5 Ocak 1919’da Berlin’de işçi sınıfı Spartakistler öncülüğünde ayaklandılar. Ayaklanma burjuvazi tarafından kanla bastırıldı. 160 direnişçi katledildi, 1000 kişi tutuklandı. Devletin sosyal demokrat İçişleri Bakanı’na bağlı polisi ve paramiliter faşist çeteler Karl Liebknecht ve Rosa Lüksemburg’un peşine düştüler. Almanya Komünist Partisi – KPD’nin önderleri için ölü veya diri yakalama emri verildi. Başlarına da 100.000 Mark ödül kondu. Tüm operasyonlara karşın iki komünist öndere ulaşamadılar.
Rosa Lüksemburg, KPD Merkez Organı Rote Fahne (Kızıl Bayrak) gazetesinin 7 Ocak 1919 tarihli sayısında yazdığı yazıda “Karşı-devrimi silahsızlandıralım, kitleleri silahlandıralım, tüm iktidar organlarını ele geçirelim” çağrısı yaptı. KPD, Spartakist Ayaklanma ile burjuvazinin Sosyal Demokrat Parti – SPD eliyle kurguladığı sözde “demokratikleşme ve reform programını” deşifre etmişti. Sosyal Demokratlar bir kez daha işçi sınıfına ve halka ihanet ederek burjuvazi ile uzlaşmışlar ve anti-komünist bir politika yaşama geçiriyorlardı.
Rote Fahne’nin (Kızıl Bayrak) 15 Ocak 1919 tarihli nüshasında bu kez Karl Liebknecht “Herşeye Rağmen!” başlığı ile bir yazı kaleme almıştı. Bu yazıda Ayaklanma’nın bastırılmasını analiz ediyor ve halkı, işçi sınıfı öncülüğünde herseye rağmen silahlanmaya ve karşı-devrimi ezmeye çağırıyordu.
15 / 16 Ocak 1919 gecesi Karl ve Rosa gizlendikleri evde bir grup karşı-devrimci güvenlik görevlisi ve sivil paramiliter güçlerin temsilcileri tarafından tespit edildiler. Gözaltına alındılar ve Hotel Eden’de sorgulandılar. Ardından tutuklanarak duruşma gününe kadar esir alınacakları Moabit Hapishanesine sevk edilirken yolda aracın içinde katledildiler. Bunun adı yargısız infazdı. Burjuvazi, komünist önderlerin gücünü ve haklılıklarını bildikleri için onları duruşmalarda kahramanlaştırmak yerine yok etmek yolunu seçti.
Bu siyasi cinayet bize tam bir yıl sonra 28 / 29 Ocak 1920 gecesi Türkiye Komünist Partisi önderleri Mustafa Suphi, Ethem Nejat ve 13 yoldaşlarının katlini hatırlatıyor. Bu da bir yargısız infazdı ve aynı sebeple işlenmiş bir cinayetti.
Burjuvazi, Rusya’da gerçekleşen ve zafere ulaşan 1917 Büyük Ekim Devrimi sonrasında benzer devrimci gelişmelere hiç bir şekilde olanak vermek istemiyordu. Bu nedenle de tüm burjuva demokratik uygulamaları bir kenara iterek kendisini riske atmamak için bu tarz cinayetlere yöneldi. 1919’da Almanya Komünist Partisi’nin, 1920’de ise Türkiye Komünist Partisi’nin önderlerini yok etti. Böylece bu sorunu kökten çözeceğini düşündü. Kısmen sonuç aldılarsa da maalesef sorunu kökünden çözemediler ve çözemezdiler de. Bugün de çözemezler. Çünkü işçi sınıfı var oldukça, burjuvazinin işgücü sömrüsü sürdükçe, Komünist Partileri’ni yok etmeleri mümkün olamayacaktır.
Karl Liebknecht ve Rosa Lüksemburg’un düşünce ve eylemleri günümüzde sınıf mücadelelerine ışık olmakta ve üstlendikleri enternasyonalist görevin tamamlanması konusunda komünistlere görev yüklemektedir.
POLİTİKA HABER YAYIN KOLEKTİFİ