İsrail ile Hamas arasında 20’nci gününde çatışmalarda binlerce Filistinli ve çok İsrailli sivil hayatını kaybetti. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin dünkü Meclis grup toplantısında Hamas’a “terör örgütü değil, topraklarını koruyan mücahitler grubudur” olarak sahip çıkarken, İsrail’i ise “7 Ekim’den beri Gazze’deki masum insanlara karşı tarihin en vahşi saldırılarından birini gerçekleştiriyor. Ölenlerin neredeyse yarısı çocuklardan, kalan yarısı da anneler ve büyüklerinden oluşuyor. Dünyada sadece çocukları öldürmek için gece gündüz şehirleri bombalayan, hastaneleri, pazar yerlerini ateşe boğan, bu insanlık dışı eylemi sürdüren başka bir devlet, ordu bulamazsınız” sözleriyle suçladı.
Erdoğan’ın bu ifadelerle hedef aldığı İsrail’in, Gazze’ye saldırdığı aynı aldığı günlerde Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye’yi birçok kez, Mexmûr Mülteci Kampı’nı ise 7 ve 13 Ekim’de olmak üzere iki kez bombaladı. Bu saldırılarda çok sayıda sivil yurttaş yaşamını yitirdi ve onlarcası da yaralandı. Mexmûr Kampı’nı yönelik Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) ile 7 Ekim’de yapılan ilk saldırıda kampta bulunan bir cami de bombalandı.
TSK’nin yaptığı saldırılarda yaralanan ve çocuklarını kaybeden Maxmurlu kadınlar, Erdoğan’ın Filistin’de yaşananlara tepki göstermesini “ikiyüzlülük” olarak değerlendirdi.
‘NAMAZDAYKEN SALDIRIDA YARALANDIM’
Saldırıda yaralanan 3 kişiden biri olan Zeynep Gabarî, yaşadıklarını anlattı. Gabari, 1988’de Şirnex’te bulunan köylerinden göç etmek zorunda kaldıklarını, Türkiye’de gördükleri baskılar sonucunda ise 2003’te Mexmûr Kampı’na geldiklerini söyledi. Türkiye’nin metropollerine gitmektense Kürt topraklarına gitmeyi tercih ettiklerini dile getiren Gabarî, yaralandığı günü şöyle anlattı: “Türkiye, kampımıza yönelik saldırılar gerçekleştiriyor. Saldırının olduğu akşam evde yemek yedikten sonra soframızı kaldırdık. Namazımın ikinci rekatını tamamlamadan büyük bir gürültü koptu. Gürültünün kopmasından sonra yere düştüm ve üzerime camlar düştü. Sonra çocuklarım beni evden çıkardılar. Onlara, ‘beni bırakın kendinizi güvenli bir yere atın’ dedim. Çocuklarım beni hastaneye kaldırdı. Kolumdan yaralanmıştım. Hemen beni tedaviye aldılar ve koluma dikiş attılar.”
Tek tesellilerinin saldırının gerçekleştiği anın yemek vaktine denk gelmiş olması olduğunu belirten Gabarî, “Benim evim patlamanın yaşandığı yerden 300 metre uzaktaydı ama patlama bütün mahallemizi etkiledi. Yemek vakti olduğu için insanlar evlerine çekilmişti. Eğer insanlar sokakta olsaydı, çok sayıda kişi yaralanabilir veya ölebilirdi” dedi.
‘DÜNYA TÜRKİYE’NİN SALDIRILARINI GÖRMÜYOR’
Dünya kamuoyunun Filistin ve Gazze’den bahsettiğini dile getiren Gabarî, “Bizler de bu kampta sivil insanlarız. Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar burada yaşıyor. Türkiye her gün buraya saldırıyor. O gün saldırı yapıldığında onlarca kişi camide namaz kılıyordu ve saldırı o camiye yapıldı. Allah’ın evini bombalıyorlar. Allaha şükürler olsun onlara bir şey olmadı. Bugün kendi yaptıklarını görmüyorlar kalkıp başkası üzerine konuşuyorlar. Türkiye, sivilleri vuruyor, camileri bombalıyor. Yine Rojava’da camiler, hastaneler ve petrol yerlerini vuruyor. Bu zulüm değil mi? Bu zulmün sesi arşı alaya yükseldi. Bunun kabul edilmemesi lazım. Sadece Filistin üzerine değil bizim yaşadığımız yerler de gündeme getirilsin ve bu saldırılar durdurulsun” diye konuştu.
‘BASKILARDAN DOLAYI MEXMÛR’A GİTTİK’
Yine TSK’nin 17 Ekim’de Hewlêr’in Koye ilçesine bağlı Kanîkendi Köyü yakınlarında sivil bir araca SİHA ile gerçekleştirdiği saldırıda Dilovan İşlek hayatını kaybederken, 3 kadın da yaralandı. Dilovan İşlek’in annesi Helim İşlek, Erdoğan’ın bir yandan sivil insanların ölümüne tepki gösterirken, diğer yandan sivilleri katletmesinin “ikiyüzlülük” olduğunu söyledi. 1991’de artan devlet baskıları sonucunda Mexmur’a geldiklerini ifade eden anne İşlek, bin bir zorlukla çocuklarını büyüttüğünü belirtti.
İşlek, “Oğlum Dilovan nişanlıydı. Biz de Ranya’da bulunan bir tanıdığımızın yanına gittik. Çocuklarıma düğün için elbise alacaktım. Akşamüstü Ranya’dan kampa gitmek için araca bindik. Sonra bir patlama oldu. Etrafıma baktım Dilovan yoktu. Diğer çocuğumu araçtan çıkarıp güvenli bir yere götürdüm. Çünkü hava saldırısının yeniden olabileceğini düşündüm. O sırada Dilovan’ın da güvenli bir yere geçtiğini düşündüm. ‘Dilovan’ diye seslendim, cevap yoktu. Sağa sola baktığımda Dilovan’ı aracın kenarında kanlar içinde buldum. Eli yüzü kan içindeydi. Hemen onu alıp hastaneye götürdüm. Hastaneye vardığımız zaman bir umut yaşadığını bekledim ama yaşamını yitirmişti” şeklinde konuştu.
‘MİT, HASTANEDE SORGUYA ALMAYA ÇALIŞTI’
Hastaneye ulaştıklarında KDP’li yetkililerinin önceden hastaneyi arayıp PKK’ye ait bir aracın vurulduğu, içindeki yaralıların geleceğini söylediklerini öğrendiklerini paylaşan İşlek, “Hastaneye gittiğimiz zaman MİT ve KDP istihbaratı o hastanedeydi. Gelip fotoğrafımızı çektiler, bizi sorguya aldılar. Bizi çıplak soyup kontrol etmek istiyorlardı. Onlarla kavga ettikten sonra insanlar araya girince durdular” dedi.
“Bizler, kendi kimliğimize sahip çıktığımız için bu saldırılara maruz kalıyoruz” diyen İşlek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye bunun için saldırıyor. Maxmur’dan ne istiyorlar. Türkiye’nin zulmünden kaçtık ve buraya geldik ama hala saldırıyorlar. Bugün herkes Filistin’i sahipleniyor ama buralara ses çıkarmıyor. Bütün dünyanın burayı da görmesi gerekiyor.”
MA