe ve zevkle baktığı sınırların ötesinde, bir hapishaneye dönüştürüldü.
Yine de inancım sağlam kalacak. Halkımın iç ve dış bütün düşmanlarından er ya da geç kurtulacağını, sömürgeciliğin utancına ve aşağılamasına hayır diyebilmek için tek bir adam gibi yükseleceğini ve güneşin berrak ışığı altında onurunu yeniden kazanacağını biliyor ve kalbimde hissediyorum.
Ayrıldığım ve bir daha hiç göremeyebileceğim çocuklarıma gelince, bağımsızlığımızın ve egemenliğimizin yeniden inşa edilmesi kutsal görevini yerine getirmenin, her Kongolu için olduğu kadar, kendilerine de ait (bir görev) olduğunun onlara söylenmesini istiyorum.
Çünkü haysiyet olmadan özgürlük yoktur, adalet olmadan haysiyet yoktur ve bağımsızlık olmadan özgür insanlar yoktur.
Ne vahşet, ne zulüm ne de işkence beni asla merhamet dilenmeye sevk etmeyecek, çünkü boyun eğmekten ve kutsal ilkeleri hiçe saymaktansa boyun eğmemiş başım, sarsılmaz inancım ve ülkemin kaderine duyduğum derin güvenle ölmeyi tercih ederim.
Bir gün tarih sözünü söyleyecek ama bu, Brüksel’de, Paris’te, Washington’da veya Birleşmiş Milletler’de öğretilen tarih olmayacak. Emperyalizmden ve onun kuklalarından kurtulmuş ülkelerde öğretilecek tarih olacak.
Afrika Sahra’nın kuzeyine ve güneyine kendi tarihini yazacak ve bu tarih, görkemli ve onurlu bir tarih olacak.
Benim için gözyaşı dökme sevgili karım. Bu kadar acı çeken ülkemin bağımsızlığını ve özgürlüğünü nasıl savunması gerektiğini anlayacağını biliyorum.
Çok yaşa Kongo! Çok yaşa Afrika!”
HABER MERKEZİ